Birgül AYMAN GÜLER
CHP İzmir Milletvekili
BU SEÇİM BAŞKANLIK REJİMİNE GİDİŞTİR; DURDURULMASI GEREKEN GİDİŞ BUDUR.
AÇILMASI GEREKEN YOL İSE PARLAMENTER REJİMİN GÜÇLENDİRİLMESİ YOLUDUR.
Doğru olan, stratejimizin bu gerçek üzerine kurulmasıdır.
Doğru olan, stratejimizin bu gerçek üzerine kurulmasıdır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayımız, “büyük bir hatayı düzeltmek için adayım” demeli.
NE İÇİN ADAY?
AYDINLIK, 29.05.2014 |
Bizim adayımız, cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesinin, dalkavukluk yaparak halkı aldatmak olduğunu anlatmalı. Bu işin, başkanlık rejimine gidişten başka bir şey olmadığını dile getirmeli.
Kendini sınırlama işini gönüllü ve bilinçli olarak yapacak biri!
Böyle bir seçim kampanyasını, ancak, günlük - siyasal - dünyevi heveslere doymuş birinin yürütebileceği açıktır.
Bu tür bir vaatte bulunup gereklerini yerine getirebilecek kişi, ancak ve ancak, tarihimizi ve günümüzde dünyanın evrildiği yönü çok iyi bilen biri olabilir. Devletin yerinden oynamış dengelerini, kuruluşların birbirleriyle kırılmış olan ilişkilerini, devletin varlık amacını yeniden cümle haline getirmeyi gerçekleştirebilmek için, bizim, tarihi ve dünyayı, dünün birikimini ve yarının olasılıklarını bilerek bir arada yoğurabilen bir bilgeliğe ihtiyacımız var. Böylece, her yanımızı sarmış olan günlük pragmatik siyasetin ve partizanlığın dar kalıplarından dışarı çıkabiliriz.
Bunu gerçekleştirebilecek bir irade aramalıyız. Böyle bir iradeye sahip olabilecek ve ülkemizi hesapsız plansız başkanlık rejimi rüzgarından çekip alabilecek bir aday ile yürümeliyiz.
Cumhurbaşkanlığı seçimine “sandık deyip ülkede rejim değişikliğine koşanların kandırmacalarına son vereceğim; başkanlık rejiminin perdesinden başka bir şey olmayan sandığa girip çıkan ilk ve son cumhurbaşkanı ben olacağım; Türkiye’yi millet iradesinin gerçekten vücut bulacağı bir TBMM’ne kavuşturmak temel hedefim olacak” diyebilecek cesur biri...
Doğru soruyu sormak, işin ilk adımı
Bu birikim ve cesaretin toplandığı kişiler az mıdır?
Böyle güçlü isimler hem siyaset – bürokrasi hem de bilim – düşünce dünyamızda var.
Bu kadarı yetmez “illa bir isim söylemeli” diyen dostların ısrarını geri çevirmek istemem.
İstemem ama, bu merakı gidermekten daha önemli bir nokta var. Cumhurbaşkanının halk mı yoksa parlamento tarafından mı seçileceği sorusunun yanlış başlangıç olduğu konusunda anlaşmalıyız.
Doğru soru şudur: Hangi rejimden yanasınız? Parlamenter rejimden mi başkanlık rejiminden mi?
Halkı yücelterek aldatmanın ipliğini pazara çıkarmak gerek
Yanıtımız eğer “elbette parlamenter rejimden yanayız” ise sorun yok. Ama bu durumda yine de bir yoklama yapmamızda yarar var. Parlamenter rejimden yanayız tabii ki “..… ama halka cumhurbaşkanını sen seçme sözünü nasıl söyleyebiliriz ki? Bize hemen ‘bak gördün mü, millete güvenmiyorlar, halka güvenmiyorlar’ çığlıklarıyla saldırılacak. Eh, bu sözlerin de halka sıcak geleceğini tahmin etmek güç değil” diyor musunuz? Yani aklınızda “ilkece doğru da siyaseten yanlış” düşüncesi geçiyor mu? Ve de “pek zor” duygusu kabarıyor mu içinizde?
Çoğu konuşmamız böyle ilerliyor. Gerçekten de günlük pragmatik siyaset “hoşa gitme”ye dayalı. Sandıklı cumhurbaşkanı da hoşa gidiyor.
Ama doğru olanı gösteren tarihsel siyasetin zorluğundan yılmaya hakkımız var mı? Üstelik biz olanı biteni doğru ile yanlışı anlatma gücüne sahibiz; halkımız da doğruyu derin bir kavrayışla görme sezisine hiç kuşkusuz sahip.
Bir de belirtmeli ki, sözün kendisi kadar söyleyeni de önemlidir. İktidarın kaynağı ilahi, irsi, sultani, oligarşik zümresel, manda olamaz; iktidarın kaynağı halktır diyenler bizleriz. Yalnızca diyenler de değil, bunu ulusal kurtuluş savaşı ve 1919 Devrimi ile yaşamış, kurmuş, yaşatmış kuvvetleriz. Bundan yaklaşık yüz yıl önce demişiz ve hep inanmışız: İktidarın kaynağı halktır; bu kaynağın aynası ve en güçlü yansıması tüm renkleriyle meclis, parlamentodur.
Şimdi cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi, bu kaynağın iktidara – yönetime olanca renkleriyle yansımasını ortadan kaldırmaktan başka ne sonuç yaratır ki? Cumhurbaşkanını sandığa sokmak, halkı yüceltir gibi yapıp, halkın iktidara ancak kırık dökük bir yansıma vermeye mahkum edilmesi demektir. Bizler, günlük pragmatik siyasetin zincirlerini kırmadıkça, tarihsel ilkeli siyaset için öne atılmadıkça, ülkemizin geleceğini aydınlatmak mümkün olamayacaktır.
“ADAYIN KİM” Sorusunun Yanıtı Kolay; Asıl Zor Olan “STRATEJİN NE” Sorusu
Bu düşüncelerle “bize her şeyden önce Meclis gerek” diyen bir cumhurbaşkanı adayı, bugün ve gelecek için en önemli sigortamız olacaktır.
Demek ki “aday”dan önce bizim büyük siyasal hareketimiz önemli. Böyle bir işi “tek adam/kadın” elbette başaramaz. Başarı için önce, siyasal hareketlerin hedeflerini belirleyip seferberliklerini başlatmaları gerek. “Bir kişi"den ibaret adayın iradesinden daha önemli olan, hareket olarak irade olup olmadığı. Korkarım, bu irade ortada gözükmüyor. Yoksa bu hareketin simgesi olabilecek “bir” aday bulmak sorun değil.
Kim mi? Bu en kolayı… Bilim insanlarımızı düşünün; gözünüzün önünde ilk beliren… Siyaset dünyasını düşünün; gözünüzde ilk canlanan… Yargı dünyasını düşünün, aklınızda beliren ilk siluet… Kendi gücünü, başkanlık rejimine kırılmış direksiyonu parlamenter rejimi yükseltmek için değiştirmeye seferber edebilecek olan kim ise o!
Bunu gerçekleştirebilecek bir irade aramalıyız. Böyle bir iradeye sahip olabilecek ve ülkemizi hesapsız plansız başkanlık rejimi rüzgarından çekip alabilecek bir aday ile yürümeliyiz.
Cumhurbaşkanlığı seçimine “sandık deyip ülkede rejim değişikliğine koşanların kandırmacalarına son vereceğim; başkanlık rejiminin perdesinden başka bir şey olmayan sandığa girip çıkan ilk ve son cumhurbaşkanı ben olacağım; Türkiye’yi millet iradesinin gerçekten vücut bulacağı bir TBMM’ne kavuşturmak temel hedefim olacak” diyebilecek cesur biri...
Doğru soruyu sormak, işin ilk adımı
Bu birikim ve cesaretin toplandığı kişiler az mıdır?
Böyle güçlü isimler hem siyaset – bürokrasi hem de bilim – düşünce dünyamızda var.
Bu kadarı yetmez “illa bir isim söylemeli” diyen dostların ısrarını geri çevirmek istemem.
İstemem ama, bu merakı gidermekten daha önemli bir nokta var. Cumhurbaşkanının halk mı yoksa parlamento tarafından mı seçileceği sorusunun yanlış başlangıç olduğu konusunda anlaşmalıyız.
Doğru soru şudur: Hangi rejimden yanasınız? Parlamenter rejimden mi başkanlık rejiminden mi?
Halkı yücelterek aldatmanın ipliğini pazara çıkarmak gerek
Yanıtımız eğer “elbette parlamenter rejimden yanayız” ise sorun yok. Ama bu durumda yine de bir yoklama yapmamızda yarar var. Parlamenter rejimden yanayız tabii ki “..… ama halka cumhurbaşkanını sen seçme sözünü nasıl söyleyebiliriz ki? Bize hemen ‘bak gördün mü, millete güvenmiyorlar, halka güvenmiyorlar’ çığlıklarıyla saldırılacak. Eh, bu sözlerin de halka sıcak geleceğini tahmin etmek güç değil” diyor musunuz? Yani aklınızda “ilkece doğru da siyaseten yanlış” düşüncesi geçiyor mu? Ve de “pek zor” duygusu kabarıyor mu içinizde?
Çoğu konuşmamız böyle ilerliyor. Gerçekten de günlük pragmatik siyaset “hoşa gitme”ye dayalı. Sandıklı cumhurbaşkanı da hoşa gidiyor.
Ama doğru olanı gösteren tarihsel siyasetin zorluğundan yılmaya hakkımız var mı? Üstelik biz olanı biteni doğru ile yanlışı anlatma gücüne sahibiz; halkımız da doğruyu derin bir kavrayışla görme sezisine hiç kuşkusuz sahip.
Bir de belirtmeli ki, sözün kendisi kadar söyleyeni de önemlidir. İktidarın kaynağı ilahi, irsi, sultani, oligarşik zümresel, manda olamaz; iktidarın kaynağı halktır diyenler bizleriz. Yalnızca diyenler de değil, bunu ulusal kurtuluş savaşı ve 1919 Devrimi ile yaşamış, kurmuş, yaşatmış kuvvetleriz. Bundan yaklaşık yüz yıl önce demişiz ve hep inanmışız: İktidarın kaynağı halktır; bu kaynağın aynası ve en güçlü yansıması tüm renkleriyle meclis, parlamentodur.
Şimdi cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi, bu kaynağın iktidara – yönetime olanca renkleriyle yansımasını ortadan kaldırmaktan başka ne sonuç yaratır ki? Cumhurbaşkanını sandığa sokmak, halkı yüceltir gibi yapıp, halkın iktidara ancak kırık dökük bir yansıma vermeye mahkum edilmesi demektir. Bizler, günlük pragmatik siyasetin zincirlerini kırmadıkça, tarihsel ilkeli siyaset için öne atılmadıkça, ülkemizin geleceğini aydınlatmak mümkün olamayacaktır.
“ADAYIN KİM” Sorusunun Yanıtı Kolay; Asıl Zor Olan “STRATEJİN NE” Sorusu
Bu düşüncelerle “bize her şeyden önce Meclis gerek” diyen bir cumhurbaşkanı adayı, bugün ve gelecek için en önemli sigortamız olacaktır.
Demek ki “aday”dan önce bizim büyük siyasal hareketimiz önemli. Böyle bir işi “tek adam/kadın” elbette başaramaz. Başarı için önce, siyasal hareketlerin hedeflerini belirleyip seferberliklerini başlatmaları gerek. “Bir kişi"den ibaret adayın iradesinden daha önemli olan, hareket olarak irade olup olmadığı. Korkarım, bu irade ortada gözükmüyor. Yoksa bu hareketin simgesi olabilecek “bir” aday bulmak sorun değil.
Kim mi? Bu en kolayı… Bilim insanlarımızı düşünün; gözünüzün önünde ilk beliren… Siyaset dünyasını düşünün; gözünüzde ilk canlanan… Yargı dünyasını düşünün, aklınızda beliren ilk siluet… Kendi gücünü, başkanlık rejimine kırılmış direksiyonu parlamenter rejimi yükseltmek için değiştirmeye seferber edebilecek olan kim ise o!
Zor olan ise, “aday”ın üzerinde bayraklaşacağı siyasal irade ve onun başı çekeceği “yaşasın parlamenter rejim” sloganıyla yürütülecek büyük kampanya...
Stratejiye karar vermek!
BU SEÇİM BAŞKANLIK REJİMİNE GİDİŞTİR; DURDURULMASI GEREKEN GİDİŞ BUDUR.
AÇILMASI GEREKEN YOL İSE PARLAMENTER REJİMİN GÜÇLENDİRİLMESİ YOLUDUR.
Doğru olan, stratejimizin bu gerçek üzerine kurulmasıdır.
Stratejiye karar vermek!
BU SEÇİM BAŞKANLIK REJİMİNE GİDİŞTİR; DURDURULMASI GEREKEN GİDİŞ BUDUR.
AÇILMASI GEREKEN YOL İSE PARLAMENTER REJİMİN GÜÇLENDİRİLMESİ YOLUDUR.
Doğru olan, stratejimizin bu gerçek üzerine kurulmasıdır.