“Yeni Anayasa”nın en önemli tartışmalarından biri, vatandaşlık tanımı.
AKP –çevresindeki cemaatler- ve BDP ile diğer Kürtçü siyasetler, “anayasal vatandaşlık” olsun diyorlar. Bunun anlamı, “ulusal vatandaşlık” ilkesinin terk edilmesi. Somut söyleyişle, anayasal vatandaşçılar vatandaşlığa “TC / Türkiye vatandaşlığı” densin istiyorlar. CHP ve MHP ulusal vatandaşlık sürmelidir, yani “Türk vatandaşlığı ilkesi kalmalıdır” diyorlar. [Yazık ki Y-CHP bu konumu terk etmiş, anayasal vatandaşçılığa kaymıştır, Not: 25.3.2015]
Bazılarımız da, “ne var ki bunda!” duygusu içindeler. Bu duygunun içinden konuşanların ileri sürdükleri başlıca savları beş maddede toplamak mümkün görünüyor:
- Vatandaşlığın anayasada yazılması kötü bir şey mi? Tabii anayasal olsun, anayasada belirlensin!
Önerilerden birinin “anayasal vatandaşlık” diye adlandırılmış olması, böyle bir karışıklığa yol açmaktadır. Gerçekte, her iki tür vatandaşlık da anayasada tanımlanır. “Anayasal vatandaşlık”, bu kurumun anayasada belirlenmesi anlamına gelmez. Vatandaşlığın “ulusa göre” tanımlanmaması, bunun yerine devlete (TC) ya da toprağa (Türkiyelilik) göre tanımlanması anlamına gelir. Yani bu terim,
farklı bir vatandaşlık sistemini ifade eder.
- Madem bazı vatandaşlar kendilerini “Türk” diye adlandırmak istemiyorlar, o zaman daha geniş adları kabul edelim; onlar da kendilerini bu ülkeye ait hissetsinler. Bu kavga da bitsin!
Anayasalar yalnızca aidiyet duygusuna karşılık veren metinler olsa, bu olabilirdi. Ne var ki anayasalar, içerdikleri her cümle bakımından bir mekanizma öngören hukuk metinleridir. Türk vatandaşlığından vazgeçmek,
bireysel haklara dayanan yurttaşlık sisteminden topluluk haklarına dayanan bir toplumsal – siyasal sisteme geçiş yapmak demektir. Birkaç örnek vermek gerekirse, Başbakan’ın dile getirdiği 36 etnik grup temelinde okullaşma ve eğitim sistemleri; birden çok dilin resmi dil olarak kabulü; farklı inanç grupları için farklı mezarlıklar; siyasal seçimlerin topluluklara kota uygulamasıyla yapılması; vb… demektir. Devletin bireylere değil topluluklara göre örgütlenmesi, hak ve özgürlükleri hepimiz için genişletmeye hizmet etmez. Aksine, bugün ulaşmış bulunduğumuz ulusal bütünleşmeden yapay biçimde geri adım atmak, bireysel özgürleşmeyi etnik kimliklere sıkıştırarak adeta dinamitler. Böyle bir sistem "kavga" bitirme gücü taşımaz; aksine "kavgalar" yaratır.
- “Eşit anayasal vatandaşlık”, buna nasıl karşı çıkılabilir ki? Hem eşitlik hem anayasallık, bunlar iyi şeyler!
Anayasal vatandaşlığın anayasallığı nasıl “anayasaya yazma” anlamına gelmiyorsa, bunun eşitliği de yurttaşlar arasında eşitlik anlamına gelmez. Buradaki eşitlik bireyler arasında değil, grupların/toplulukların birbirine eşitliğidir. Başka bir söyleyişle “eşit anayasal vatandaşlık”, ülkedeki inanç ya da etnik temelli gruplar arasında eşitlik sağlanması talebi demektir. Buna göre, örneğin, her topluluğun dili devlet yaşamında yer bulmalı; resmi dil olabilmelidir. Aksi halde, tek dil resmi dil olursa, o dilin etnik grubu diğer etnik gruplara göre üstünlük elde etmiş, “eşit anayasal vatandaşlık” bozulmuş olur. Yine örneğin eşitlik gereğince, her topluluk kendi kimliğiyle yer alacağı toplumsal - siyasal yaşamda bir diğer topluluğa “eşit olarak” temsil edilmelidir. Bürokraside ve siyasette makam ve sandalyelerin dağılımı, topluluklar arasında eşitlik gözetilerek yapılmalıdır. Kısacası bu anlayışın tasarladığı yapı, cemaatler ve milliyetler devletidir. Formülün “iyi” olup olmadığına, bu içeriğe bakılarak karar verilmesi gerekir.
- Anayasa’da vatandaşlığa Türk denmişti de ne oldu? Anayasaya yazmak, fiili durumun öyle olacağı anlamına gelmez ki! Bunda arıza çıkarmaya ne gerek var?
Karşısında bir şey söylenmesi en güç ‘yorum’ bu! Eğer böyleyse, “neden anayasa var’ ve ‘bu kadar insan yıllardır neden anayasa üzerine vakit yitirmişler ki?’ diyebiliriz herhalde. Böyle bir düşüncenin, ‘eşit anayasal vatandaşlık’ formülüyle yapılmak istenen işlere yeşil ışık yakmak anlamına geldiği açıktır.
- ABD ‘anayasal vatandaşlık’ ilkesine dayanıyor; kendilerine Amerikalı diyorlar. Parçalanmadıkları gibi dünyanın da süper gücü olmuşlar!
ABD’nin vatandaşlık sistemi ulusal vatandaşlık ilkesine dayanır. Bu ülkedeki 50 eyalette yaşayanların tümü tek resmi dil kullanırlar. Farklı etnik gruplar toplumsal ve siyasal yaşamda “kendi kimlikleri” ile eşit topluluklar olarak değil, eşit bireyler olarak varlık gösterirler. Bu örnek, konunun basit bir isim değişikliği olmadığını güzel bir biçimde göstermektedir.
“Ne Var ki Bunda”cılık
Anayasal vatandaşlık formülü, vatandaşlık sisteminde isim değişikliği yaratmaktan ibaret değildir. Ardında hem toplumun hem devletin başka tipte örgütlenmesini gerektiren kapsamlı bir mekanizma taşır. Sistemi birey olarak yurttaşların eşitliğine göre değil, etnik ve inanç gruplarının eşitliğine göre kurar. “Ne var canım bunda!” tavrı, ya ‘bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak’ durumu ya da başkalarını kandırma amaçlı bir tavır tercihidir.
(BAG, 8 Ocak 2013)
Sayın Birgül Ayman Güler sizi öncelikle günümüz Türkiyesi'nin üstüne örtülmeye çalışılan gerici çöl karanlığına karşı, çok ümitverir bir ışık olarak gördüğümü belirtmek isterim. Ortaya çıkmakta geç bile kaldınız. Türkiye'yi bu karanlık gidişattan çıkarmak bakımından, umudum kadınlardadır; size çıktığınız yolda kalpten başarılar diliyorum.
YanıtlaSilYeni anayasa konusundaki yazılı çalışmalarınızı ilgiyle okuyorum ve facebook üzerinden paylaşıyorum. Bu açıklamanızı okuduktan sonra, zihnimde asılı duran bir hususu sizinle paylaşmak istedim.
Şudur:
Bizim algımızda ve tanımımızda batılıdan farklı bir şey var. Batılı için ölçüt "citizen", Türkçe'ye "vatandaş" diye çeviriyoruz. Doğru değil. Bizim vurgumuzda bir "vatan" var. Oysa batılı "aynı şehirde yaşıyor olmayı" adeta, "komşuluğu" ve onun otoriteyle ilişkisini merkeze koyuyor. Bu bağlamda mesela ABD vatandaşından söz edemeyiz, çünkü Amerikalıların bir vatanı yok. Amerikalılar, alınıp satılabilir bir arazi üzerinde "land"de yaşıyorlar; her yer parselli ve devlet bunları hiç boş bırakmadan, ille de birilerine satarak "vergi" topluyor; yani ABD aslında "citizenın sahip olduğu landlardan ibaret" bir kara parçası. Bizim zihnimize kazılı bulunan vatan sözcüğünün derinliğini bu insanların anlayabildiğini / kavrayabileceğini düşünemiyorum. Nitekim, çuval dolusu dil tercihi bulunan bu ülkede insanları bir arada tutan şey "refah" veya refah tahayyülü.
Dolayısıyla "anayasal vatandaşlık" diyenler aslında "anayasal citizenship" demiş oluyorlar. Vatan ve citizenship arasındaki fark, sizin neden anayasal vatandaşlığa itiraz ettiğinizi açık şekilde gösteriyor: nerede yaşıyorsan, o çevre ve ilişkileri bağlamında otoriteyle ilişki kur; sana ne memleketin genelinden, oraya buraya karışma, denmiş oluyor ki, "vatanı kurtarmak" diye yeri geldiğinde kullandığımız sevimli sakızı da kullanılmaz hale getiriyor. Aynı şekilde, bir stratejik algı örneği olarak, hattı müdafa değil ve sathı müdafa tercihini de öldürüyor.
Bu bağlamda, sisteme sinmiş olan, milletvekillerinin, sadece seçildikleri ili değil, bütün Türkiye'yi temsil etmekte oluşları da, vatan / bütünlük / satıh vurgusunun bir başka ifadesidir.
Kuzeydeki buzdağları gibi eriyen Modern Türkiye Cumhuriyeti sizin başarınıza muhtaç! Sayın hocam, başarılı olmaya mecbursunuz!
Saygılarımla.
Merhaba,
YanıtlaSililgiyle okudum ve okuyacağım, Türk ve Türkiyelilik farklarını yeterince ayıramadım. Şimdiye kadar oluşan farkları somut örneklerle ortaya koyabilirmisiniz, gelecek kaygısıyla niyet okumak, bazen vehmetmek, elimizi zayıflatır..
Not: Hüseyin Şentürk Bey'in, etimoljik tespiti doğru olabilir, fakat içerik ölçme bakımından bir cetvel yoktur.. Teşekkür ederim, kolay gelsin.. Önder ÖNEr