8 Haziran 2014 Pazar

SAKIN GERİ ADIM ATMA!


Siyasal mücadelede kibirden başı dönmüş bir taraf var. Karşıtı saydıklarını “özür dile!” çığlıklarıyla dize getirmeye kendilerini kaptırmış durumdalar. Buna karşı duranlar ise birbirlerine “sakın geri adım atma!” çağrısıyla güç veriyorlar.
8.6.2014
AYDINLIK

Tarihe ve gerçeğe aykırı Ermeni iddiaları karşısında Türkiye “özür dile”meye zorlanıyor.

Gerici feodal üretim ilişkilerinin ulusal kuruluşa karşı ayak diremesinden kaynaklanmış gerici isyanların bastırılmasıyla ilgili olarak Türkiye ve CHP “özür dile”meye çağırılıyor.

Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığını işgal saydırmak isteyenler, güttükleri amaçlar için kapıları “özür dile”terek açtırmaya gayret ediyor.

Anayasa’da Türk vatandaşlığını silmeye kalkışan dinci ve etnikçi neo-liberal gericilik, Türk ulusu savunmasına ilişkin her fikri “özür dile”terek ezmeye girişiyor.

Günlük yaşamda bireyler arasındaki ilişkileri yumuşatan “teşekkür ederim” ya da “özür dilerim” kibarlıklarını, siyasal yaşamın büyük davalarına taşıyarak haksız amaçları gizlemek, gerçekten de cin işi bir buluş! Öyle ya, ne var ki özür dilemekte? Büyüklüktür!

Ama bu cin fikir, barikatını da adeta kendiliğinden yaratmış durumda. Linç-severlerin “özür dile!” saldırıları karşısında, duygu ve düşüncenin harmanlandığı cümle hemen bulunmuştur: Direnişin özeti “sakın geri adım atma!” çağrısı olmuştur.

Anti-emperyalist ulusal ve üniter siyasal düzeni; özgürlükçü laik ve eşitlikçi sosyal devleti; insanca kalkınırken hakça bölüşmek için planlamayı ve kamu ekonomisini savunmak, şimdilerde ilk olarak “sakın geri atma!” direnişiyle mümkün olabilir görünüyor.

Sakın geri adım atma!
Britanya emperyalizminin daha 1916’da savaş propagandası için yazdırdığı “Mavi Kitap”a ve 1917 – 1920 yılları arasında yazılmış Ermeni “Kırmızı Kitap”ına karşı Osmanlı’nın “Beyaz Kitap”ı, Gürcülerin ve Bolşeviklerin “Kızıl Kitap”larını; Ermenistan’ın ilk başbakanı Kaçaznuni’nin parti raporuyla Boghos Nubar imzalı belgeler, tarihsel gerçeği görmeye ve göstermeye yeter de artar.

Dinci ve etnikçi neo-liberal gericiliğin adeta imal ettiği Dersim sorununun, Türkiye’yi cemaatler ve milliyetler devletine dönüştürmek amacına hizmet eden bir siyasal araç olduğunu görmek ve göstermek boynumuzun borcudur.

Kıbrıs’ta Britanya üslerini görmezden gelenlerin KKTC’ye dikilmiş gözlerinin bir anlamı olsa gerek. Birleşmiş Milletler içinden yürüyen Amerikan çıkarlarına tek söz söylemekten kaçınanların, Türkiye’yi mahkum etme yarışında döktükleri ter de bu anlamın parçasıdır.

Etnikçi ve dinci siyasetler, ülkemizde Kürt sorunu – din sorunu diye işe başlayıp Türk Sorunu yarattılar. Geçen yıl TBMM Genel Kurul kürsüsünde “millet ile milliyet eşdeğer değildir” dediğim için “özür dile!” diye aylarca çığlıklar attılar. Her ikisi de, Anayasa’dan Türk vatandaşlığı silinmedikçe rahat edemez haldeler. İstedikleri cemaatler – milliyetler devletini, ancak böyle yaratabileceklerini düşünüyorlar. Bu nedenle “Türk” olan her şeyi ırkçılıkla yaftalama derdine düştüler. Ne var ki, Türkiye, bunların hayalini gördükleri “cemaatlerin ya da halkların yamalı siyasal bohçası” olamaz. Biz öyle istediğimiz için değil, tarihsel ve nesnel zorunluluklar nedeniyle olamaz.

Hemşeriler/etnikler ve mezheplerle ilgisi yok; hemşericilik ve mezhepçilik esaslı siyasetlere reddiyemiz var. Kimlikler değil kişilikler için, topluluklar değil toplum için, yani ancak yurttaşlığın getirebileceği büyük özgürlük için mücadele, emeğimize değer!

“Sakın geri adım atma!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder