Türkiye
Cumhuriyeti, egemenlik kayıtsız şartsız
Türk Milletinindir, iddiasıyla doğdu. Bizce de öyledir; o nedenle, ne mutlu Türküm diyene!
Gelim
görün ki, kutladığımız 93. Yılda ortadan kaldırılmak istenen iddia tam da bu.
Saldırılar
iki koldan…
*
Bunlardan
biri, kendisini hakimiyet milletindir,
diyerek ortaya koyuyor. Kimileri yalnızca söyleyişte kısaltmadan ibaret
olduğunu sanadursunlar, bu söz, egemenlik hakkını Türk Milleti’nden alıp ümmet’e devretme hedefini gösteriyor. Onlara
göre ‘millet’in adı yoktur; adı silinmiş millet sözüyle kastedilen şey ümmet.
Anayasa’daki
Türk vatandaşlığını TC vatandaşlığı
yapmak, egemenlik hak ve yetkisinin Türk Milleti’ne ait olduğu hükmünü silip
çıkarmak, ulusal/milli yerine ümmet
toplumu yaratmanın olmazsa olmaz şartı.
*
Diğer
saldırgan, demokratik millet tanımı yapmalı
diyor. Demokratik millet, çokmilletli millet! Her birey önce etnik kökeninin
–ve mezhebinin de- vatandaşı olsun, millet dediğimiz şey, etniklerin/milliyetlerin/mezheplerin
toplamı olarak tanımlansın. Hatta buna isim bile verebilirler: Türkiye Milleti
örneğin.
Sözcüklerin
yerlerini değiştirip yaşamı arsızca baş aşağı eden bu kol da anayasa istiyor. Hiçbirşey
olmazsa, başlangıç için, Türk Milleti’ne verilmiş her hak ve yetkinin, elbette
en başta ona verilmiş egemenliğin silinmesi yetecek. Sonra, çokmilletlilik hali
nasılsa bir şekilde tanımlanır. Eşit
vatandaşlık sözüyle bunu yapacak; anayasal
vatandaşlık getirerek Türk yerine
TC ya da Türkiye vatandaşlığı
getirerek vuslata ereceğini hesaplıyor.
*
Cumhuriyet’in
93. Yılını, işte bu iki saldırının can yakan vuruşları altında kutluyoruz.
Canımızın
her yanışında, kavganın doğrudan doğruya egemenlik hak ve yetkimize yönelmiş
saldırganlığa karşı büyük bir varlığımızı savunma kavgası olduğunu biraz daha
derinden kavrıyoruz. ‘Milli hukuku
müdafaa’ kavgası… Özgürlük, eşitlik, yurttaşlık savaşı.
*
Türk
Milletinin egemenlik hakkına, ümmetçilik
ve çokmilletlilik ile saldıranlar, Kuzey Afrika’da, Irak ve Suriye’de ulusal
devletleri işgal ederek kırıp dökenlerin siyasetleriyle aynı zaman diliminde
şahlandılar. Rastlantıdır, diyen
şaşkın kalmış mıdır?
Ama
ne iyi ki… Avrupa Birliği (AB) kendi içinde çatlarken, ABD başkanlık
seçimlerinde gördüğümüz gibi artık kendinden kuşkuya düşmüşken, her türlü
iddiasını ve umudunu “Batı” denen dünyanın bataklığına bağlamış olanlar telaşlı.
Nasıl olmasınlar? Sığındıkları Atlantik, dünya halklarının vicdanlarında çoktan
mahkûm edildi. Bu önemli. Çünkü vicdanda mahkumiyet, er yada geç, illa ki
siyaseten mahkumiyete yürür.
*
Küreselleştirme
ve yerelleştirme projesi battı.
Irak
ve Suriye gibi uygarlığın en görkemli toprakları, Atlantik güçlerince
darmadağın edildi. Kapısına dayanan göçmen kafileleri, Avrupa’yı hem uygarlığı hem
de ahlâkı bakımından vurdu. Atlantik dünyası barış, demokrasi, insan hakları
ideallerini vahşi işgallerine örtü yaptığından beri dünyada mide bulantısı
yarattı. Şimdi dünyanın süper gücü ABD, doğu dünyasını kendisinin içişlerine
karışmakla suçluyor; Putin’in buna karşı “siz
muz cumhuriyeti misiniz!” diye sormasına muhatap oluyor.
Dünya
adeta yeniden mevzileniyor.
Dünyanın
yöneldiği yeni doğrultuda diğer iki projenin varacağı sonuç, Türkiye’yi paramparça
edip yok etmekten başka bir şey değil. Türkiye ve Cumhuriyet, bu yeni
mevzilenişte bir kez daha, bizim buralarda ‘egemenlik
kayıtsız şartsız Türk Milletinindir” ilkesini savunanların elinde
yükselecek. Yükselen mücadelenin uluslararası düzende başlıca güvencesi ise, Atlantik
karşısında beliren Avrasya uluslarının
tanık olduğumuz yükselişi olacak.
Dünyada
yeni dengeler, Türkiye’de yeniden Cumhuriyet!