14 Şubat 2016 Pazar

STATÜ NEDİR?


İki dönem milletvekilliği yapmış ve 1979’da kazanıp tamamlayamadığı hukuk öğreniminin şimdilerde sonuna gelmiş deneyimli bir öğretim üyesi dostum söyledi: “Üniter ne demek biliyoruz, federasyonu, özerkliği anlıyoruz. Statü kavramıysa zihnimizde yok gibi bir şey. Şimdiki tartışmaların çekirdeği bu. Ama anlamayı bırak, sözcüğü duymakta bile zorlanıyoruz. Bunun nedeni, zihnimizdeki bu boşluk”.
Doğru söylüyor.
*
Türk Dil Kurumu statü sözcüğünün Fransızcadan (statut) geldiğini belirtip dört anlam vermiş. Bunlardan ikisi “heykel”, “tüzük” anlamları. Bir diğeri “kadro bakımından bağlı olunan durum, pozisyon (memur statüsündeki kişiler deyişinde olduğu gibi). En genel anlamı ise “bir kimsenin bir kurum veya toplum içindeki durumu”.
Bizi ilgilendiren sondaki anlamı. Buna göre statü, kişilerle ilgili bir durum; coğrafyayla ilgili değil. Yine buna göre statü, bir şekilde tanımlanmış olan bir durum; kendiliğinden olan bir hal değil.
PKK ve çevresinin uzunca zamandır dile getirdiği “kimliklere statü”, Türkiye’de kopan fırtınaların ifadelerinden biri. Daha günlük konuşmalarda rastladığımız “kendi kimliğimle siyaset yapmak” arzusu da aynı şeyin ifadesi.
*
Statü sözüyle dile getirilen şey, yine bir tür özerklik talebi. Ama ülkenin belli bir bölgesinde ayrı yönetim hakkı talep etmek anlamına gelen özerklikten farklı olarak, bu sefer nüfusun – insanların – ulusun bir ya da farklı bölümleri için özerklik talep etmek anlamına geliyor.
Kimliklere statü, Avrupa merkezli olarak, yüz yıl önce “milliyetlere kültürel özerklik” adıyla tartışmalara konu olmuştu. Tartışmalar Avusturya ve Rusya’da parti kongreleri yapılmasına, makaleler yazılıp çizilmesine neden olmuştu.
O zaman bu tartışmalar şöyle sonuçlandırılmıştı: Milliyetlerin kültürel özerkliği diye bir şey olmaz. Bu istek, açıkça, şimdi birlikte yaşayan çeşitli etnik kimliklerin, milliyetlerin siyasal özerkliğini istemek anlamına gelir. Bu da mevcut siyasal sistemden ayrılmak talebidir. Herkes açık konuşsun; ortada bir sorun varsa çözümü ancak açık konuşmayla bulunur.
Bizde şimdi “kimliklere statü” etiketi altında “kimliklerin tanınması”, “bunun için anayasada değişiklik yapılması” diye dile getirilen görüşler, yüz yıl öncekilerle aynı görüşlerdir. Tartışmaların niteliği de aynıdır. Elbette çözümü de… Zor değil, çözüm yalnızca açık konuşmakta gizli.
*
Mahkemelerde anadilde savunma yapılması, her kademede (anaokulundan üniversiteye) anadilde eğitim yapılması gibi parçalı taleplerden hareket edenlerin, anadillerin resmi dil haline getirilmesi talebi “statü talebi”dir. Kime? Kimliklere… Hangi kimliklere? Etnik kimliklere… Eğer etnik kimlikle özdeşleşiyorsa, elbette mezheplere ve inançlara da… Özdeşleşmiyorsa, etnik kimliklerden ayrı olarak onlara da…
Kimliklere statü diyen siyaset, uygulamaya geçebilmek için, kendini anayasada görmek zorundadır. “Statücülük”, bugünkü Yeni Anayasa tartışmalarının özünü oluşturur. Bu kapıyı açmanın tek yolu vardır; Anayasa’daki Türk Vatandaşlığını getirmiş olan 66. Maddeyi değiştirmek… Bu yapılınca egemenlik hakkı Türk Milletinindir diyen 6. Madde temelsiz kalır; onu da “yumuşatmak” ya da “kaldırmak”…
*

Bölgesel özerklik istekleri başlıca dert alanlarından biridir. Kimliklere özerklik, yani “statü talebi” ise, aynı zamanda Türk Milletinin egemenlik hakkını ortadan kaldırma amacını güttüğü için, daha da büyük bir dert alanı açmış bulunuyor.

(BAG, Aydınlık Gazetesi, 14 Şubat 2016) 

1 yorum: