Son
otuz yılımızın “yönetişim devrimi”ni
hatırlıyor munuz? Neo-liberallerle anarşistleri, sosyalist/sosyal demokrat geçmişlilerle
siyasal İslamcıları tek potada birleştiren o büyük atağı?
*
Daha az devlet daha çok toplum
diyen çok-solculukla optimum – etkin devlet
diyen özelleştirmeci neo-con’lar, dünyaya bol paralı “think-thank”lerinden ve “strateji
merkezleri”nden yakıcı ışıklar yayıyorlardı.
O
pota dıştan kurulmuştu. Tarihsel belalımız tercüme
bilginlik yine görevini yapmış, sayelerinde “yeni” kavramlar ve “yeni”
yöntemler her yanımızı sarmıştı.
Dış
ses modernizm bitti, post-modernizm çağı
geldi diyordu; tercüme akademi bunu aktarmaya koyuldu. Küresel tekellerin
zirveleri fordizm bitti, artık esnek üretim
zamanlarındayız diyordu; bizim tercüme özel sektör kendi atölyesindeki
duruma bakmayı reddedip o şablonu raporlamaya koyuldu. Dışarısı bürokrasi bitti, artık tüm iktidar sermayeye
diye yön gösteriyordu; bizim tercüme bürokrat memleketin durumuna şöyle bir göz
atmayı bile gereksiz sayıp bunun yönetmeliklerini yazmaya oturdu.
Bu
şaşaalı felsefi sözlerin, mucizevi yönetim usullerinin [örneğin toplam kalitecilik] pratik görüntüsü,
sonuçlarıyla birlikte herkesin bilgisi dahilinde: Özelleştirme, yabancılaşma, etnikçi yerelcilik… Vatandaşın müşteri olarak görülmeye başlanması…
Memurluğun tasfiyesi, yerine piyasacı ‘çalışan’
şırıngası… Hemşeriliğin, elbette
etnik kimliğiyle bir bütün olarak, vatandaşlık kurumunun yerine geçirilme
gayretleri… Planlamanın yok oluşu, üretim gücünün kırılması, geleceği kuracak
tüm devlet ve toplum mekanizmalarının sökülüşü…
*
Ama
müjde!
Şimdi,
o “yeni”leri kuran küresel merkezler
dağıldı. ABD’de ve AB’de iktidar yitimine uğradılar. Artık iktidar bloğu
değiller. Almanya’nın başbakanından çıkan
“artık başkalarına güvenemeyiz, kendi
başımızın çaresine bakacağız” sözü sonuncu kanıt.
Merkez
dağılınca yerli şubeler de kırıldı. Ergenekon – Balyoz acımasızlığı,
küreselciliğin ülkemiz üzerinde kasırga estiren son büyük atağıydı. Bu kumpas açığa
çıktı; ardından sökün eden olaylara bakın!
Ama
dikkat! Kırık potalardan bürokratik mekanizmalara yerleştirilmiş olanlar,
devletin sürekliliği çerçevesinde, kendi başlarına iş görmeyi sürdürüyorlar. Evet
cansız, güvensiz, geleceği belirsiz…
Ne
var ki “eylem planı”, “strateji belgesi” başlıklarıyla resmi
devlet belgeleri olarak yerleştirdikleri politikalar dosyalarda duruyor ve halâ
yürürlükte. Bunlar, hendek kazıcılığından 15 Temmuz’a uzanan can yakıcı
olayların ateşi altında, kapalı siyaset oyunlarının puslu baskısı altında bir
dip akıntısı gibi Türkiye’yi felç etmeyi sürdürüyorlar.
*
İktidar,
16 Nisan 2017 referandumunun ardından, fiilen başına cumhurbaşkanının geçtiği
keskin bir ‘yenilenme’ yaşadı. Büyük
ölçüde, şimdi tasfiye ettiği kadroların hazırladığı bu eylem planlarıyla strateji belgeleri bakımından herhangi bir ‘yenilenme’
işareti vermiyor. Böyle bir niyeti ya da hedefi var mı? Göründüğü kadarıyla o
da yok.
O
zaman bu nasıl ‘yenilenme’?
*
Son
otuz yıl boyunca, tercüme akılların ülkemize transfer ettikleri yıkıcı politikalara
karşı eleştiri ve reddiye görevimiz vardı. Yapabildiğimiz kadar yaptık.
Şimdi,
transferci – aktarmacı politikalar merkezsiz ve sahipsiz kaldı. Ama madem yerleştirildikleri
kamu mekanizmaları içinde yuvalanmış duruyorlar, o halde şimdi yapılması
gereken, asit gibi iş görmeyi sürdüren bu artıkları ortadan kaldırmak.
Kördüğüm
olmuş sorunların çözümü, “İkinci Nesil Ekonomi/Yönetim
Politikaları” denen küreselci ideolojiye ait serinin tasfiyesinde gizli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder