16 Ekim 2016 Pazar

BÖLGECİLİĞİN DERİN SULARI



Yüksek Ticaretliler, 14 Ekim 2016 Cuma günü Ankara´da Bölgesel Kalkınma ve Gelir Adaletsizliği başlıklı bir panel düzenledi. Panelin yöneticisi Prof. Dr. Aziz Konukman idi; Dr. Serdar Şahinkaya ile ben konuşmacıydık.

Aziz Hoca konunun sürpriz bulanıklıklar taşıdığı uyarısı yaptı; paneli bunları açığa çıkarmaya odaklayan bir çerçeve çizdi. Salondaki dinleyiciler arasında bu konuların en iyi uzmanları vardı. Böyle olunca da toplantı, yapılması gereken başka toplantıları ve irdelenmesi gereken bambaşka boyutları belirlememizi sağladı.
*
İstatistik bilgi yoksa, envantere sahip değilsen, bunlar ortada var da senin ihtiyaçlarına uygun derlenmemişse, doğru politika üretme şansın neredeyse yok. İstatistik sistemimiz, 2002’den beri, Avrupa Birliği’nin bastırmasıyla AB’ye uyumlu. DİE’yi TÜİK’e dönüştüren ‘istatistik reformu’ ve 2002’de yaratılan 26 istatistiki bölge, AB’ye uyumdan doğdu. Model AB’ye uyumlu; ama 2006’dan beri Türkiye’ye uyumsuzluğu gözle görülür halde. Çünkü basitçe söylersek; Türkiye ilçe – il temelinde yaşıyor. Dr. Oktay Küçükkiremitçi, ülkeye AB eliyle kondurulmuş bu yapay ‘bölgeleme’nin, yaşayan dertli bedenin nabzını almamıza nasıl engel olduğunu en iyi bilenlerden biri.
*
Şahinkaya iki gerçeğe dikkatimizi çekti.
Birincisi, sosyoekonomik özellikler bakımından Türkiye’yi tanımlamak için Zonguldak’tan Hatay’a bir çizgi çekilebilirdi. Bu çizginin solunda kalan kısım ile sağında kalan kısım bize başka hikayeler anlatıyordu. Hepimizin aklında şu belirdi: Durum böyleyse, Türkiye neden 26 ‘istatistik bölge’ye ayrıldı? Elde bu 26’lık sistem oldukça ve 26’nın herbiri birbiriyle rekabet ilkesine bağlanmaya çalışıldıkça, Şahinkaya’nın gösterdiği özelliği görmemiz nasıl mümkün olabilir?
İkincisi, İstanbul her türlü gösterge bakımından Türkiye’nin üzerine adeta abanmıştı. Kocaman bir kafa gibi, pekçok iktisadi-mali gösterge bakımından tek başına ülkenin yarısına bedeldi. Bu durumda, her biri yalnızca “kendi” bölgesine odaklanmış 26 bölge peteği, bu özelliğe tümüyle kör ve bu duruma müdahale bakımından mutlak biçimde etkisiz iken, “bölgesel kalkınma” adına ne yapabilirdi?
Bölgesel kalkınma, bölgecilik, bölgeler arasındaki eşitsizlikleri gidermek bir yana daha da azdıran köhnemiş bir dizidir.
*
Bölgesel kalkınma, bölge kalkınma ajansı adlı 26 ayrı kuruma bağlı. Bu ajansların ilkesi “bölgesel rekabet”. Rekabetin konusu ise yabancı yatırımcı çekmekten ibaret.
İstanbul’un yanında yöresindeki diğer ajansların İstanbul ile ya da İstanbul’un onlarla “rekabet”ini düşünsenize! İstanbul’la rekabet hangi “bölge”nin haddine?
Daha önemlisi, ‘nazlı’ yabancı yatırımcı ulusal engel istemez. İşgücü, sağlık, çevre, gümrük kuralları olmasın ister. Bunlar ne kadar azsa o kadar istekli gelir. Hep ve daima daha az merkezi yönetim, daha az ulusal bakış, daha az kamu kuralı ve dolayısıyla bölgelere daha çok özerklik! ABD’nin BOP çağında, kalkınma adına bölgesel özerklik!
*
Konuşmacılar arasında Doç. Dr. Yücel Çağlar yoktu; salonda dinleyiciler arasındaydı. Dedi ki, “bölge ajanslarına bakıyorsunuz, ama bir de 6 adet bölge idaresi var; Türkiye’yi bölgeselleştirme baskılarının çok önemli parçasıdır”. AB’ye uyum uğruna ilan edilen 12’lik bölgelemeye henüz denk düşmüyorlar; ama bu “idare”ler, ülkeyi bölgelere bölme siyasetinde nereye denk düşüyorlar? Biz konuşmacılar, eleştirisini haklı ve uyarısını çok yerinde bulduk.
*
Bölgesel kalkınma sözü, siyasal bölgecilik perspektifinin çalışma aracı. Bizim bakış açımız ise “ulusal ölçek” üzerine kurulmalı, bölgesel değil ulusal kalkınma üzerine çalışmalıyız. Bunun için aracımız ulusal planlamadır. İstatistik ve envanter temelimiz ilçe – il çevresidir. Sistem olarak “bölgesel kalkınma” düsturunu, gerçek kalkınma ve toplumsal eşitlik bakımından zararlı görürüz. Bölge ölçeğine en fazla, sektörel planlama gibi, ulusal planın uygulama araçlarından biri olarak önem veririz.
*

Aktarabildiklerim, ulaştığımız sonuçların küçük bir kısmı. Ulusalcılığın küreselciliğe ve bölgeselciliğe karşı üretken bir seçenek oluşturduğunu gösteren ve Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın önemli katkılar getirdiği “zihniyet” ve “kavram inşası” gibi diğer boyutlara ilişkin tartışmalarla birlikte, gerçekten verimli bir toplantıydı. 
(BAG, Yeni Adana Gazetesi, 176 Ekim 2016)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder