Bugünkü
yönetim sistemimiz, siyasal rejim bakımından yarı-başkanlık modelidir.
Tanımı gereği öyledir. Doğrudan seçimle göreve gelmiş bir cumhurbaşkanı ile yine doğrudan seçilen siyasi parti kadrolarınca kurulmuş
hükümet ve başbakan, yan yana görev
yapıyor.
Yarı-başkanlıkta,
16 Nisan 2017’de bir değişiklik yapıldı. Tarafsız cumhurbaşkanı ortadan
kaldırıldı; cumhurbaşkanı iktidar partisinin genel başkanı unvanını da aldı. Ortaya
partili cumhurbaşkanı özelliği
çıktı. Aynı referandumda siyasal rejimimiz, yine tanımı gereği, başkanlık modeli çerçevesine yerleştirildi. Uygulanmasına 2019
yılında yapılacak seçimlerle başlanacak. Buna göre, doğrudan seçimle göreve
gelmiş cumhurbaşkanı olacak; ama başında
başbakanın bulunduğu hükümet artık
olmayacak.
*
Yarı-başkanlık
rejimi, iktidarın da muhalefetin de adını koymaktan ısrarla kaçtığı bir şey
oldu. Memleket yönetiminde de aynı kader var. Çok önemli değişiklikler oldu;
ama kimse bunun adını koymaya yanaşmıyor.
*
Memleket
yönetimimiz İl İdaresi olarak, birörnek
yapıydı; çatlayıp yarıldı. Valilik (iller)– kaymakamlık (ilçeler), bunların içinde kentlerde belediye ile
kırda köy idaresi biçimindeki model, ülkenin 51 ilinde kaldı.
Öbür
30 ilde köyler kaldırıldı. Belde belediyeleri de… Kalan belediyeler, ilçelerle
aynı sınırlara oturtuldu. Aynı şey illerde de oldu. İllerin her birine 1
büyükşehir belediyesi kondu; bu belediye ilin tümünde yetkili hale getirildi. Buralarda
ortaya Yarı-İl İdaresi Modeli
diyebileceğimiz bir şey çıktı.
*
Şimdi
gazetelerde birazcık görünüp kaybolan haberlere göre, bazı kesimlerin tüm Türkiye’yi yarı-il idaresi modeline
taşımak niyeti taşıdıkları görülüyor.
Yani
şunları yapmak:
(1)Tüm
illerde özel idareleriyle köyleri kaldırmak; hepsine birer ‘büyükşehir
belediyesi’ getirmek; 81 il = 81 belediye.
(2)Tüm
belde belediyelerini kaldırmak; her ilçede 1 belediye bırakmak; 921 ilçe = 921
belediye.
*
“Her ile 1 büyükşehir belediyesi”
diyen siyasetin, dile getirmediği ama ayan beyan olan iki adımı daha vardır:
(1)Madem
böyle yaptık, yasaları [=Mahalli İdareler Çerçeve Kanunu çıkaralım] ve anayasayı
[=Madde 123, 127] buna uygun hale getirelim. Genel yetki ‘belediye’lerdedir, diyelim…
Yani, ‘sınırlanıp kısıtlanmış merkezi
idare – herşeyin sahibi yerellikler” şarkısını, baştan sona okuyamadık
madem, sondan başa doğru okuyalım!
(2)Madem
il-ilçe belediyelerini genel yetkili kılıyoruz/kıldık, aynı yerde 2 baş olur mu?, valilik ve kaymakamlıklar sembolik olsun
ya da daha iyisi bunları tümden kaldıralım…
Yani şu bildik atanmışlar gitsin
seçilmişler kalsın seferberliği; ve sonuç, eyaletleşmenin zaferi!
*
Köysüz ve 81 + 921 belediyeli Türkiye
modeli…
Bu,
AKP’nin sahibi olduğu başkanlık rejiminin memleket yönetimi modeli midir? Yoksa
AKP içinde baş figürleri tasfiye edilmiş kanatlardan kalmış bir artık mı?
CHP’nin
programına aykırı olarak, kurultay ve seçim bildirilerine sızmış ademi
merkeziyetçilik, yerelcilik, özyönetimcilik laflarıyla, yeni kurulan İYİ
partinin [programına sızmış ve tepkiler üzerine kaldırılmış olan] kuşa döndürülecek
merkezi idare hedefiyle subsidiariteci
yerelciliği, bu tür tasarımların neresinde?
*
Prens Sabahattinci ademi
merkeziyetçilik daha Birinci Dünya Savaşı zamanında tarihin
çöplüğüne atılmıştı. Avrupa Birliği’nin
‘subsidiarite’si, olmayan yerlerde
bile etnik topluluk keşfetmeye gayret eden Euromosaic’çilik
tek AB yaratamadığı gibi, şimdi Katalonya’da
mahkemelik! Devleti, hem merkezi hem yerel parçalarıyla, küresel-ulusal-yerel
çıkar odaklarının hizmetkârı ilan eden neo-liberalizmin demokrasicilik balonu
söndü.
Bütün
bu gerçekler ortada iken, bu kaçak göçek ama dört bir koldan baş göstermekten
de geri kalmayan akıl ve tarih dışı ademi-merkeziyetçilik aşkının kaynağı nerede?
[BAG, Aydınlık, 1 Kasım 2017]