10 Şubat 2013 Pazar

ANAYASAL VATANDAŞLIK ve İŞGAL ve İL(Tİ)HAK (5)



Ulusal vatandaşlıktan vazgeçelim, anayasal vatandaşlık ilkesini benimseyelim diyenler çalışmalarını son hız sürdürüyorlar.[1]

Daha önceki yazılarda anayasal vatandaşlığı AKP ve Nurcu - Gülenci cemaatin dinsel siyaset için fırsat saydığını,[2] Kürtçü siyasetin de bir tür milliyetler devleti yaratmanın en uygun aracı olarak bağrına bastığını[3] yazmıştım. Bu ikisine ek üçüncü bir kesimin de, “madem zamanın ruhu böyle, oluversin!” kabullenmesine girdiğini, bu sözümona liberal görüşlerin temelsiz beş noktada toplandığını kaleme almıştım.[4]

Anayasal vatandaşlık cephesinde dördüncü bir kesim daha vardır. Oyunun yayılmacı ve fetihçi “esas oğlanı”… Kuzey Irak’ı Türkiye’ye katıp petrol ve doğalgaza hükmetme hırsı içinde olan sermaye kesimi. Bunlar, küresel banka/mali sermaye ve küresel gaz/petrol enerji tekellerinin bir grubuyla kurdukları işbirliğine güvenip, tarihe ve 75 milyona meydan okumaktadırlar.

Değerlendirmeyi sona bırakarak, bu kesimlerin bakışını en açık biçimde görebileceğimiz bir araçtan yararlanabiliriz. Bu araç bir TV programıdır.[5]

GERÇEKTEN DE “SANSÜRSÜZ”!

24 adlı televizyon kanalında 5 Şubat 2013 günü Sansürsüz adlı bir program yapıldı. Yiğit BULUT yönetiminde Serdar TURGUT ve Ahmet KEKEÇ’in konuşmacı olduğu bu programda, yeni anayasada vatandaşlık konusu konuşuldu.

Programın başlama sorusu şuydu: “Vatandaşlık kavramı, herkesi içine alacak şekilde nasıl tanımlanmalı?” Daha en baştan tercihler ortaya kondu. Üç konuşmacının ortak görüşü, anayasal vatandaşlığın benimsenmesi ve Anayasa’dan Türk vatandaşlığının çıkarılması idi.

Ama programın asıl ilginç yönü, “anayasal vatandaşlık neden gerekir” sorusuna getirilen yanıtta gizliydi.[6]

Yiğit BULUT, program boyunca konu nereye giderse gitsin kendi görüşünü adım adım söylemeyi sürdürdü. Konuya, yalnızca vatandaşlığın adı bakımından değil devletin adının da değiştirilebileceği gibi “çok cesur yürek”li bir noktadan girdi.

“Çok cesur yüreklilikle tartışmak lazım. 1900’lü yılların başında bu topraklardaki insanlar bir imparatorluğu tasfiye edip bir devlet çıkarma cesaretini gösterdiler. Çünkü tarih bu görevi onlara verdi. Kaçamazlardı. O dönemde bu topraklarda onlar vardı. Şimdi yüz yıl sonra, eğer bu topraklarda daha büyük bir devlet biçme görevini tarih bize verirse biz de bunu yapmak zorundayız. Ve bu daha büyük biçtiğimiz devletin adı Türkiye Cumhuriyeti devleti olmayabilir.”

Programcı bunu 2006’dan beri söylediğini belirtti ve “bu bölgede Büyük Avrasya Konfederasyonu, bu bir örnek isim, başka bir isim de olur, yeni bir devlet biçme görevini tarih bize verirse biz bunu yapmak zorundayız. Niye Azerbaycan ayrı bir devlet olsun?” diye devam etti.

“Bu bölgeye bakınca AB’ye girelim mi girmeyelim mi projesi komik aslında. Şimdi bizim vatandaşlarımızın da nasıl bir yapının vatandaşı olduğunu anlaması gerekiyor artık. Bu büyük coğrafyadaki bir vatandaşlıktan bahsediyoruz. Buna Erbil de dahil. Buna Bakü de dahil. Buna Gürcistan da dahil. Kazakistan da dahil. Türkmenistan da Rusya da dahil. Rusya da bunun farkında. Şimdi bu açıdan baktığımızda ortaya çıkan büyük Türkiye İsrail’i İran’ı çok korkutuyor.”

Programcıya göre anayasal vatandaşlık, Türkiye Cumhuriyeti için değil büyümüş başka bir devlet kurmak için gereklidir. Doğal olarak bu durumda ona göre “Türk vatandaşlığı” bir etnisiteye gönderme yapar ki, bu özellik kurulacak olan ‘büyümüş devlet’in gereklerini karşılayamaz. Ve resmi küçük bir cümleyle tamamlar: Şimdi “etnisite” değil “din” zamanıdır!

“Vatandaşlık kavramını biz yazarken, bu yeni konsepte göre bir vatandaşlık kavramı üretmemiz lazım. Çünkü biz sadece Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Pomak, falan gibi değil, biz bu bölgedeki bütün ulus parçalarının içinden bireylerin yaşayacağı ortak kavram. Ortak bir paydası var bu coğrafyanın. O da İslam.”

Ahmet KEKEÇ, ortak paydayı “tarihçi” olarak onayladı: “O ister istemez tek referans noktası! Tarihten tevarüs ettiğimiz [miras aldığımız] bir referans noktasıdır. Ortak noktamız tüm bu coğrafya için İslam!”

İyi ama neden?

Türkiye’nin vatandaşlığından sınırlarına, devletin adından siyasal rejimine dek bu tepeden tırnağa değişmeyi gerektiren şey nedir?

Konuşmacılar, “bir Kürt devleti kurmayı Türkiye kendisi yapacak; kurup sonra içine alacak” görüşündeler. Serdar TURGUT’un “Kuzey Irak Türkiye’nin içine girer, Suriye ve İran Kürt bölgeleri için de model olabilir. Çok uçuk geliyor ama…” sözüne karşılık Yiğit BULUT kendinden emin “yok, uçuk değil artık. On sene önce konuştuğumuzda uçuk geliyordu ama bugün artık ortaya çıktı. Bugün Başbakan ne dedi? Kıbrıs diye bir devlet yok dedi.” Ve Serdar TURGUT tamamladı ki, Kıbrıs’ın doğusunda dünyanın en önemli doğalgaz kaynakları var. Programcı ekledi: Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’in enerji kaynakları Avrupa’ya gitmeli. Bu zenginlik Türkiye’den gidecek, o halde bu bölge bir “barış alanı” olmalı. Bu yeni “barış alanı” Türkiye tarafından yaratılmalı.

Peki ya bu “barış alanı”nın bedeli nedir?

Programcı, bu görevi bize tarihin verdiğini ve önceki kuşaklar gibi bizim de görevden kaçamayacağımızı söylemekle birlikte, bu ‘uhrevi zorunluluk’ dışında pratik gereklilikleri de ortaya koyuyordu:

“Bu yapı bu şekilde giderse, bundan bir devlet de çıkabilir, ama tam tersi savaş da çıkabilir. Devlet olmadan da Kuzey Irak’ta başka menfaatlerle bulunacak çözümler, bağlılıklar da çıkabilir. TC Devletine eklemlenmiş yeni bölgeler ortaya çıkabilir. Eklemlenmiş Kuzey Irak, bölünmüş Suriye’nin bir parçası, bölünmüş İran’ın belki bir parçası orta vadede baktığımızda. Sonuçta merkez Ankara. Ve bu gidişat inanın herkesi çok korkutuyor.”

Programcı, gerçekçi ve bir o kadar da korkusuz. Taş da düşebilir, ayı da çıkabilir diyor; ve bu olasılıkların pek güçlü olduğunu da besbelli ki görüyor. Ama o olasılıkları umursamıyor; onun başını “herkes”i korkutmak döndürüyor.

ANAYASAL VATANDAŞLIK, ETNİK - TEOKRATİK FAŞİZMİ ÇAĞIRIYOR!

Farklı kesimlerin çevresine toplaştığı görüş artık biliniyor: “Türk vatandaşlığı etnik kimliğe dayalıdır; Türk sözünü silelim.” Bunlar, Türk sıfatını başka etnik grupları dışlayan ırkçı bir temel sayıyorlar. Öyle sayıyorlar, çünkü Türk vatandaşlığı kimliği, kurdukları emperyalist – yayılmacı – mezhepçi savaş planlarına engel oluyor.

Yukarıda özetlenmiş olan görüşler, her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Anayasal vatandaşlık diyenler (1) ulusal devlet istemiyorlar, (2) üniter devlet değil federal ya da konfederal devlet istiyorlar, (3) ve bunların doğal parçası olarak da başkanlık sistemi istiyorlar.

Savaş çığlığıyla yükselen bu gerici planın önündeki başlıca engel, “ulusal devlet” yapısıdır. Türk vatandaşlığı kurumu sürdüğü, Türkiye ulusal devlet biçiminde ısrar ettiği sürece, komşu devletlerin de toprak bütünlüğünü ve ulusal yapılanmalarını zorunlu görecek, kendisini savunurken onları da savunmuş olacaktır. Türk Ulusu’na gösterilmesini istediği saygıyı Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Irak, İran, Özbekistan, Suriye ulusları için de özenle talep edecektir.

Oysa hayali kurulan yayılma planı, Azerbaycan - Irak – Suriye – İran ulusal yapılarının parçalanmasını gerektirmektedir. Buradan ayrılacak hidrokarbon yataklı bölgelerin Türkiye’ye “ilhak – iltihak” edilmesi ancak böyle mümkün olabilecektir.

Azerbaycan ve İran’daki Azeri nüfus, her ne kadar mezhep bakımdan farklılık sergilese de, bu ülkenin vatandaşları, bu kez Azeri Ulusu’nu yok sayan bir Türklük söylemiyle bu ittifaka katılmak üzere kışkırtılabilir. Azerbaycan ve İran ulusal birlikleri sarsılıp oradan koparılacak kimi parçalar ittifaka çekilebilir. Gürcistan ise, enerji kanallarının dağıtım üssü olarak, öyle anlaşılıyor ki, böyle bir altyapı karşısında nefessiz kalacağı için kurulacak “büyümüş devlet”in içine mecburen gelecektir. O halde şimdi savaş zamanı!

Böyle bir “coğrafya”, artık elbette Türkiye Cumhuriyeti adıyla varlığını sürdüremez. Bunu da değiştirmek gerekecektir. Ama bu son adımdır. İlk adım ise, bütün bu gerici plan için gereken adımları atmaya olanak sağlamak üzere bir ‘engel’den kurtulmaktan ibarettir. Bu engel, “Türk vatandaşlığı” kurumunun kendisidir. O halde nereden vurulabilirse oradan vurun! Ulusal yapılanmanın temel hukuksal taşını kırın!

Bu plan, Kuzey Irak’ta ihale kapmış bulunan her etnik kökenden 100 TC Şirketi’nin, yabancı ortaklarıyla birlikte kurdukları bir vahşet planıdır. Yalnızca Türkiye’yi değil, aynı zamanda tüm Orta Doğu ve Orta Asya bölgesini kavurucu bir savaşa sürükleme planıdır.

Böyle fetihçi bir saldırganlık, hangi etnik kimliğe özgürlük vaat edebilir?

Böyle bir Çaldıran ruhu, inançlara saygılı bir toplum düşüne nasıl hizmet edebilir?

Böyle ilhak – iltihak savaşçılığı, bireysel hak ve özgürlükleri nasıl güvence altına alabilir?

Özet şudur:

Anayasal vatandaşlık adı verilen formül, emperyalist yayılmacılığın ve fetihçi saldırganlığın giriş kapısıdır. Savaşa karşı barışı yükseltmenin yolu, bu kapıyı kapatmakla, yani anayasal vatandaşlığı reddetmekle ve ulusal vatandaşlıkta ısrar etmekle açılacaktır.

Birgün Gazetesi’nde Attila AŞUT’un dediği gibi, eski dünyanın tüm gerici güçleri, Türkiye’de dolaşan ‘ulusalcılık hayaleti’ni defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler.[7] Hiç kuşkumuz yok, geleceğimiz, emperyalizme ve gericiliğe karşı ulusal birlikler savunularak ve bunların uluslararası dayanışmasıyla kurulacak.



[1] http://baguler.blogspot.com/2013/01/vatandaslik-ulusal-mi-olmali-anayasal-mi.html, 1 Ocak 2013.

[2] http://baguler.blogspot.com/2013/01/anayasal-vatandaslk-ve-nurcu-gulenci.html, 2 Ocak 2013.

[3] http://baguler.blogspot.com/2013/01/anayasal-vatandaslik-ve-kurtcu.html, 6 Ocak 2013.

[4] http://baguler.blogspot.com/2013/01/anayasal-vatandaslk-ve-ne-var-ki-bunda.html, 9 Ocak 2013.

[5] Şahsıma yönelik mahkemelik sözler bir yana, ortaya serilen görüşler için, Program şu adresten izlenebilir. 5 Şubat 2013, http://www.yirmidort.tv/vatandaslik-tanimi-video%2c1931.html

[6] Yukarıda özetlenen bakış açısı, bu TV programı ile ilgili olarak değil, Cumhuriyet Gazetesi’nde Mustafa SÖNMEZ tarafından kaleme alındı. Bu güçlü iki yazıyı okumak, karşımızdaki kafa yapısını ayrıntılı biçimde tanıma gücümüzü yükseltecektir. Mustafa Sönmez, Bir Türk – Kürt Federasyonu Rüyası, Cumhuriyet, 4 Şubat 2013 http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=396690&kn=889&ka=4&kb=5&kc=889 ; Aç Tavuğun Kürt Petrolü Rüyası (1) Cumhuriyet, 6 Şubat 2013, http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=397180&kn=889&ka=4&kb=5&kc=889 ; Aç Tavuğun Kürt Petrolü Rüyası (2), Cumhuriyet, 8 Şubat 2013, http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=397636&kn=889&ka=4&kb=5&kc=889

[7] Attila Aşut, CHP Faşist mi?, Birgün Gazetesi, 5 Şubat 2013.