Parlamentoda
yer alan partilerin çevresindeki çok az kişi doğru ‘etiket’ ile geziyor.
CHP’liyim diyen biri gerçekte
HDP’li, şu ya da bu cemaat üyesi, eski ANAP-DYP’li, hatta gençliğinde ihvanı
müslim tedrisatlı olabilir. İYİP’liyim
diyen biri için bu zincirden HDP’yi çıkarıp MHP’yi koyun aynı özellikleri
taşıyabilir. Ama İYİP, CHP ile ittifakta olduğuna göre, HDP’yi İYİP’ten fazla da
çıkarmamak gerekir.
Davutoğlu
– Gül ve ortakları yönetimdeyken AKP de
böyleydi; şimdi içindeki renkler biraz sadeleşti. Daha düşük derecede aynı
özellikler MHP için de geçerli.
İçinde
farklı siyasal renklere yer vermeyen tek-biçimci tek parti HDP. PKK/YPG geri
planıyla etnik bölücülük odaklı işler görmeye çalışıyor.
Saadet Partisi’nin ise
bir aracı kurum, Gül’ün resmi taşıyıcısı
olduğunu geçen seçimlerde öğrenmiştik.
*
Muhalefet
cephesinin CHP-İYİP-HDP-SP adlı dört ortağı, tek bir hedefe kilitlenmiş
bulunuyorlar: “AKP düşsün!”.
Bunların içinde en hiddetlilerin “Tayyip”,
“hırsız”, “diktatör”, “firavun” sıfatları temelinde bağrışan FETÖ merkezli
gruplar oldukları görülüyor. AKP’nin eski destekçisi yetmez-ama-evet
liberalleri de HDP çevresi de bu hiddetten memnun.
Seçmenin
yüzde 35 gibi büyük bir bölümüne sahip CHP ile İYİP, önceden cumhurbaşkanlığı
seçiminde yaptıkları gibi, şimdi yerel seçimde birkaç belediye almak hesabıyla
bu kesimlerin öfkelerinden ve ellerindeki olanaklardan medet umuyorlar.
*
Hedefini
‘ilkeleri boşver, yeter ki o gitsin
stratejisi’ne oturtmuş akıl, yarıya %15 kaldı hesabıyla, “akıllı ol, kendini feda et’ diyerek,
çoğunluğu azınlıklara teslim etmenin bir örneğini daha sergiliyor.
CHP
ile İYİP’in bu süreci ‘tavanda değil
tabanda ittifak’ diye başlattıklarını hiç unutmamalı. Bu söz, seçmenlerine ‘zorunluyuz’ ruhunu şırınga etmek içindi;
yoksa söyledikleri şey işin doğasına tersti. Nitekim yeterince zaman geçince ‘tavanda ittifak’a oturdular. İlleri
ilçeleri aralarında paylaştılar. Ardından sahneye gizli ortak HDP çıktı; Adana,
İstanbul ve İzmir’de aday çıkarmayıp bunları destekleyeceğini ilan ederek boy
verdi.
İttifak
dediğin laftan ibaret değil. Başkanlık ve meclis koltuklarının paylaşımında ete
kemiğe bürünen bir iş. Bugünlerde kopan vaveyla, kısır “AKP gitsin” stratejisinin yarattığı bataklıktan kimsenin kaçmayı
başaramamasından kaynaklanıyor. Bu bataklıkta artık tutunulabilecek iki dal
var: Rant grupları ve kişisel ikbal
hırsı. İlkeler ve memleket için hiçbir anlamı olmayan, yakınındakini de
uzağındakini de çürüten koyu bir gaz kütlesi.
*
Kendi
başına ya da öbürünün sırtına binerek parlamentoya taşınmış olan mevcut
muhalefet partileri, AB-D eksenindeki
dönüşlerini tamamladılar. Türkiye’nin ana bağımsızlık damarlarından bir
olan Merkez Bankası’nın küresel mali merkezlere bağımlılığını isteyen, NATO’dan
ayrılmanın felaket olacağı inançlarını ilan eden kadrolarıyla, ulusal – üniter
devlete karşı eşit/etnik vatandaşlıkçı ve yerel özerklikçi seçim
bildirgeleriyle yerlerine sabitlendiler. Seçmenlerine rant paylaşımı – kişisel çıkar ekseninden başka tutunacak hiçbir
dal bırakmadılar.
Bunlarla
birlikte alınacak bir adım mesafe kalmadı.
*
Tarihsel
ilkelerini askıya almış, Türkiye’yi Atlantik köleliğine demirleme niyetlerini
açıkça ilan etmiş bir kesimin “o zaman
AKP-MHP’ye ver oyunu!” diye ünlemesi, kendini bilmezliğin son güldürüsüdür.
İddiaya
giriyorum, biz değil ama, bu kara güldürüde yer alıp siyasal rant – kişisel
çıkar yolunun tıkandığını görenler öyle yapacaklar.
Yerel
seçim bu. Çevrenizi izleyin, sonra konuşalım.
[BAG, Aydınlık, 30 Ocak 2019]