Birgül AYMAN GÜLER
CHP İzmir Milletvekili
Günümüzde TBMM, parlamenter rejimin parlamentosu değildir; askıya alınmıştır. Normal - olağan işlevini yitirmiş, başbakanlığın onay kurumuna dönüşmüştür. Bu yeni işlev nedeniyle konumu da değişmiş, ulusal iradenin değil yürütme organının emrine girmiştir. Bu durumda karşımızdaki bir 'olağanüstü meclis'tir.
Meclis ve bizde Türkiye Büyük Millet Meclisi, millete ait egemenlik iradesinin mekanda cisimleşmiş hali diye tanımlanır. Bizde siyasal rejim, TBMM'ni yürütme organını -hükümeti- görevlendiren ve denetleyen yüksek makam olarak kabul ettiği için 'parlamenter demokrasi' olarak adlandırılır.
Olağan meclis nasıl bir şeydir?
Meclislerde yasama görevini üstlenenlerin tümü, milletvekilleri, vekil yani temsilcidir. Temsil ettikleri halkın görüşleri farklı farklı olduğu için, başka partilerden gelirler. Meclis böylece farklı görüşlerin ve başka başka çıkarların karşılıklı görüşme, konuşma, tartışma yeri ve ortadaki konular üzerine bir uzlaşma alanı haline gelir.
Vekiller başka partilerden gelir; ama her biri ulusal iradenin aynı değerde temsilcileridir. İşte bu özellik, kimi partilerin daha çok kimilerinin daha az vekilli olmalarına karşın, en çok vekili olanın dediğinin üstün sayılmasına engel olur. Az vekillilerden olsun çok vekilli olan gruptan olsun, temsilcilerin tümü aynı haklara ve yetkilere sahiptir. Konuşmalarda tüm partilere aynı uzunlukta süre verilir; aynı sayıda kişinin konuşması kural kabul edilir. Yasalar, ulusal iradenin azlık parçasıyla çokluk parçasının karşılıklı, eşit süreli, engelsiz ve korkusuz konuşmalarıyla toplumda çatışmaları ve kopmalar olmasın diye ortaklaşa alınır. Böylece de tüm ulusal iradenin temsiliyetinin doğması sağlanır.
Vekiller başka partilerden gelir; ama her biri ulusal iradenin aynı değerde temsilcileridir. İşte bu özellik, kimi partilerin daha çok kimilerinin daha az vekilli olmalarına karşın, en çok vekili olanın dediğinin üstün sayılmasına engel olur. Az vekillilerden olsun çok vekilli olan gruptan olsun, temsilcilerin tümü aynı haklara ve yetkilere sahiptir. Konuşmalarda tüm partilere aynı uzunlukta süre verilir; aynı sayıda kişinin konuşması kural kabul edilir. Yasalar, ulusal iradenin azlık parçasıyla çokluk parçasının karşılıklı, eşit süreli, engelsiz ve korkusuz konuşmalarıyla toplumda çatışmaları ve kopmalar olmasın diye ortaklaşa alınır. Böylece de tüm ulusal iradenin temsiliyetinin doğması sağlanır.
Başka bir ilke, zaman ve süreyle ilgilidir. Birincisi, görüşülecek "tasarı ve teklif" halindeki yasa metinlerinin incelenmesi için tüm taraflara yeterli süre tanınmalıdır. Bu ilke ihlal edilmesin diye, metinlerin görüşülmesine belli bekleme süreleri konulmuştur. İnceleme için yeterli süre ilkesine uyulmaması, yalnızca vekillerin konuyu tam kavramasını engellemez, aynı zamanda konuyla ilgili toplumsal kesimlerin görüşlerinin alınmasını ve yönetilenlerin yasama sürecine açık katılımını da engeller. İkincisi, görüşmeler için uygun zaman ilkesi, toplantıların gün ve başlama-bitiş saatlerinin önceden programlanıp duyurulması anlamına gelir. "Meclis'in yasanın bitimine kadar" çalışması gibi ölçüsüz kararlar, meclis iradesini teslim almaktan başka anlama gelmez. Basit görünen bu tür hızlandırılmış çalıştırmalar, meclisin üzerinde yükseldiği kolonların kırılması demektir.
Yasa, toplumda "eşitlik ilkesi"ni yaşama geçiren başlıca mekanizmadır. Kolay ve doğru anlaşılması gerekir. Her yerde her kişiyle kuruma aynı hükümlerin uygulanması gerekir. Bu nedenle de yasa dediğimiz metinler, belli bir tipte hazırlanırlar. Her yasa bir konuya ilişkindir ve konunun yapıtaşları "madde"lerdir. Yasaların görüşmeleri de buna göre konunun uzmanı komisyonlardan başlayarak genel kurula kadar maddeler halinde yapılır. Aksi halde iktidarların "eşitlik ilkesi"ni ihlal suçu işlemeleri çok kolaylaşır. Yasaları -olağan yasaları- başka yazılardan ayıran bu özelliğe uymayan düzenlemeleri yaygınlaştırmak, meclisin varlık nedenlerini yitirmesine yol açar. Yasanın konusu bakımından belirsizleşmesi demek olan "torba yasa" uygulaması ve ve yasayı maddeler temelinde değil hızlı bir şekilde ana bölümler halinde görüşme yolunu açan "temel yasa" uygulamalarının yaygınlaştırılması, olağan işleyişi ortadan kaldırır.
Yasa yapma işinde zaman - süre - konu - yapı üzerinde oynamalar, istisnaları kural haline getirmek ve hızlandırılmış meclis yaratmak demektir. Bu, mecliste parmak sayısı üstünlüğüne sahip olmayı yeterli sayan anlayışın boş cesaretidir.
Eğer meclislerde sayısı çok olanlar az olanlara, oylamadaki parmak sayısı üstünlüğüne dayanıp yukarıdaki ilkelerle oynayarak “nasılsa benim istediğim şey kanun olur” düşüncesiyle duyarsızlaşırsa, ortaya çıkan sonuç ulusal iradeye değil, onun yalnızca bir parçasına ait olur. Öyle olunca da yapılan yasalar, biçimi bakımından yasal, ama özü bakımından gayrımeşru olarak doğar.
Bu durumda, biçimi bakımından yasal ama özü bakımından gayrımeşru kararların alındığı meclisler, kendi olağan doğalarına uygun “meclis” ya da “parlamento” olmak niteliklerini yitirirler. Böyle kendi varlık nedenlerini inkar eden kurumlar, kendilerinden beklenen en temel işlevleri yerine getirmekten uzağa savrulurlar. Kendini inkar eden böyle kurumlara ‘normal’, ‘alışılagelmiş’, ‘olağan’ şeyler gözüyle bakılamaz.
Bizim meclis nasıl 'olağanüstü' hale geldi?
Şimdi görev süresi ilk iki yılı doldurmuş olan 24. Dönem TBMM, parlamenter rejime dayanan Türkiye Cumhuriyeti’nin normal ya da olağan meclisi olma niteliklerini yitirmiş durumdadır:
1. Buraya seçilen temsilciler, partileri oyların yüzde 10’undan fazlasını aldıkları için buraya gelmişlerdir. Birinci gelen parti olan AKP, hem meclise giremeyenlerden hem de birinci olamayanlardan gasp edilmiş oyların üzerinde oturmaktadır. Yurttaştan toplam seçmenin yüzde 42,64'ünden oy almış, ama meclis sandalyelerinin yüzde 60’ına sahip olmuştur. 12 Eylül 1980’in ürünü olan seçim sisteminden gelen bu yara-bere, 30 yıldır görev yapmış tüm meclisleri olduğu gibi şimdiki meclisi de sakatlamış durumdadır.
2. 12 Haziran 2011 seçimlerinde toplam seçmenin yüzde 43, geçerli oyun yüzde 49,9'unun oyuyla birinci olan partinin zaferi, İçişleri Bakanlığı’nın elinin altındaki seçmen listeleri ve hilekarlığı ABD ve Yunanistan’da kanıtlanmış örnekleri olan bilgisayarlı oy sayım sistemi SEÇSİS uygulaması nedeniyle şaibelidir.
3. 12 Haziran 2011 seçimlerinde en çok oy alan iktidar partisi, seçim propagandasını “bana oy vermezsen istikrar bozulur” şantajıyla yürütmüştür. Bu, kendisinin dış dünyada ve içerideki para tacirleriyle anlaşmalı olduğunun ilanından başka bir şey değildir. Böylece seçmenin özgür iradesine ağır bir ipotek koymuş, borç içindeki köylü, işçi, esnaf, işadamı her kesimden yurttaş kendi malına gelebilecek haczi ulusal egemenliğe ipotek koyulmasına rıza göstererek ertelemeye itilmiştir.
4. AKP, mecliste haksız yere ele geçirdiği çoğunluk sandalyelerini, parmak çokluğu olarak kullanmaktadır. Ulusal iradenin diğer parçalarının hakkı olan konuşma sürelerinden sıkıntı duymaktadır. Komisyonlarda görüş bildirilmesinden, usule ve içeriğe ilişkin konuşmalar yapılmasından, getirilen her türlü öneriden sıkıntı duymaktadır. Bunun için, işleri tek komisyonda bitirmek üzere "torba kanun"cu hale gelmiştir; hemen her yasayı “temel kanun” ilan edip konuşma sayı ve sürelerini kısmaktadır. Komisyon çalışmalarını yeterince hazırlık yapma fırsatı tanımadan, zorunlu süreleri ucu ucuna kullanarak, çalışmaları akşamüstleri başlatıp sabahlara kadar sürdürülmesini zorlayarak apar-topar yürütmektedir. Bu acele, bir an önce “kabul edenler – etmeyenler” noktasına varabilmek içindir: “Yormayın kendinizi, parmak çokluğu bizde, nasılsa geçireceğiz bu tasarıyı!”
5. Komisyonlarda görev alan iktidar milletvekilleri ve hatta özellikle torba tasarılarda ilgili bakanlığın bürokratları, masaya getirilen yasa tasarılarından habersizdirler. 24. Dönem parlamentosunda tasarıları kimlerin hazırladığı bilgisi çoğu zaman boşluktadır. İktidar partisinden gelen değişiklik önergeleri, çoğu zaman Komisyon’da da yer almayan birilerince önlerine koyulmaktadır. Muhalefetin önergelerine ise red” deme emri almışlardır. Çoğu zaman tavırlarının temel güdüsü, “bir an önce oylansın” sabırsızlığından ibarettir. Kısacası bu vekiller, ulusal iradenin temsilcisi olma niteliği bakımından talihsiz bir konumundadırlar.
6. Şimdi görevde olan 24. Dönem TBMM, ulusal iradenin başka başka parçalarının karşılıklı konuşma ve uzlaşma alanı değildir. Meclis'in iradesi çokluk vekillerin parmak iradesi altında, parmaklar da yürütme organının doğrudan ipoteği altındadır. Ne var ki, yürütme organı hükümet de olağan niteliklerini yitirmiş bir yapıdır.
Ortaya çıkan durum anayasaya aykırı bir fiili yapılanmadır: TBMM karar süreçleri ve işleyiş kuralları askıya alınmış, başbakanlık rejiminin onay yerine dönüştürülerek ulusal iradenin mekanı olmaktan çıkarılmış bir “olağanüstü parlamento”ya dönüştürülmüştür.
Ortaya çıkan bu kabul edilemez sonuç, TBMM üzerinde AKP usulü darbeden başka bir şey değildir. [4 Temmuz 2013]
Şimdi görev süresi ilk iki yılı doldurmuş olan 24. Dönem TBMM, parlamenter rejime dayanan Türkiye Cumhuriyeti’nin normal ya da olağan meclisi olma niteliklerini yitirmiş durumdadır:
1. Buraya seçilen temsilciler, partileri oyların yüzde 10’undan fazlasını aldıkları için buraya gelmişlerdir. Birinci gelen parti olan AKP, hem meclise giremeyenlerden hem de birinci olamayanlardan gasp edilmiş oyların üzerinde oturmaktadır. Yurttaştan toplam seçmenin yüzde 42,64'ünden oy almış, ama meclis sandalyelerinin yüzde 60’ına sahip olmuştur. 12 Eylül 1980’in ürünü olan seçim sisteminden gelen bu yara-bere, 30 yıldır görev yapmış tüm meclisleri olduğu gibi şimdiki meclisi de sakatlamış durumdadır.
2. 12 Haziran 2011 seçimlerinde toplam seçmenin yüzde 43, geçerli oyun yüzde 49,9'unun oyuyla birinci olan partinin zaferi, İçişleri Bakanlığı’nın elinin altındaki seçmen listeleri ve hilekarlığı ABD ve Yunanistan’da kanıtlanmış örnekleri olan bilgisayarlı oy sayım sistemi SEÇSİS uygulaması nedeniyle şaibelidir.
3. 12 Haziran 2011 seçimlerinde en çok oy alan iktidar partisi, seçim propagandasını “bana oy vermezsen istikrar bozulur” şantajıyla yürütmüştür. Bu, kendisinin dış dünyada ve içerideki para tacirleriyle anlaşmalı olduğunun ilanından başka bir şey değildir. Böylece seçmenin özgür iradesine ağır bir ipotek koymuş, borç içindeki köylü, işçi, esnaf, işadamı her kesimden yurttaş kendi malına gelebilecek haczi ulusal egemenliğe ipotek koyulmasına rıza göstererek ertelemeye itilmiştir.
4. AKP, mecliste haksız yere ele geçirdiği çoğunluk sandalyelerini, parmak çokluğu olarak kullanmaktadır. Ulusal iradenin diğer parçalarının hakkı olan konuşma sürelerinden sıkıntı duymaktadır. Komisyonlarda görüş bildirilmesinden, usule ve içeriğe ilişkin konuşmalar yapılmasından, getirilen her türlü öneriden sıkıntı duymaktadır. Bunun için, işleri tek komisyonda bitirmek üzere "torba kanun"cu hale gelmiştir; hemen her yasayı “temel kanun” ilan edip konuşma sayı ve sürelerini kısmaktadır. Komisyon çalışmalarını yeterince hazırlık yapma fırsatı tanımadan, zorunlu süreleri ucu ucuna kullanarak, çalışmaları akşamüstleri başlatıp sabahlara kadar sürdürülmesini zorlayarak apar-topar yürütmektedir. Bu acele, bir an önce “kabul edenler – etmeyenler” noktasına varabilmek içindir: “Yormayın kendinizi, parmak çokluğu bizde, nasılsa geçireceğiz bu tasarıyı!”
5. Komisyonlarda görev alan iktidar milletvekilleri ve hatta özellikle torba tasarılarda ilgili bakanlığın bürokratları, masaya getirilen yasa tasarılarından habersizdirler. 24. Dönem parlamentosunda tasarıları kimlerin hazırladığı bilgisi çoğu zaman boşluktadır. İktidar partisinden gelen değişiklik önergeleri, çoğu zaman Komisyon’da da yer almayan birilerince önlerine koyulmaktadır. Muhalefetin önergelerine ise red” deme emri almışlardır. Çoğu zaman tavırlarının temel güdüsü, “bir an önce oylansın” sabırsızlığından ibarettir. Kısacası bu vekiller, ulusal iradenin temsilcisi olma niteliği bakımından talihsiz bir konumundadırlar.
6. Şimdi görevde olan 24. Dönem TBMM, ulusal iradenin başka başka parçalarının karşılıklı konuşma ve uzlaşma alanı değildir. Meclis'in iradesi çokluk vekillerin parmak iradesi altında, parmaklar da yürütme organının doğrudan ipoteği altındadır. Ne var ki, yürütme organı hükümet de olağan niteliklerini yitirmiş bir yapıdır.
a) Yürütme organının ipoteği, çoğu kararda Bakanlar Kurulu tarafından değil doğrudan Başbakanlık makamı eliyle yaratılmıştır. Bu 'tek adam' durumu, TBMM’nin bir “tiranlık uygulaması” çerçevesi içinde ezildiği anlamına gelir.
b) Yürütme organının ipoteği, tek adam çevresinde toplanmış “oligarşik bir grup” tarafından üretilen kararlarla uygulanmaktadır. Bu, asıl olarak resmi makamlarda yetki ve sorumluluk üstlenmemiş; kimilerine ‘danışmanlık kurumu’ içinde hareket yeteneği kazandırılmış kapalı ve dar bir gruptur. Dolayısıyla yürütme organı da, çoğu durumda, TBMM tarafından hesaba çekilmesi parlamenter rejimin kurallarından biri olan Bakanlar Kurulu demek değildir.
Bütün bu özellikler nedeniyle, ülkemizdeki siyasal rejim “parlamenter rejim” olmaktan çıkmıştır; TBMM askıya alınarak siyasal sistem TBMM’ni ve Bakanlar Kurulu yapılanmasını boşluğa düşüren bir “başbakanlık rejimi”ne dönüşmüştür.
Ortaya çıkan durum anayasaya aykırı bir fiili yapılanmadır: TBMM karar süreçleri ve işleyiş kuralları askıya alınmış, başbakanlık rejiminin onay yerine dönüştürülerek ulusal iradenin mekanı olmaktan çıkarılmış bir “olağanüstü parlamento”ya dönüştürülmüştür.
Ortaya çıkan bu kabul edilemez sonuç, TBMM üzerinde AKP usulü darbeden başka bir şey değildir. [4 Temmuz 2013]
Biz bu konuda CHP de dahil TBMM'de temsil edilen tum muhalefet partilerinin milletvekillerine yonelik bir imza kampanyasi baslattik. Isterseniz adresini size de gonderelim.
YanıtlaSilBen de sade vatandaş olarak CHP partisinin ülke güvenliğini tehlikeye atabilecek kapasitede olduğunu düşündüğüm için ve her an bu ülkenin huzurunu bozmaya yönelik her türlü kapalı, açık provokasyonu yapabileceğini gördüğüm için, çocuklarımın demokratik ve özgür bir ülkede yaşayacaklarından, geleceklerinden endişe duymamak için CHP ' nin kapatılması için imza kampanyası başlatıyorum. Var mı bir itirazınız ? Gökten ayet inmesini beklememize gerek yok, bazılarımız her bir yağmur damlasının gökten inen bir ayet olduğunu bilerek, aklımızla bunu idrak ederek Allah'a inanıyoruz. Aklı başında, düşünme yetisine sahip, bilgili, çağdaş, ileri görüşlü, aydınlanmış Müslümanlarla da tanışacaksınız.....
Sil1.2 kardeşim ben sokakta 50 kişiye soruyorum 40'ı akp diyor sen nerden uyduruyon oylar çalındı falan git işine! 3. sizde laiklik atatürk falan şantajı yapmıyormusunuz?siz çok akıllısınız halk salak size göre..atatürkçülük laiklik çok umurumuzda sanki..4.5.6 sen boş ve meclis için gereksiz birisin at gözlüğünü çıkar artık yıtınsanızda size oy yok başka iş bulun kendinize benim ilimde Akp oyları %85 hadi bakalım..
YanıtlaSilhelal :)
Sil