21 Haziran 2017 Çarşamba

EMPERYALİZMİN ‘EHVENİ ŞER’İ OLMAZ


Osmanlı’da başlayıp Türkiye Cumhuriyeti’nin 1950’li yıllarına kadar süren 75 yıllık Duyunu Umumiye İdaresi derdimiz, pek çok yönüyle çok öğretici.
Örneğin, ‘ben en büyük vatanseverim’ derken, bu idareye “ehveni şer idi, iyi idi” diyen de, “bizim sistem öyle berbat, oysa bu İdare öyle modern ki” diyenler de oldu. “Adamlardan borç almışsın, adaletli olmak lazım, onlar da kendi paralarını tahsil edecekler elbet” diye yüksek empati sahipleriyle karşılaşmalarımız da var.
Zamanında, İdare’de memur maaşları yüksek ve düzenli ödendiği için burada çalışmaya can atan çok kişi olmuş. Osmanlı devleti, memurlarına biçtiği o düşük maaşları bile ödeyemezken, kayırmacılık almış başını gitmişken, bu Avrupaî İdare’yi gel de beğenme! Böyle diyenler o zamanlarda vardı, şimdi bile var…
*
Oysa aynı İdare için, bir askeri uzman ve pratikte bundan fazlası olduğu anlaşılan Edward Mead Earle adlı bir Amerikan öğretim üyesi, daha 1929 yılında şöyle demişti:
“Uluslararası borçların siyasal, duygusal ve psikolojik zorluklardan serbest oldukları pek nadiren görülür. Özellikle geri kalmış ülkelerden biri borçlu olduğu zaman, tüm ilgilileri uğraştıran sayısız güçlükler baş gösterir. Bu gerçekler Avrupalılar için o kadar uzun zamandan beri bilinmektedir ki, siyasi birer ilke halini almışlar ve Batı uygarlığının gelişmesinde belli başlı unsurlardan olan kaçınılmazlık ve mukadderata teslimiyet kavramlarında birer öge olmuşlardır. Halbuki, dolarla birlikte mutlaka bayrağın da gitmesi icap etmemekle birlikte, birçok şeylerin gittiğini Amerikalılar daha henüz çetin bir tecrübe mektebinde öğrenmektedirler. Fransa, Almanya, İngiltere, Meksika, Çin, Nikaragua ve Dominik Cumhuriyeti gibi farklı kaynaklardan Birleşik Devletlere gelen havadisler ve siyasi muhaberat, altının daima temiz ve berrak bir surette parlamadığını göstermektedir. Amerika’nın dış ilişkileriyle meşgul olanlar son yirmibeş yılda ikrazat (borç-verme), tediye itilafları (borç-ödeme uzlaşmazlıkları), yabancı memleket bütçelerinin uzmanlar tarafından denetlenmesi ve bazen bunları takip eden muhtelif derecelerde siyasi ve askeri müdahalelerle daha çok ilgilenmişlerdir. Bu hususta hiç bir kimse Vaşington’daki Dışişleri, Ticaret ve Maliye bakanlıkları kadar tetikte değildir….”
*
Amerikan yazar, bu sözleri, İstanbul’daki Robert Kolej’de üç yıl öğretmenlik yapan Donald Blaisdell’in doktora tezine yazdığı önsözde dile getirmiş. Bu teze, daha doğrusu İdare’ye ilişkin olarak şunları yazmış:
“…  Blaisdell’in Osmanlı Düyunu umumiye Tarihi, şimdiye kadar Türkiye ahvalile meşgul olmuş bulunsun bulunmasın, uluslararası ilişkilerle ilgili herkesin dikkatini çekmelidir. Amerikalıların, pek pahalıya mal olan, tecrübe mektebinde öğrenmeye devam edeceklerinde şüphe yoktur. Bununla beraber başkalarının tecrübelerinden biraz olsun malumat elde etmemeleri için de bir sebep mevcut değildir. Yakın Doğu çoktan beri dünya siyaset bilimcileri için bir laboratuvar görevi görmüştür. Yöredeki çapraşık sorunlar arasında Osmanlı Duyunu umumiye İdaresi’nden daha önemli olan pek az kuruluş vardır. Bu nedenle, Osmanlı maliyesi üzerinde Avrupa denetiminin nesnel bir tahlilini elde bulundurmak fevkalade önemlidir....”
*
Fakat yanlışlık yapmayalım.
Bizde, emperyalizmin efsane İdare’sini sevip öven bir grupçuk olmuşsa da, Türkiye’nin kaderini belirleyen çoğunluk, gerçeğin her zaman farkında olmuştur.
Nereden biliyoruz derseniz…

Zamanın Maliye Bakanı Cavit Bey’in "memleketimizde mevcut olan yabancı malı kuruluşlar hakkında beslediğimiz saygı ve güven duygularına tamamıyla karşıt olarak onlara güven duymadığımız biçimde yayılan rivayet ve yalanlar….” diye yükselen ağlak feryatlarından biliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder