28 Ocak 2013 Pazartesi

28 Ocak 2013, TBMM BASIN AÇIKLAMASI

Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER
İzmir Milletvekili, CHP PM Üyesi


Sayın Başbakan yeni bir fahri doktoraya sahip oldu; kendisini kutluyorum. Ne var ki, cüppesini giyer giymez, bendenizin kariyerini, belki “fahri” değil de akademik olduğu için, işe yaramaz saydı.
“Parlamentoda bir milletvekili, sanıyorum kariyeri de var, ulus ile millet kavramını birbirine karıştırıyor, ülkemizdeki Türk için kalkıyor millet, diğeri için ulus diyor, içerikten haberi yok, birisi öz Türkçe diğeri Arapça” diyor.
Takdir edersiniz ki, onursal doktoraya dayanan bu eleştiriyle baş etmek bir hayli zor. Yine de cesaret gösterip denemeye kalkışırsam şunları belirtmeliyim: 

1. Etimolojik olarak ulus ile millet, doğru, biri öz Türkçe ikincisi Arapça sözcüklerdir. Ama kavram olarak aynı anlama gelmeyebilirler. Örneğin Osmanlı’da millet vardır; dini gruplara “x milleti” adı verilirdi. Ama Osmanlı’da “ulus” yoktur. Bu anlamda millet “dinsel” toplulukları anlatırken, ulus "dilsel" toplumları anlatır.

2. Aslına bakarsanız, konuşmamda kullandığım terimler bunlar değildi; gözden kaçmış olsa gerek. “Ulus ile millet” değil, ulus ile milliyet (nation – nationalities) demiştim.

Kendilerinin aflarına sığınarak tanımlarsam, durum şudur:

3. Ulus yeni zamanların kavramıdır. Bu,
(1) aralarında biyolojik ve dinsel bağları olmayan çeşitli milliyetlerle etnik toplulukların
(2) ortak bir dil çevresinde
(3) iktisadi yaşam birliği temelinde kurdukları
(4) siyasal birliktir.

Ulus, büyük bir çadırdır. Bizde bu özelliği taşıyan yapıya Türk ulusu diyoruz. (Başbakan Türk millet dediğimi söylemekle birlikte!)

4. Milliyetler ise, tarihin eski zamanlarından bugüne gelir. Milliyetler,
(1) soy/boy ve din bağlarına dayalıdırlar,
(2) kendi dilleri vardır,
(3) kendi içinde iktisadi yaşam birliği yoktur; üyeleri ülkenin herhangi bir yerinde ya da ülke dışında yaşayabilir,
(4) toplumsal – kültürel yapıdır.

Milliyetler, ulus çadırının içindeki unsurlardır. Bizde bu özelliği taşıyan yapılar Kürt, Türkmen, Yörük, Süryani, Çerkez, Laz, Gürcü, vb…. topluluklarıdır. (Başbakan bunlara ulus dediğimi belirterek küçük bir hata daha yapmışsa da, olsun!) 

Sayın Başbakan, “bir ırkı başka bir ırka, bir ulusu başka bir ulusa üstün görmek ırkçılıktır” derken elbette çok haklıdır. Irk biyolojik bir kavramdır. Örneğin beyaz ırkı siyah ırka üstün saymak ırkçılıktır; kabul edilemez. 

Ulus siyasal bir kavramdır; uluslar arasında üstünlük, örneğin Türk Ulusu’nu Yunan ya da Alman Ulusu’na üstün görmek, şovenlik – faşizm diye adlandırılır.

Çağımızın devletlerinde ve Türkiye’de farklı milliyetler, bu büyük ulus çadırının direği olan ortak dil çevresinde, hepsi için aynı-tek olup eşit uygulanan pozitif hukuk düzeni temelinde yaşarlar.

Kısaca “Ulus ile Milliyet eşdeğer değildir” demek; bir çadırdan ve hem çadırın dokumasında hem de içinde var olan unsurlardan söz etmek demektir. Herhalde bunun, medyanın dilindeki “Kürtlerle Türkler eşit olamaz dedi!!!” flaş’ından epeyce başka bir şey olduğu açık ve nettir.

Değerli Basın Mensupları,

İlan ediyorum ki, bu düşmanca başlıklar ve bunları kullanarak üzerimize yöneltilmiş saldırılar, şahsımı ve partimi yıpratmak için yürütülen kapsamlı bir organizasyonun parçasıdır. Bu organizasyon karanlıktır; başarıya ulaşamayacaktır.

Acınacak bir bilgi ve duyarlık eksikliği içinde ne dediğini bilmeden, Türk ulusu ve Türk vatandaşlığı sistemini savunduğum için, şahsımı “ırkçılık, faşistlik, ırkçılığa çanak tutmak” ile damgalamaya girişmiş her kişi ve kurumdan hem şahsım hem partim hem de haksız yere incitilen tüm yurttaşlarım adına özür bekliyorum.

Gerçekte konu şudur:

Bizim karşı karşıya olduğumuz sorun, Türk Ulusu’nu oluşturan Milliyetlerden Biri’nin ulus olmak ve devletleşmek, yani ayrılmak istemesinden ibarettir. Bu sancılı bir derttir, ama olabilir.

Ne var ki, şimdiki istek, mevcut ulusal yapının terk edilmesidir. Bu amaca ulaşabilmek için de, Türk ulusuna ait ne varsa “ırkçı, faşist, sömürgeci” gibi tarihsel ve toplumsal hiçbir kategoriye uymayan saldırılarla mevcut ulusal yapıyı tahrip ediyor. Tahribatı, kendileri için hak, eşitlik, özgürlük diye savunuyor.

Anlaşılıyor ki, Sayın Başbakan akıl almaz bir kavram kargaşasıyla, ulus yapısına yönelik bu haksız ve yersiz saldırıları, siyasal bakımdan doğru bulmakta ve desteklemektedir. Nitekim aynı konuşmasında, Kürtçü siyasetler gibi Türk Ulusu ve Türk Vatandaşlığı’na son verilmesini savunmaktadır. Bunun yerine, karşımıza bir tür “milliyetler devleti” ve Osmanlı’daki anlamıyla “milletler devleti” yaratacak olan TC vatandaşlığı sistemini getirmek istemektedir.

Kısaca, “Kürt Sorunu”nun çözümü, Türk ulusal yapısının ortadan kaldırılmasında bulunmuştur. Yani sorunun tanımı değiştirilmiştir. Bu kesimlerin kendi kaynakları şöyle demektedir: “Artık Kürt Sorunu Yoktur, Sorun Türk Sorunudur.”

Uygulanan kimlik siyaseti, Anayasa’dan Türk vatandaşı ve ulusu sözünü silmeye yönelmiştir.

Bu durumda iki soru vardır: 

(1) Nüfusumuzun büyük kısmı tarafından gönüllülükle ve sevgiyle benimsenmiş olan Türk ulusal yapısından vazgeçilebilir mi? 
(2) Kurulacak yeni “ulusal olmayan” siyasal sistem bizi nereye götürür?

Değerli Basın Mensupları,

Ben, Boşnak kökenli Türk vatandaşıyım. Ülkemin, babamın memleketi olan Yugoslavya gibi olmasını istemiyorum. 21. Yüzyıla yakışmayan bu acılar, başka bir hiçbir yerde yeniden yaşanmamalıdır. Yugoslav ulus yapısı ve sosyalist altyapı ortadan kaldırıldığında, ülke milliyetler mezbahasına döndü. Yapılmak istenen Türk ulus yapısını çözme operasyonu ve sonrasında benzer bir gelecek tehdidi görüyorum.

Türk ulusu yapısı, ülkemizdeki tüm milliyetlerin bireysel kültürel özgürlükler temelinde ve pozitif hukuk sistemi çerçevesinde barış içinde bir arada yaşamasını sağlama kapasitesine sahiptir.

Yapmamız gereken şey, ulusal yapıyı ortadan kaldırmak değildir. Yapılması gereken, “uluslaşmanın mevcut sorunları karşılayacak biçimde yeniden inşası için ne yapmalıyız” sorusu üzerinde düşünmek ve buna çaba göstermektir.

Şimdi uygulanan sağcı “kimlik siyaseti”, kısır ve emredici yapısı nedeniyle bu sorunu çözmeye uygun araç değildir. Kimlik siyaseti eşitlik, özgürlük, barış değil; ayrışma, yabancılaşma, boğazlaşma getirir.

Aklımızı zengin ve esnek “ulusal sorun siyaseti”yle açabiliriz. Özgürlük, eşitlik ve barış, ancak bu sol yaklaşımla ve CHP önderliğinde hayata geçirebilir. [BAG 28 Ocak 2013]


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder