Yazının
başlığı bir kitaba ait. ‘Modern Seyahatname’ Osman OKTAY imzalı, Avrasya Yazarlar Birliği kuruluşu olan Bengü yayınları
arasından Nisan 2017’de çıkmış bir kitabın büyük harfle yazılan kısmı. Tam
başlık şöyle: Adriyatikten Çin Seddine
Türk Dünyası. Hayaller Hatıralar Gerçekler… Modern Seyahatname. Samimiyetle kaleme alınmış, okunuşu keyif
verici, seyyahın kendi çektiği ve kimilerinde kendisiyle dostlarının da içinde
yer aldığı fotoğraflarla güçlendirilmiş 334 sayfalık bir çalışma.
*
Osman
Oktay 325. sayfada “Adriyatikten Çin Seddine sözü için “klasik tabir” diyor. Benim saptayabildiğim kadarıyla bu sözün
doğumu 1991, SSCB’nin dağılış zamanı. Bunda yanılmıyorsam, 2017 yılında yazılan
bir yazıda bu söze “klasik tabir” değil de, olsa olsa “yaygın tabir” denebilir.
Yazar
acaba sözün ortaya çıkışı konusunda başka bir başlangıç mı saptamış diye
baktım; böyle bir sorunun üstünde hiç durmuyor. Sözü benimsemiş, içini ise “Türk Dünyası, Türkistan” diye
dolduruyor.
Yani
bu kitap, günümüzün yükselen coğrafyası olan Avrasya’yı anlatıyor. Dünyanın küreselleşme sonrası yeni denge
arayışlarının en önemli değişkeni Avrasya’yı değil, ülkemizde iyi bilinen Turan
düşüncesinin coğrafyası olarak Avrasya’yı…
*
Yazar
Türk Ocakları yöneticilerinden biri. Gençlik övüncü “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman olmak” üzerine
yükselen ülküsünün, ancak altmış yaşından sonra gezip görme olanağı yakaladığı
mekânlarını anlatıyor. Hayal ile
Gerçekler arasındaki makası gizleme derdine düşmeden… Çok genç yaşlarda oraları
görmeden adeta görmüş gibi yazdığı Budapeşte şiirini Budapeşte’yi seyrederken
anması gibi. Orta yerine inşa edilmiş katedralin adeta örtüp sildiği Estergon Kalesi’nde, devasa Büyük
İskender heykelleriyle dağ tepelerine kondurulmuş dev haçların gölgesinde
kalmış Yahya Kemal’in Üsküb’ünde, ve
elbette Urumçi havaalanında on saat
bekletilip sınırdışına çıkarılışlarında canı sıkkın. Yazarın satırlarında gençliğin
coşkusu halâ gölgesiz. Görüp dokunduğu gerçekler ise buz gibi, soğuk.
*
Osman
Oktay seyahatnamesinin sonunda bugünü değerlendiriyor. Diyor ki “şimdi bazı bölümleri başka ellerde
kalmasına rağmen klasik tabiriyle Adriyatikten Çin Seddine kadar uzanan Türk
Dünyası’nı, Türkistan’ı biz [yazarın kitap boyunca gerçekten başarıyla dile
getirdiği üzere] işte böyle mukaddes düşüncelerle severiz. Bu geniş coğrafyada
ecdadımızın hatıraları bulunmakta ve orada yaşayan kardeşlerimiz vardır. Bu
paramparçalık elbette bizi üzmekte…. “
*
Adriyatikten Çin Seddine Türkistan
olarak Avrasya… Slav -Ortodoks, Fars -Şia, Moğol –Buda,
Çin, vb. bir sürü egemen ülke ve dinsel kültür ortaklarını görmezden gelerek,
bütün bu tarihsel güçlerle tarihin derinliklerinden bugüne kesintisiz etkileşim
içinde bulunan toplumların tek başına ele alınabileceği zannıyla Avrasya…
Osman
Oktay’ın kitabı -onu üzdüğü besbelli, kabul etmek istemediği de-, gerçeklikte öyle
bir Avrasya dünyasının olmadığını gösteriyor.
Peki
ama, bu coğrafyada şimdi, gelecekte ne olacak? Yazarın bu soruya yanıt sayabileceğimiz
sözleri şöyle: “Şimdi dünyada 7 bağımsız
Türk Devleti var. Biz elbette yeni devlet kurmayacak, Osmanlı atamızın “devlet-i
ebed müddet” anlayışı ve Atatürk’ün “Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır”
düsturu ile hareket ederek varlığımızı sürdüreceğiz ama alabildiğine geniş Türk
coğrafyasında bir gün mutlaka başka bağımsız Türk devletleri de oluşacak.”
Yazarınki
öngörüden çok bir ümit, bir beklenti.
*
Zor
bir durum… Çünkü 21. Yüzyılın gerçekleri, Avrasya’da kimseye tek başına
egemenlik armağan etmiyor. Gelecekte var olmak isteyen herkesten, bir diğeriyle
uzun erimli ortaklık ve işbirliği istiyor.
[BAG, Aydınlık, 25 Kasım 2018]