11 Ocak 2015 Pazar

“HER MAĞDURUN YANINDAYIZ” NE DEMEK?


Söz yalnızca söz değil. Siyasette söz, aynı zamanda tavır demek.

Son günlerde Hükümet Fethullah Gülen Cemaati’ne dönük olarak harekete geçti. Göz altına alınan ya da tutuklanan savcılarla polisler, kimilerince desteklenip savunulmaya çalışıldı. CHP yönetimi de bu çabaya girdi. Sayın Kılıçdaroğlu “biz her mağdurun yanındayız. Mağdur olan polislerin de yanındayız” diye açıklama yaptı.

Söz, tavırdır. Ama bu örnekte, Türkiye’nin kurucu partisinden, partinin genel başkanından geldiği için, söz-tavır, kocaman bir bünyenin hareket yönünü gösteren “politika”ya dönüştü. İşte bu yüzden üzerinde durmak, sözün anlamını iyice kavramak gerek.

MAĞDUR NE DEMEK?

Mağdur, sözlüklere göre “gadre uğramış kimse” demek. “Gadr” Arapça bir sözcük. Haksızlık, zulüm, acımasızlık anlamına geliyor. Mağdur sözcüğüne Büyük Türkçe sözcük kıygın da dendiğini yazıyor. Demek ki mağdur ya da daha çağrışımı açık ve daha güzel bir deyişle kıygın, haksız yere zarar görmüş kişi anlamına geliyor.

Demek ki “mağdur”, yalnızca zor ve yardıma muhtaç duruma düşmüş kimse demek değil. İçinde bulunduğu durum zor, ama bu zor durumun kökünde bir de bunu “hak etmemiş olmak” var. Mağdurun içine düştüğü zorluk, hiç hak etmediği halde ortaya çıkmış bir durum. Mağdur yerine kurban da diyebiliriz.

Hiç hak etmediği halde mağdur, kurban edilmiş kimselerin yanında durmak elbette insanlık görevi.

MAĞDUR KİMDİR?

Gözaltına alınan ya da tutuklanan insanlar, kuşkusuz zor duruma düşmüş durumdadırlar. Zor duruma, darlığa düşüren her insan için kurtuluş dilemek gerekir.

Ama her zor duruma düşmüş kimse mağdur değil. İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde Hitler epeyce zor duruma düşmüştü; kim mağdur olduğunu söyleyebilir? Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecini adeta hızlandırıp çöküşüne başkanlık ettikten sonra Gorbaçov yapayalnızdı; kim mağdur olduğunu söyleyebilir? Fethullah Gülen için kırmızı bülten çıkarılması onun için zor bir durum olsa gerek; bu zorluk nedeniyle mağdur edildiği ileri sürülebilir mi?

Konu açık. Dara düşmüş olanları “mağdur” olarak nitelendirdiğimizde, bunların haklı, haksızlığa uğramış ve elbette suçsuz olduklarını ilan etmiş oluruz. Cemaatin polislerine “mağdur” dediğimizde, bizim yerimiz onların yanıdır demiş oluruz. Yalnızca söylemiş olmayız; tavır almış oluruz.

SÖZ ve TAVIR = POLİTİKA

Söz, tavırdır. Tavır, kendini bir davranış biçimi olarak gösterir. Sizi ‘mağdur’ diyerek haklı gösterdiğiniz kimselerin yanında durmaya sürükler. Siyasette tavır, bir politikayı benimsemek demektir.

Örneğin, ‘mağdur’ saydığınız kimselerle birlikte adliye salonlarında, gazete binalarında onların yanında ya da arkasında görünürsünüz. Açıkladıkları bildirilere imzanızı atarsınız.

Örneğin TBMM’nde, yasama organında bu kesimin haklarını savunmak üzere önergeler verirsiniz. Bu kesimin dershaneleri, finansal kuruluşları, bankaları için basın açıklamaları yaparsınız. ‘Mağdur’ diye ilan ettiklerinizin çıkarlarına uygun olmayan yasaları, iptal edilsin diye Anayasa Mahkemesi’ne götürürsünüz. Yolları böyle açtığınızda, kocaman bünyenizin diğer uzuvları da benzer yönde tavır alır. Böylece “bir söz”, “bir tavır” olur; söz ile tavır politikanız olarak her yanı sarar.

ŞİMDİ NE YAPMIŞ OLDUNUZ?

Sanırım hep birlikte görebiliyoruz ki, tavır açık ve politika yürürlükte; ne var ki söz örtülü ve buğuludur. Atalardan gelen “inkar yiğidin kalesidir” özdeyişine uygun olarak, elbette koşulların billurlaşmasıyla birlikte toptan redde de kahramanca kabule de uygun olacak biçimde dile getirilmiştir.

Sizce bir siyasal bünye, bu çizginin sonunda ne yapmış olur?

Kamu Politikası Analizi (KPA) adı verilen bir yönetim-siyaset bilimi dalı vardır. Bu dersi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde beş-altı yıl verdim. Bu soru, KPA araştırmacıları ve öğrencileri için örnek-olay malzemesi olarak, günümüzün siyaset pratiğinden akademiye paha biçilmez bir armağan olarak sunulmuş bulunuyor. Şimdilik meslekdaşlarıma haber vermekle yetineyim.

[Yeni Adana, 12 Ocak 2015] 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder