NATO 1949’da kuruldu.
O tarihten 1991’e kadar, soğuk savaş adı verilen dönemde, açık askeri işgal operasyonları yapmadı. Kuruluş nedeni, Sovyet sistemine karşı kapitalist sistemin, ‘hür dünya’ nın savunulması idi.
1991’de Sovyet sistemi yıkıldığında, işin normali, NATO’nun da feshedilmesiydi. Edilmedi. NATO, açık askeri operasyonculuk yapan yeni dünya jandarmasına dönüştürüldü.
*
İlk olarak 1990 ve 1991’de Kuveyt – Irak’ta boy verdi. Irak’ta 2004 yılında yeniden başroldeydi. Orada olup bitenleri, Irak’a yazılan parçalanmış Irak anayasasını, kentlerde köylerde yakılan bitmez ateşi yakından biliyoruz. NTM-I diye anılan mekanizma, Irak’ta ortak işgalin eğitim ve donatım gücü olarak tarihe geçti.
1992’de Bosna-Hersek’te; 1999’da Kosova, Karadağ ve Sırbistan’da; genel olarak Balkanlar’da iş gördü. NATO ve etrafında kümelenmiş ülkeler, şirketler, cemaatler, eski Yugoslavya’yı savaşın ve düşmanlığın cenderesinde bıraktı. Cendereyi doğrudan yönetme araçların biri NATO Kosova Force (KFOR), öyküsünün yazılmasını bekliyor. Bosna’daki istikrar gücü (stabilization force) SFOR, uygulama gücü (implementation force) IFOR’lar da öyle.
*
NATO 2001’de kendini bir kez daha yeniden tanımladı.
ABD’de 11 Eylül 2001’de ikiz kulelere dönük saldırının hemen ardından, “çatışma olan belli bölgelere müdahale etmek” diye belirlenen tarzını, “küresel teröre karşı mücadele” diye değiştirdi. Bu çerçevede yapılacak işlere ‘operation active endeavour’ adını verdi. Nerede gerek görürse, oraya müdahale etme yetkisine sahip olduğunu ilan etti. Başı deniz kuvvetleri çekti; denizler NATO’nun sürekli gözetim-denetim-operasyon alanı haline geldi, bunların başına Akdeniz yerleşti.
2003 yılında Afganistan’da idi; halen 70.000 askerle orada. ISAF adlı NATO gücüyle Afganistan’daki ateşi körükleyip duruyor.
2007 yılında başlayan desteğin, 2009 yılında doğrudan operasyona dönüştüğü Somali’de; aynı dönemde Sudan’da boy göstererek, Afrika kıtasını boydan boya faaliyet alanı haline getirdi. Korsanlıkla mücadele deyip, Afrika denizlerini karış karış ‘koruma’sı altına aldı.
Onu 2011’de Libya’da da gördük.
*
Dünya değişti.
1945 – 1950 yaratığı NATO, varlık gerekçelerini yitirmiş bir kurum.
Bu kurum günümüzde, yalnızca kendi varlığını sürdürmeye odaklanmış ve ölmemek için direnen bürokratik odakların reflekslerini sergiliyor. Yeter ki varlığını sürdürsün; kendisinden ne yapması istendiğinin onun için önemi yok. Herşeyi yapmaya hazır!
Dünya genelinde ‘gladyoculuk’la anılan ve buna karşı halâ hiçbir savunma ve aklanma yaşanmamış geçmiş dönem, elbette bugünkü durumunun bir diğer nedeni.
Ama mesele yalnızca NATO’nun değişmesinden ibaret değil.
*
Mesele, bu örgütün, kendi ülkemiz bakımından adeta tehdide dönüşmüş olması.
NATO’nun, Millenium Challenge adıyla yaptığı 2002 tatbikatında, kaşı gözüyle Türkiye’nin tarif edildiğini, ‘düşman’a haddini bildirme oyunu oynandığını öğrenmiştik.
Bu örgütün masalarında, Türkiye’yi bölmüş haritaların dolaştığını duyduk.
Bu örgütün 15 Temmuz 2016 işgal girişiminden suçlu ‘sığınmacı subaylar’a kol kanat germesi, gözlerimizin önünde oldu.
En son Norveç tatbikatında, Atatürk ve Erdoğan fotoğraflarının ‘düşmanlar’ ipine dizilişine tanık olduk.
*
NATO da, bu örgütün Türkiye için anlamı da değişti.
Bu gerçekleri görmemekte direnmenin elbette NATO’ya faydası olur. Ama Türkiye’ye fayda bir yana büyük zararlardan başka bir şey getirmeyeceği açık.
[BAG, Aydınlık, 19 Kasım 2017]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder