Pazar günkü yazımda, 12 Eylül rejiminin “ülkeyi
sekiz bölge valiliğine ayıran bir kararname çıkarmayı bile başardığı”nı
yazdım. “Yok öyle şey” diyen de oldu,
“nedir bu” diye soran okuyucular da.
71
sayılı kararnamenin kısa öyküsü, sondan başlayarak şöyle yaşandı.
*
28
Temmuz 1984 günlü Resmi Gazete’de bir yasa yayımlandı. Başlığı “Bölge Valiliği Hakkında 71 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Reddine Dair Kanun”, yasa sayısı ise 3036 idi.
Kararname,
bölge valiliklerinin bir yıl içinde kurulmasını öngörüyordu. Bunu yapamadı.
Çünkü kendi ömrü yalnızca sekiz ay olmuştu. Kararnameyi kaldıran yasa çok
kısaydı. Diyordu ki, 4 Ekim 1983 günlü
Resmi Gazete’de yayımlanan Bölge Valiliği Hakkında düzenlemeyi tümden yürürlükten
kaldırıyoruz.
*
Bu
konuda TBMM’deki üç parti Turgut Özal’ın Anavatan
Partisi (ANAP), Necdet Calp’in Halkçı
Parti’si ve Turgut Sunalp’in Milliyetçi
Demokrasi Partisi (MDP) anlaşmışlardı. İçişleri Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu’nda, oybirliğiyle, kararnamenin ortadan kaldırılmasına karar
vermişlerdi.
*
TBMM
Genel Kurulu’nda HP adına konuşan Hüseyin
Aydemir, bölge valiliği kurmanın anayasaya; idare hukuku ilkelerine;
memleket gerçeklerine aykırı olduğunu söylüyordu. Anayasa devletin il esasına
göre kurulmasını emretmişti; dolayısıyla ayrıca bölge kademesi yaratılamazdı.
İdare hukuku ilkelerine aykırıydı; ihtiyaç yatırım – hizmet – güvenlikte eşgüdüm
ihtiyacıydı, bunun için yetki genişliği
ilkesi kullanacak bir kademe yaratmak zorunluluğu yoktu.
Diğer
iki parti grup adına konuşma almamıştı.
Kendi
adına Sivas Milletvekili Ahmet Turan
Soğancıoğlu, hem komisyon değerlendirmelerine hem de HP görüşüne
katılıyordu. Bu kararnamenin idare geleneklerimize aykırı olmanın yanısıra
kırtasiyeciliği de artıracağını söylüyor ve ekliyordu: “Bölge valiliği, bir nevi federatif sisteme esas teşkil eder, zemin
teşkil eder”.
Kendi
adına söz alıp konuşan ikinci ve son kişi, Ankara Milletvekili Kamil T. Coşkunoğlu idi. Diyordu ki “bölge valiliği bölücülüğü ihdas etmez,
bölücülüğü önler”. Ama ortak bir karara varılmıştı ki, Coşkunluğu bu
iddiasını çok uzatmayıp başka bir gerekçe ileri sürüyordu. Ona göre bu
kararname MGK’ya aitti ve Anayasa’nın geçici 15. Maddesi MGK kararlarının
anayasaya aykırılığı iddia edilemez diyordu. Tamam, kararname
kaldırılacaktı; ama bu kararın gerekçesi anayasaya aykırılık olamazdı; bunu
hatırlatıyordu.
*
71
Sayılı Kararname, ülkeyi 8 bölgeye ayırmış ve her birinde bir valilik kurmuştu.
Kurduğu
şey yönetim ilkesi bakımından “mahalli
idare” değil, “merkezi idare”
idi. Yani bölge valiliğinde, bölge halkının seçeceği bir bölge meclisi
olmayacak, bölge valisi seçilmiş kimse olmayacaktı. Valiyi de bölge idaresinin
memurlarını da merkezi idare atamayla görevlendirecekti. Bu devlet için idi. Yatırım
ve hizmetlerde verimlilik,
güvenlikte etkinlik!
Rasyonalite!
Ama
bu sınırları bir kez çizdikten ve kurumlarını yarattıktan sonra, işleyişini meclisli
ve seçimli valili bir bölge “mahalli” idaresine dönüştürmenin önündeki engel
ne!?... Muhtemelen böyle düşünüp “olmaz” diyenler de devlet için konuşuyorlardı. Onlar bu ‘rasyonalite’nin gerekçesini
geçersiz ilan etmişlerdi. Hareket noktaları ‘gerçeklik’ idi; gelenek ve
gelecek ekseninde yürüyorlardı.
Tarihsellik!
*
Devlet
ve yerel yönetim meselelerinde hep bu iki yaklaşım çarpıştı.
Bugün şansımız, gelenek
ve geleceğe, gerçekliğe odaklanmış tarihsel anlayıştaki isabete çok sayıda
örneğimiz olması.
[Aydınlık, 4 Ekim 2017]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder