Yakın
geçmişi adeta ışık hızıyla unutma eğilimine karşı ısrarla direnmekte büyük
yarar var.
Daha
düne kadar küreselleşmekten ve Avrupa
Birliği’ne tam üye olup adeta fırlayarak kalkınmaktan söz edenleri kastediyorum.
Küreselciliğin bir zorunluluk değil yalnızca bir siyaset olduğunu söylediğimizde “dinazorluk yapma!” diyen kibri…
Avrupa Birliği’nin umutsuz bir dava, bize çağrısının ise samimiyetten yoksun olduğunu söylediğimizde “medeniyet! uygarlık!” diyen tarihsiz bilinç sahiplerini…
Elbette, küreselciliği ‘sosyal küreselleşme’ye, Avrupa’yı da ‘Emeğin Avrupası’na dönüştürecekleri için desteklediklerini söyleyen çok-sol ideoloji sahiplerini de unutmamalı.
Küreselciliğin bir zorunluluk değil yalnızca bir siyaset olduğunu söylediğimizde “dinazorluk yapma!” diyen kibri…
Avrupa Birliği’nin umutsuz bir dava, bize çağrısının ise samimiyetten yoksun olduğunu söylediğimizde “medeniyet! uygarlık!” diyen tarihsiz bilinç sahiplerini…
Elbette, küreselciliği ‘sosyal küreselleşme’ye, Avrupa’yı da ‘Emeğin Avrupası’na dönüştürecekleri için desteklediklerini söyleyen çok-sol ideoloji sahiplerini de unutmamalı.
*
O
süre içinde Batıcılık ateşinde yananlar, Avrupa’nın ‘ben kimim’ sorusuyla darmadağın olduğunu görmediler; belki
görmezden geldiler.
2001’de
Türkiye’de İstanbul Başkonsolosluğu yapan ekonomist/ilahiyatçı Ingmar Karlsson, Bilgi Üniversitesi’nin
2004’te bastığı Bölgeler Avrupası
başlıklı kitabında yazıyordu:
Avrupa,
mavi zemine 12 sarı yıldızlı bayrağını, 1986’da, kendine marşı yaptığı
Beethoven’in 9. Senfonisi eşliğinde göndere çekmişti. Bayrak ve marş tamamdı, şimdi
tarih yazımını düzeltmek gerekirdi. Bir tarih kitabı yazılmasına karar verildi.
“Sonuç, Fransız tarihi profesörü Jean-Baptiste
Durosell’in kendi deyişiyle 5000 yıl öncesinden başlayarak geleceğin
haberlerine kadar uzanan bir dönemi kapsayan Europe – A History of its People adlı kitabı oldu. Kitabın vardığı
sonuç: Avrupa’yı bir kültürler mozayiği
olarak görmek yerine organik bir bütünlük olarak görmek için sağlam tarihi
temeller vardı ve bu nedenle birleşmiş bir Avrupa’yı inşa etmek mümkündü. .…
Bu Avrupa projesi Almanya, İngiltere ve Fransa’yı temel alıyordu. Bu nedenle
Avrupa’nın tarihi Yunanlılarla değil,
Keltlerle başlatılmıştı. Doğu Avrupa ise büyük ölçüde dışlanmıştı.”
Bırak
Slav halklarını, Eski Yunan’ın emaneti sayılan Yunanlıları bile dışlayan bu
zihniyetin, Alman tarih felsefecisi Herder’in
(1744-1803) deyişiyle “Avrupa’daki 300
yıldan uzun süren varlıklarına rağmen hala bu kıtaya yabancı olan Türkler”i
reddettiği ayan beyandır. Hem de öyle yalnızca Müslümanlığından ötürü değil. Biz Avrupalılar, kimiz? sorusunu 5000 yıllık tarih bakışıyla
araştırdıklarına göre, Türkler dendiğinde
hafızalarında İskitleri, Hunları, Moğolları… yani “barbarlığımızı”
canlandırmalarından ötürü…
*
Nasıl
oldu da, başlıca sözcüleri “çok sağlam
eğitim” almış olan küreselci ve Avrupacılar, AB için yürütülen bu yüksek tarih felsefesi tartışmalarından
hiçbir sonuç çıkaramadılar?
*
Bu
soruya verilen bir karşılığı biliyorum: Çünkü
bu dediğin AB’deki görüşlerden yalnızca biriydi; bununla mücadele eden başka
bir görüş vardı; biz onu sevdik!
O
görüş, yukarıda adını andığım Ingmar
Karlsson’un kitabında savunuluyor. AB’nin misyonu gelecekle ilgilidir;
geçmişle değil. Şimdi mesele, ulus-devletleri ve ulusalcılığı kırmak; buna
karşı bölgecilikleri ve etnikçiliği besleyelim. Yalnız Avrupa’da değil,
dünyanın dört bir yanında ulus-devletlerin
bölgelere bölünmesini ve kültürel özerklik tutkusunu fonlayalım.
Öyle
de yaptılar:
Bizdeki
NUTS’lar, istatistiki bölge ya da bölge kalkınma ajansları bu gayretlerin ürünü
oldu. Bölgesel farklılaşmayı teşvik,
etnik farklılaştırma destekleriyle
örüldü. İşin etnik, kültürel özerkleştirme kısmını Euromosaic adı verilen proje üstlendi. Bu çabaların ‘en iyi
uygulamalar’ listesinde örneğin, Letonya’da 20 kişinin konuştuğu Livon dilinin resmi dil olarak kabul
edilmesi var.
Bu
yaklaşım da elbette kendi ‘tarih felsefesi’nden yoksun değil; gnothi seouton –kendini bil felsefesini
bırakın falan demiyor. Diğerinden tek farkı, herkese kendi kökenini
yereli-bölgesi-etniği bakımından keşfetme daveti.
Söylemediği
şey ise, bu parça pinçik binlerce insan topluluğunu, hangi geniş çatı altında toplama niyetine sahip olduğu.
İpler
de işte tam burada koptu.
Bu
zihniyet, iktidardan ulus-devleti kovarken ‘büyük iktidar’ı kimler için
hazırlıyordu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder