11 Kasım 2018 Pazar

AVRASYA OLAYI



Bizim siyasal hafızamızda ‘Adriyatikten Çin Seddine’ duygusunun yeri sağlam. Ama fikir olarak değil. Hele işlenmiş bir politika olarak hiç değil. Yalnızca muğlak bir duygu olarak.
*
Herhalde bu sözü en çok eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’den duymuşuzdur. Demirel’in kopuk ve kesintili de olsa Asya’nın derinliklerine dönük kimi politikaları, sözün içini doldurmasa da sözle çelişkili değildi. Sloganı birkaç kez de Turgut Özal’dan da duyduk. Ama onun coğrafyası, ‘bir koyup üç almak için’ daha çok Irak ve Basra Körfezine doğru akmıştı. Sonra bu sözün Ahmet Davutoğlu çevresinin Yeni-Osmanlıcılık tırmalaması ile aynı şey olduğunu söyleyenleri gördük. Gördüğümüz şey tuhaftı; çünkü bu çevre İstanbul, Mardin, Kudüs deyip duruyor; İbrahimi Millet yaratmaktan söz ediyordu. Sloganın coğrafyasıyla, Kudüs’ü merkez aldığı anlaşılan ümmet esaslı Davutoğlu coğrafyasını çakıştırmak bir hayli güç olmuştu. Yine de Adriyatikten Çin Seddine sloganının Yeni-Osmanlıcılıktan ibaret olduğunu düşünmeyi sevenler var. Eğer öyleyse, son zamanlarda bu sloganın AKP Salı toplantılarındaki Osmanlı kostümlü tezahüratta yaşadığını söylemek gerekecek!
*
Adriyatikten Çin Seddine, kimileri için de Turan demekti. 2011 yılında Muhsin Yazıcıoğlu, Martin Luther King’in “bir hayalim var” sözünü alıp bu coğrafyada “kaynaşmış güçlü bir Türk dünyası hayal ediyorum” diyordu. AKP’nin kimi dallarında dile getirilen Türklük kavramıyla kavgalı yeniosmanlı hayalinden farklı gibi görünen, ama İslami ümmet fikrini durmadan işlediği için esintileri birbirine karışan bir resim çiziyordu. Sonuçta ortada kalan şey, Türklük ile İslamlık karması ve çatışması içinde, kimse içini doğru dürüst doldurmaya zahmet etmediğinden muğlak bir resim…
*
Bizde Adriyatikten Çin Seddine sloganı bir duygu ve uygulamada pragmatik siyaseti havalandıracak bir laf olarak ortada dolanıp dururken, Türkiye bu coğrafyada 1990’lı yıllarda AB-D’nin yılmaz müttefiki olarak iş görmeye kalkıştı. Boy gösterdiği yerlerde nasıl yürüdüğünü, o tarihte bu coğrafyayla ilgili olanlar biliyorlardı. Sonraki yıllarda herkes öğrendi.
Yılmaz AB-D müttefikliğinin gereğini yapan kadrolar, o zamanlar ‘çok faydalı cemaat’, daha sonra ‘paralel devlet yapılanması PDY’, nihayet FETÖ diye adlandırılan yapılanmanın kadrolarıydı. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan bu coğrafyadaki ülkeleri ziyaret etti. Buralardaki ülkelerin tümünden sağır sultanların da duyacağı şekilde bu “zararlı”yı tasfiye etmelerini istedi. Zamanında hayran olmayan ilgili ve yetkiliyi bulmanın zor olduğu sözde ‘türk okulları’ kapandı; TC Milli Eğitim Bakanlığı devreye girdi. Madencilikten tutun Türkçe olimpiyatları fuarcılığına uzanan ticari faaliyetler üstünde kontrol geliştirilmeye gayret edildi. Türkiye içi mücadele yalnızca içeride kalmadı, Adriyatikten Çin Seddine uzanan bu coğrafyaya yayıldı.
Bu muazzam bir deneyimdi. Elde kalan, yaşatılan bir slogan, bir politika olarak işlenmeyip pragmatizme teslim edilince demek böyle oluyormuş türünden önemli bir ders oldu.
*
Bizim slogan böyle salınırken, turancılık/yeniosmanlıcılık hayallerini beslerken, pragmatizmin elinde bumerang gibi dönüp Türkiye’yi vuracak serserilikte savrulurken… coğrafyanın adı çoktan koyulmuştu.
Bizim sloganın coğrafyasına Avrasya deniyor.
Adriyatikten Çin Seddine uzanan dünya Avrasya
Akademi ile siyasetin, sloganlarda yaşayan duygu sellerinin önüne geçip akıl teri akıtmakta çok geç kaldığı Avrasya
Türkiye’nin Türkiye için siyaset üretmek ve kendi gücünü Atlantik diyarının AB-D’sine alet olarak hizmete vermeksizin yükseltmek zorunda olduğu Avrasya
[BAG, Aydınlık, 11 Kasım 2018]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder