Türkiye’yi federasyon tipi devlete sürüklemek isteyenler, hiçbir zaman er meydanına çıkıp konuşmadılar. Kimisi verimlilik adına, kimisi planlama adına konuşmayı, kimisi de ‘çağdaş dünyada en iyiler’den dem vurmayı seçtiler.
*
Bu
hedefi uygulamaya geçirmek isteyenler, en uzun adımlarını 12 Eylül 1980’den
sonra attılar. Yalnızca “yerel yönetimleri güçlendirmek” lafazanlığıyla
yetinmediler. Büyükşehir belediyeleri kurmaları birşey değildi. Ülkeyi sekiz bölge valiliğine ayıran bir kararname
çıkarmayı bile başarmışlardı. Bölge valiliği kuran kararname yasalaşamadı;
yürürlükten kaldırıldı.
*
1990’lı
yıllarda öne atılan fikir, il özel
idarelerini güçlendirmek oldu. Ama öyle sıradan bir güçlendiriş değil. Zaten
yerel yönetim türlerinden biri olan özel idareleri, illerde valilerin
yetkilerini de üstlenecek hale getirmek niyeti.
Öyle
ki, kısa bir süre içinde valiliklere gerek kalmasın; illerde valilikler ve
kaymakamlıklar kaldırılsın; böylece iller merkezin taşra kuruluşu değil il
halkının özyönetimleri olsun… İl özel idareleri böyle bir dönüşümden
geçirilirse, merkezce atanan valilerin yerini, elbette ‘seçimli valilik’ alacaktı. Sonuçta, yalnızca Türkiye’nin değil
Osmanlı Devleti’nin de üzerinde yükseldiği “il sistemi”, yerini “eyalet
sistemi”ne bırakmış olacaktı.
Olmadı;
fikir atıldığı yerde kaldı.
*
2000’li
yıllarda bölgeselleşme - federasyonlaşma baskısı, Avrupa Birliği serinliğiyle
sürdü. Bölge kalkınma ajansları,
belediyeleri Anayasa’ya aykırı olarak ‘idari
ve mali özerk kuruluşlar’ diye tanımlayan belediye yasaları, belediyelerde etnik-dillerin kullanılması, merkeze
ait görev ve yetkilerin belediyelere devredilmesi için “Kamu Yönetimi Temel Kanunu” adlı yasa hazırlıkları, aldı başını
gitti.
Temel
Kanun düştü. İçindeki parçaların kimileri yürürlüğe girdi. Ama bu işin özü
uygulamaya geçirilemedi. Yani, devletin merkeziyetçilik esasına göre
kurulmasına son verilemedi. Yeni ilke, ademi merkeziyetçilik esas kılınamadı.
Böylece eyaletleşme hedefi yine başka bir sonbahara kaldı.
*
2010’lu
yıllarda eyaletçiler başka bir fırsat gördüler. Yapıyı, büyükşehir modeliyle değiştirmek fırsatını…
Denemesini
İstanbul ve Kocaeli’nde yapmışlardı. Büyükşehir belediyesinin sınırları, bu
illerin sınırlarıyla aynı yapılmıştı. İki ilin alanında 3 idare olmuştu. Merkezi
idarenin kendisi olarak valilik;
ilin yerel yönetimi olarak il özel
idaresi; yine ilin yerel yönetimi olarak büyükşehir belediyesi.
Bir
ilde üç idare çok fazla.
Olan
özel idareye oldu; tarihe karıştı.
*
2012’de
yasayla, 2014’te seçimler sonunda, bu model yayıldı ve 30 ili kapladı. Bu
tarihe kadar yalnızca ilin merkezindeki şehirde yetkili olan “Büyükşehir
Belediyesi”, ilin tümünde yetkili oldu. Hukuken ayrı bir adları yok. Uygulamada
bunlara “BüTünşehir Belediyesi” dedik. “İl-Belediyesi”
de diyebilirsiniz.
Toplam
81 ilin 30’unda il özel idareleri kaldırıldı.
Belediyeler
o kadar genişlediler ki, belediye olmaktan çıktılar. Öyle ya, belediye ‘şehir/kent’ büyükşehir de “metropolitan şehir/kent’ yönetimidir.
Oysa bu değişiklik belediyeciliği “şehir”den aldı, “alan yönetimi” ya da “bölgesel
yönetim” haline getirdi. Belediyelerin adı kaldı; özü ortadan kalktı.
*
Şimdi
gazetelerde küçük haberler var.
Ülkenin tüm illerinde bu modele
geçileceği yazılıyor.
Bu
doğruysa, olan şudur:
Büyükşehir
belediyesi modeli kullanılarak, Türkiye, merkezi il idaresinden yerel il
idaresine evrilecek. Bunun son adımı, merkezi il idaresinin, valilik sisteminin
ortadan kaldırılmasıdır; alan-bölge yönetiminin “yerel”lere terk edilmesidir; yani devletin eyaletleştirilmesidir.
*
Türkiye’nin
çıkarlarına köklü biçimde aykırı sinsi baskılara karşı duyarlı olmalı…
[Aydınlık, 1 Ekim 2017]
İlgili makale: Büyükşehir belediyeciliği bitmiştir
İlgili makale: BüTünşehircilik kaç sandalye kırar?
İlgili makale: Büyükşehir belediyeciliği bitmiştir
İlgili makale: BüTünşehircilik kaç sandalye kırar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder