26 Şubat 2014 Çarşamba

KASET ŞANTAJCILIĞINA GEÇİT VERMEMELİYİZ!

CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, "Gizlice ve karanlıkta kalarak dinleme, izleme yapanların kasetlerine itibar etmiyorum" dedi
ANKARA - 25 Şubat 2014 - CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, ses kayıtlarına ilişkin sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan yaptığı değerlendirmelere ilişkin soruları yanıtladı.  
"Gizlice ve karanlıkta kalarak dinleme, izleme yapanların kasetlerine itibar etmiyorum" diyen Güler, bu işi yapabilenlerin hiçbir biçimde iyi bir amaç güdebileceklerine de inancı olmadığını vurguladı. Türkiye'de yıllardır tapelerle, imal edilmiş delilerle yüzlerce kişinin cezaevlerine gönderildiğini, siyasetçilerin adeta esir alındığını ifade eden Güler, şunları söyledi: 
"Bilmediğimiz kişi ve merkezler, bu yolla Türkiye'yi dizayn etme cüreti buldu. Bunu yıllardır söylüyoruz. Artık bunun kime dönük olursa olsun bitirilmesi için tüm yurttaşların yetti artık demesi gerektiğini düşünüyorum.

Yargıya çağrım var; tapelerle üretilmiş tüm davaları düşürün. Bunlara dayanılarak yıllardır hapiste tutulan Türkiye'nin en seçkin aydınlarını biran önce serbest bırakın. 
Hükümete bir çağrım var; bir komplo ile karşı karşıya olduğu iddiasındadır hükümet. Bunu ancak on yıldan bu yana tapelerle hapsedilen ve hayatı karartılan siyasetten uzaklaştırılan insanların itibarlarının  iade edilmesini sağlayarak yapabilir. Başka yolu yoktur. İddialarındaki doğruluk ve içinde bulunduğu duruma ilişkin yaptığı yorumlardaki samimiyet ancak böyle test edilebilir." 
"Bu bir milletvekilinin çağrısı" 
Açmazdan çıkmanın bir yolunun da TBMM'de iki araştırma komisyonu kurulması olduğunu belirten Güler, şu ifadeleri kullandı: 
"Birisi tapelere ve sahte delillere dayanarak insanları yargı önüne götürmüş ya da yargısız infaz yapmış olan tüm davaları araştırsın. Aynı anda ikinci bir araştırma komisyonu da yolsuzluk ve rüşvet iddialarını araştırsın. Bu iki yolu açarsak eğer Türkiye'nin hangi karanlık odaklarca adeta tapelerle, dinleme, izleme sahtekarlığı ile esir alındığını ortaya çıkarabiliriz. 
Ben artık şu taraftaki veya bu taraftaki diye düşünülmemesi gerektiğini, haklı mı haksız mı, yerli mi yersiz mi bunların tartışılmaması gerektiğini Türkiye'nin siyasetinin ve toplumunun yani geleceğimizin kim olduklarını tahmin edebildiğimiz ama tam olarak bilemediğimiz bu odakların paşa keyiflerine bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Çok önemli görüyorum."  
Sosyal paylaşım sitesindeki görüşlerinin Türkiye'ye bir çağrı olduğunu ifade eden Güler, bu meseleye nasıl bakılması konusunda öne sürdüğü fikirden ibaret olduğunu vurguladı. Güler, "Bu Türk vatandaşı ve ulusu temsil etme görevi verilmiş bir milletvekilinin çağrısı. Bu çağrı tüm siyasi kurumlara, tüm yargı kurumlarına ve vicdan sahibi, 'memleketi dışarıdan bilmediğimiz eller yönetmesin' diyen tüm vatandaşlara bir çağrı. Başka türlü yorumlanacak olursa bu, büyük bir dar görüşlülük olur ve tapecilerin işine yarar" değerlendirmesinde bulundu.  
Kaynak: Haber Kaynağı

21 Şubat 2014 Cuma

SİYASAL ETİK AĞIR TARTIŞMADIR!…


Birgül AYMAN GÜLER, CHP PM Üyesi


30 Mart 2014 yerel seçimleri için adaylar belli oldu.

Süreç, aday kararlarına tepki göstererek partisinden istifa eden üyelere “derdin koltukmuş” suçlamalarına tanık oldu. CHP'den ayrılıp bağımsız ya da başka bir partiden aday olanlara “dönek” gibi ağır sıfatlar yakıştırıldı. Tepki gösterenler "siyasal etik nerede” denip ahlaken mahkum edilmeye çalışıldı.

Siyasal etik bakımından kusurlu ilan edilenlere parti disiplini sopasının yanı sıra “partiniz böyle karar vermiş; partili olmak kararlara saygı göstermeyi gerektirir” diye neyin doğru olduğu da gösterildi. Ve yutulamaz bir tehdit savruldu. “Şimdi, adayınız için çalışma zamanı. Yoksa dönek olmanın yanı sıra bir de hain ilan edilirsiniz”!

Bu gerçekten de çok ağır bir durum ve gerçek bir bunalım durumu. Görmezden gelmek olmaz. Siyasal etik çerçevesinde yükselen bu değerlendirmeleri açığa kavuşturmak gerekir.

Belirtmekte yarar var, yerel adaylaştırma sürecinde siyasal etik tartışmasını partimizde "yönetici", "karar verici" konumda olanlar açtılar. Yönetimlerin terbiyecisi olan bir çerçeveyi, haklarında kararlar verdikleri yönetilenler-adaylar için kullanmaya kalkıştılar. Aşağıda görüleceğini umduğum üzere, bu pek kötü bir yanlış oldu.

Siyasal Etik Nedir?

Siyasal etik,

(1) devlet ve parti gibi siyasal kurumlar için söz konusudur.
(2) Bu kurumlarda yönetenlerin ve yönetilenlerin tavırlarıyla ilgili yargılar bütünüdür.
(3) Tavırların “iyi-kötü” ve “doğru-yanlış” biçiminde yargılanması demektir.

Burada en önemli nokta, siyasal etik çerçevesinin, yönetilenlerden daha çok yönetenlerle ilgili olduğudur. Çünkü görev, makam, unvan dağıtmak yöneticilerin ayrıcalığıdır. Bu, iktidar gücü demektir. Ve öyle kabul edilir ki, “güç baştan çıkarır”. İşte, yöneticilerin karar ve uygulamalarında ahlaki ölçütlere göre yargılanmaları, siyasal etik çerçevesinde davranmaları, gücün baştan çıkarıcılığını engellemenin en etkili yolu olarak görülür.

Etik ne zaman konuşulmaya başlanır?

Siyasal etik, yönetimde yozlaşma söz konusu olduğunda konuşulmaya başlanır.

Düşünür Rousseau bunun için iki somut nedensel durum gösterir. Ona göre bir yönetim iki nedenle yozlaşır. Birincisi, yönetim daraldığı zaman; yönetim çevresi büyük sayıdan küçük sayıya indiği (yani demokrasiden aristokrasiye krallığa.. dönüştüğü) zaman. İkincisi, hükümdar gücü gasp edip devleti yasalara göre yönetmezse.

Çağdaş yönetim bilimi, siyasal yozlaşmanın niteliklerini buna benzer biçimde özetler. Eğer bir siyasal kurumda (1) hukuksal ve örgütsel kuralların ve mekanizmaların yerini yerini ikili ilişkiler almışsa, (2) ve karar vericiler yetkilerini kurallar temelinde kullanmıyorsa, karşı karşıya olduğumuz sorun “siyasal yozlaşma”dır.

Bunun sonuçları adam kayırmacılık, akrabacılık, adamcılık, ekipçilik, çıkar sağlama, yolsuzluk, rüşvet, vb… olur. Yönetilenler cephesinde yansıma ise ya yozluğun parçası olma, ya sessiz kalma ya da isyan biçiminde belirir.

"Partiye sahip çıkmak!" 

30 Mart 2014 seçimleri için yapılan adaylaştırmalara itiraz edenlere, itirazla yetinmeyip istifa edenlere, burada da durmayıp başka bir partiyle siyasete devam edenlere yönelik türlü suçlamalara gelince….

Yukarıdaki kuramsal çerçeveye bakınca, bunlar genel olarak yersiz ve haksız değerlendirmeler olmuştur. Çünkü, ve yine genel olarak, tepkilerin kaynağı, yetki kullanan makamların karar ve uygulamaları ile giderek genişlemiş olan usul sorunlarıdır. İlan edilmiş kural ve koşullara uymayanlar, aday adayları değil yöneticiler olmuştur. Başlangıçta benimsenmiş olan “aleni adaylık sistemi” adaylar tarafından değil, karar vericiler tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Şimdi buna tepki gösteren partilileri çeşitli yollarla cezalandırmak doğru değildir.

Bu süreçte istifa edenler, yapılan yanlışları en yüksek sesle dile getirenlerimiz oldular. Sarsıcı bir yol seçerek CHP’ye sahip çıktılar. Yanlışların ört-bas edilme tehlikesine karşı güvence oluşturdular. 

Çözüm;

Ülkemizin karanlık içinde sürüklendiği böyle bir dönemde, sorunlarımızı doğru tanımlamaktan ve isabetli çözümler için ısrar ve cesaretle çalışmaktan başka çıkış yolumuz olmadığı aşikar.

Çözüm, tüm kurumlar gibi CHP’de de, yani üye – kadro – kurul bütünü olan örgütte, yukarıdan aşağıya her kademede şu ilkeleri yaşama geçirmekten ibarettir:

(1) ortak aklın koyduğu kurallara bağlılık;
(2) karar ve uygulamalarda saydamlık;
(3) yöneticilerin sorumluluğu.

Basit üç ilke! Gerçek bir reform! 

[21 Şubat 2014]


16 Şubat 2014 Pazar

Plan Falan Yok, Yanlışlar Var!

Birgül AYMAN GÜLER, İzmir Mv; PM üyesi


16 Şubat 2014 günü internette bir yazı yayımlandı:

Yazının tümü, yazarın karmaşık bir “İzmir ve CHP planı”nı tüm ayrıntılarıyla bildiği izlenimi veriyor.

Ne var ki, şahsımla ilgili kaleme alınan aşağıdaki satırları okuyunca, yazının tümünün de kuşkuyla karşılanması gerektiğini görmüş bulunuyorum.

İlgili kısımlarda şöyle deniyor:
“… Feyzioğlu'nun yakın çevresi, Barolar Birliği Başkanı'nın bir süre sonra İzmir'e geleceği ve Tartan ile DSP için çalışacağını açıkça söylüyor. Sema Pekdaşüzerinden yapılan demagojinin daha güçlü olabilmesi için de sahaya yeni ''silahlar''ın sürülmesi tasarlanıyor. ''Atatürkçü'' kimliğiyle bilinen CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, DSP'ye geçmesi ve Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olması için ikna edilmeye çalışılıyor. (Güler'in DSP'lilere randevu vermediği ve fotoğrafın arka planını bildiği için DSP'lilerle görüşmediği biliniyor. Güler DSP'ye geçtiği taktirde, sıra CHP'nin parlamentoda zayıflatılmasına gelecek. 20 milletvekili, DSP'ye geçmesi için ikna edilmeye çalışılacak.) Plana bakın; Güler ikna edildiği taktirde, İzmir'in ''duygusal ve Atatürkçü''seçmeninin bir kısmı DSP'ye oy verecek. Böylece Aziz Kocaoğlu kaybedecek.Kocaoğlu kaybedince AKP kazanacak ama olsun; Feyzioğlu da sonuçta CHP Genel Başkanı olacak... Biliyorsunuz; siyasette önemli olan ''ülke''nin değil, kişilerin çıkarı...” http://www.gercekgundem.com/yazarlar/baris-yarkadas/1828/chp-ve-kilicdaroglunu-izmirden-vurma-plani
Bu yazıda ileri sürülenlerle ilgili olarak açıklarım ki;

(1) Üzerimde DSP yetkililerince yürütülen bir “ikna çalışması” olmamıştır.
(2) DSP tarafından benden herhangi bir randevu istenmemiştir.
(3) Ortada bir fotoğraf olmadığı için benim de bunun arka planını bilmem söz konusu değildir.
(4) Dolayısıyla “arka planını bildiğim için DSP’lilerle görüşmediği(m)” gibi bir tavır gösterdiğimin “biliniyor” olması hayrete şayandır.

Burada verilen “bilgi”lerin hayal ürünü olduğuna dayanarak, İzmir’de kimsenin bu yazıda ileri sürüldüğü gibi bir planı olmadığını güvenle söyleyebilirim.

Bir kez daha dile getirmekte yarar var: 

İzmir Cumhuriyet’in kalesidir. İzmir, hem dinci gericiliğe hem etnik bölücülüğe karşı Atatürk sevgisiyle direnenlerin mekanıdır. İzmir seçmeni, başka partileri bu ortak zemin adına denetlediği gibi, kendi oy verdiği partisini de denetimden geçirir. İyi ki de öyledir.

CHP, kitle partisidir. “Toplayıcı parti”lerden iki özelliğiyle ayırdedilir: (1) üye – kadro – kurul bütünü olan örgüt, (2) ideoloji – fikir – program bütünü olan ilkelere bağlılık. Örgüte ve ilkelere aykırı karar ve uygulamaların düzeltilmesini istemek, hepimiz için parti görevidir. Parti’nin örgüt – ilke bütünlüğüne meydan okunmasına suskun kalmamız mümkün değildir. Kimse tersini beklememelidir.

CHP'liler, üç tür adaya onay vermezler: (1) Yolsuzlukla kirlenmişlere, (2) etnik bölücülere, (3) din istismarcılarına. Ve CHP'liler, (4) parti hukukunun ve genelgeye bağlanmış kararların uygulanmasını isterler.

Asıl zarar.... 

İzmir'de ortaya çıkan tepkiler, bir yandan ilkelerimize ters düşen kimselerin aday edilmesine bir yandan da daha yaz aylarında ilan edilmiş "aleni adaylık sistemi" kurallarına aykırı işler yapılmasına ilişkindir. 

Tepkilerin amacı da bu yanlışların düzeltilmesini sağlamaktan ibarettir. 

Şu anda CHP'ye asıl zarar, söz konusu yazıda olduğu gibi, yanlışları düzeltmek için daha zaman olduğu halde, yanlışların sürmesine destek olmakla verilir. 

[16 Şubat 2014] 









12 Şubat 2014 Çarşamba

İZMİR MEKTUBU

Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER, İzmir Milletvekili Parti Meclisi Üyesi 

Türkiye bir yanda yeni gladyo Cemaat, öte yanda yolsuzluğa batmış İktidar arasında sıkışıp bunaldı. Bu sıkışmayı aşmanın yolu basit. Gericiliğin bu iki kanadına karşı CHP’nin altı okunu temel alarak ve belediyelere örgütün ortak iradesiyle temiz , dürüst ve halk önderi CHP’lileri aday göstererek bayrak açmak.

Ne var ki bu basit yol yerine, CHP’yi “kurucu temellerinden uzaklaşıyor” suçlamalarına maruz bırakan işler yapılıyor. Bu işler belediye başkan adayları tercihlerine de yansıdı.

Cumhuriyet’in kalesi demokrat İzmir’de, Atatürk rozetini türbanla eş tuttuğu için tepki duyulan bir kişi Konak Belediyesi’ne aday edildi. Üstelik bu adaylık, CHP tarafından belirlenmiş hiçbir adaylık kuralına uymadan; örgütün muhalefetine rağmen hepimize dayatıldı.

Öyle ki, Karşıyaka’da başarısı tartışılmaz bir belediye başkanımız varken; Karşıyaka’ya talip pırıl pırıl adaylar aylardır emek verirken, Konak için başvurmuş bir aday Karşıyaka’ya kaydırıldı. İsteği ve çalışmaları Konak için olan bir adayı Karşıyaka’ya aday etmek, hem o adaya hem Karşıyaka örgütüne dayatmadır. Ama en önemlisi CHP’nin en geniş nefes alanı olan Karşıyaka’ya yapılan büyük bir saygısızlıktır. Bu bir yıkımdır. Ve bu yıkım, iki-üç kişilik “etkili” bir grupçuğun işidir.

CHP’liler ve CHP’li olmayıp Cumhuriyet’in tek güçlü ve güvenilir temsilcisi olarak gördüğü için CHP’ye oy veren milyonlarca seçmen, şimdi bu en temel tercih bakımından kuşkuya düşürülmüştür.

Buna kimsenin hakkı yok.

Başarılarını kimsenin tartışmaya konu edemediği başkanların istifaları haklıdır. Konak’ta Belediye Başkanımız Hakan TARTAN’ın istifası bu büyük yanlışa karşı bir tepkidir. Menderes’te Belediye Başkanımız Ergün ÖZGÜN’ün istifası, yapılan yanlışlara karşı tümüyle haklı bir tepkidir.

CHP’nin kurucu ilkelerden uzaklaştığı kuşkusu yaratan tasarruflar üzücüdür. Bunların, örgüt ve yetkili kurullara rağmen yapılması ikinci büyük üzüntü kaynağıdır.

Dediğim şu: Parti Meclisi’ne gelen aday listelerinin Merkez Yönetim Kurulu (MYK) tarafından kararlaştırılan listeler olmamasını kastediyorum. MYK kararları, birkaç kişinin baskısına ve istifa şantajına boyun eğilerek değiştirilmiştir. Bu durum Parti Meclisi’nde açıkça dile getirildi ve üzüntü verici biçimde yetkililerce de reddedilmedi.

MYK kararının ortadan kaldırıldığı, PM’nin dayatma ile karşı karşıya bırakıldığı bu durum bir sonuç oldu. Süreç “aleni adaylık sistemi” gibi çok iyi bir planlamayla başlamıştı. Ancak ne yazık ki bu karar, kısa bir süre içinde genel merkez tarafından delinip ortadan kaldırılmıştı. Ortaya çıkan sonuç, parti işleyişinde parti hukukunun ihlalinden başka bir şey değil.

Hem ilkelerimizin hem parti hukukunun ezilmesi ağır bir durum. Bu, ağır bir meşruiyet kaybı. Meşruiyet kaybı kendisini otoriterleşen yönetimler yaratarak gösterir.

CHP bu konuma sürüklenmemelidir.


CHP bir kitle partisidir. Yani üye + kadro + kurullar toplamı olarak Örgüt ve ideoloji + program demek olan İlke partisidir. Ama şimdi içinde bulunduğumuz durum, hem örgütün hem ilkelerin bir yana bırakılma durumudur ki, bunu hiçbirimiz kabul etmeyeceğiz.

Yanlışların düzelmesi gerekiyor. Parti hukukunun geri gelmesi gerekiyor. CHP’nin, ilk genel başkanına layık olduğunu bir kez daha göstermesi gerekiyor.

Çünkü seçimlerden başarıyla çıkmak zorundayız.

Çünkü Türkiye’yi gericiliğin pençelerinden çekip almak zorundayız.

[12 Şubat 2014]