29 Temmuz 2016 Cuma

LİYAKAT LAF DEĞİL, BİR SİSTEM


Liyakat, yeterlik demek.

Kamu görevlerine şu yada bu toplumsal kesime doğuştan ayrıcalık tanımamak demek. Her türlü akrabalık, partizanlık, inanç, ideoloji etkeninden türeme kayırmacılığı reddetmek demek. Kamuya hizmet etme hakkını vatandaşlık temelinde, tüm bireylere eşit olarak açmak ve görevi ehliyet ve kabiliyet, istidat, yetenek, beceri bakımından en iyi yapabilecek olana vermek demek.

Bunların uygulamaya geçirilmesi için geliştirilmiş iki işlem ilkesi var. 

Biri göreve uygunluk, öbürü görevde tarafsızlık.

*

Göreve uygunluk nasıl sağlanır? 

Görevi en iyi yapabilecek kimseler nasıl belirlenir? Bunun için bulunmuş yöntem sınav. Tüm ilgililerin haberdar olacağı biçimde açık duyuru, herkesin başvurusunu yapabileceği uygun başvuru süresi, ölçme gücü yüksek yeterlik ve yarışma sınavı. Göreve alındıktan sonra yükselecekler için de belirlenmiş bir sistem içinde nesnel değerlendirmeler yapabilecek bir sicil-değerlendirme sistemi kurulması.

Fethullahçı örgütlenmenin, liyakat sisteminin bu bacağını kendisi için kullandığı artık belgelendi. Sınav sorularını çalıp sınavdan önce istediği kişilere vermesi, sözlü sınavlarda kendi adamlarını kayırması, en iyi bilinen operasyonları.

Ya, kamu kurumları içinde uygun personelin yükseltilmesi konusunda yaptıkları? Askeri okullarda öğrencilere işkenceye varacak kadar baskı uyguladığına ve böylece istemediği öğrencilerin okuldan ayrılmasını sağladığına ilişkin öykülere bakarsak, kamu kurumlarında yıllardır neler yaşandığını biraz da olsa tahmin edebiliriz.

Hiyerarşi kötü – esnek örgüt iyi, memurluk kötü – sözleşmelilik iyi, memurluğun yaşam boyu meslek olması tembellik – hantallığın nedeni, kamu personel sistemi kalksın, piyasa-tipi işgücü sistemi gelsin… diye çığlıklar atan neoliberaller, besbelli ki, fethullahçıların istilasını çok kolaylaştırmış. Çünkü bunlar çığlık olarak kalmadı. Kamu yönetiminde “göreve uygun kimselerin yükseltilmesi” ilkesi 1980’lerde terk edilmeye başlanmıştı.

Bu durum, Türkiye’nin bombalanması gibi acı bir deneyimle ortaya çıkmışken, iktidarda kimi kesimlerin bu gerçeği es geçip, hala, 2005 yılında performansa dayalı “basamak-gösterge sistemi” adıyla ortaya koydukları yapısal yıkım projesinden söz etmeleri akla zarardır.

*

Görevde tarafsızlık nasıl sağlanır? 

Bunu sağlayacak biricik yol görev güvenceleridir. Kamuda yetki kullananlar iktisadi, sosyal, siyasi güç odakları karşısında ve etnik-dinsel baskı grupları karşısında güçlü olmadıkça bunlardan bağımsız kalamaz. Dolayısıyla karar ve uygulamalarında tarafsız davranamaz. Bu sakıncaları ortadan kaldırmanın yolu, kamu görevlilerine “görev güvenceleri” vermektir.

Kamu görevliliği hükümetlerin eline bırakılmadan meclis tarafından düzenlenmeli -Yasa Güvencesi; memurluğa son verme yasalarda yazılı olmalı –Statü Güvencesi, elde ettiği düzeyden daha düşük düzeylerde görev verilememe ve sürgün uygulamalarını sınırlandırma amacıyla -Görev ve Görev Yeri Güvencesi, çalıştığı idareye karşı Yargıya Başvurma Güvencesi, vb.

*

Bütün bunların, yıllar ve yıllardır, özellikle de son neoliberal dönemlerde, hükümetlerin ağzında büyük şikayet konusu olduğu sır değil. Son yirmi yıldan bu yana hazırlanan ne kadar yeni-personel-taslağı varsa, hepsi, “memur güvenceleri bürokratik oligarşi yarattı, hepsini kaldıralım” mantığı taşıyor. Güvencelerin ayrıcalık olduğu söylenip, kamu yönetimi piyasacı mantığa taşınmak isteniyor.

İyi ama, liyakat sisteminin ikinci ana bacağı bu mekanizmalar. Ortadan kaldırdığınızda liyakat sisteminden geriye ne kalmış olacak?

*

Bugün geldiğimiz nokta, bir bütün olarak devlet yapılanmasının ve sivil - askeri – adli – akademik yönetim sistemlerimizin darmadağın olduğu bir noktadır. Bu durumun temel sorumluları, Atlantik ülkelerinin görünüşte bilimsel, gerçekte saf ideolojik-siyasal önermelerini kılavuz edinmiş olanlardır.

Bunlar, şimdiki bunalım ortamını fırsata çevirmek için yine ortalığa düştüler. Çoktan çatlamış ve çöpe atılmış “performansa dayalı”, “esnek”, “sözleşmeliliği esas alan” bir devlet personel rejimi kurulması laflarını geveleyip duruyorlar.

Jandarma-sahil güvenliği içişlerine, genelkurmay başkanlığını milli savunma bakanlığına bağlamak gibi öneriler de bu cümledendir. TESEV’ler ve benzerleri, bunlar yapılsın diye ne raporlar hazırladılar!

Onlar “krizlerden fırsat çıkarma” meraklılarıdır. Şimdi yaşadıklarımızda pay sahibi olan fikir sahiplerine bu fırsatı vermemek gerekir.

Aynı, 15 Temmuz 2016 saldırganlarının da yapacaklarını ilan ettikleri yeni-anayasaya yol vermemek gerektiği gibi.


[BAG, Aydınlık, 27 Temmuz 2016]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder