Günümüzde siyaset, toplum ve devlet ağacının yaprakları ve dallarıyla değil, kökleriyle uğraşıyor. Ama böyle köktenci işler görürken, nasıl becerdiği hayrete şayandır, havadan sudan işlerle uğraşıyormuş gibi bir görüntü veriyor. Bir de, akılları ve fikirleri bulamaca çevirmeye yarayan pek eski bir teknik kullanıyor. Herkesçe iyi şeyler diye bilinen sözcüklerin içini başka anlamlarla dolduruyor. Eğer sözü duyup, anlamında boşalt-doldur işlemi yapıldığını fark etmezseniz “ne güzel işte” diyorsunuz; “bu desteklenir!”
Aşağıdakiler, güncel kök-siyasete böyle yön veren birkaç temel söz ve yeni-anayasa baskını yapmaya çalışan etnikçi-mezhepçi siyasetlerin sözlerin içine tıkıştırdıkları anlamlar.
*
Sivil anayasa: Sivil sözünü günlük anlamı itibariyle düşünenler için “askeri olmayan anayasa”. İdeolojik olarak doldurulan anlamıyla ise kimine göre dini değerlere dayalı anayasa, kimine göre etnik kimliklere statü veren anayasa. Toplamı bakımından söylersek, Atatürk Cumhuriyeti’ni tasfiye etmeyi amaçlayan bir anayasa.
Anayasal vatandaşlık: Vatandaşlığın tarihsel-toplumsal değerlere göre (Türk vatandaşlığı) değil, ülkenin toprağına (Türkiye vatandaşlığı) ya da ülkenin devletine (TC vatandaşlığı) göre tanımlanmasını öngören anlayış. Böylece sosyal-kültürel topluluklara, yani etnisite-din-mezheplere yönetme yetkisi verilmesini mümkün kılan politika.
Eşit vatandaşlık: Bireyler arasında değil, etnik topluluklar arasında eşitlik sağlanması. Etnik kimliklere statü verilmesi, bunların anadillerin resmi dil haline getirilmesi, kamu hizmetlerinde çok-dillilik, vb. sayesinde kurulacağı ileri sürülen topluluklar arasında eşitlik isteği.
Etnik olmayan vatandaşlık (demokratik vatandaşlık): Vatandaşlığın Türk vatandaşlığı olarak tanımlanmasına karşı olmak. Ya hiçbir ad verilmemesi, ya TC vatandaşı ya da Türkiye vatandaşı olarak adlandırılması isteği.
Demokratik ulus tanımı: Ulusun Türk Milleti olarak tanımlanmaması. Ya hiçbir ad verilmemesi ya da Türkiye ahalisi denmekle yetinilmesi.
Çoğulculuk: Etnik topluluklara hukuki-siyasi statü vermek ve ülke siyasetini bu ara kademeye dayandırmak. Hem idarede hem siyasette, bireylerin vatandaşlıktan gelen bireysel yeterlilikleri yerine, öncelikle “kendi kimlikleri” torbasında değerlendirilmesi.
Özgürlükçülük: Dinsel-mezhebi topluluklara hukuki-siyasi statü vermek ve cemaat yönetimini kendi örgütlerine terk etmek. Devletin, dinsel örgüt ve yapılar üzerinde denetim yetkisinin sınırlandırılması ya da ortadan kaldırılması.
Ortak vatan: Türkiye’yi Türkiye ve Kürdistan olarak iki parçalı bir devlet haline getirmek.
Demokratik cumhuriyet: Çok-milliyetli (etnikli) ve çok-mezhepli bir topluluklar topluluğu ile toprakta çok-ortaklı devlet örgütlenmesi olan yapı.
Demokratik siyaset: Etnik toplulukların siyaset yapma yetkisi elde etmelerine olanak veren siyaset.
Tek millet: Türkiye sınırları içinde yaşayan ahalinin tek ümmet olarak kabul edilmesi, Türklüğün reddi.
*
Yeni-anayasacıların kullandıkları çoğu sözcük, bizlerin de beğendiği, sevdiği, ilke oluştururken kullandığımız sözcükler. Karşımızdaki kuvvetlerin yaptıkları şey, bu sözcükleri esir almak. Bu durumda ne yapmalıyız? İçlerine boşalt-doldur yaptıkları bu sözcüklerden vaz mı geçeceğiz?
Sorun, esir alınan tüm sözcüklerden topyekün vazgeçmekle halledilemeyeceğine göre, kapsamlı bir fikir mücadelesi vereceğiz. Başlangıç noktamız ise, bildiğimiz bir sözcük, terimi kavram kullanıldığında, “gerçekte ne kastediliyor?” diye sormak.
Yeni-anayasaya geçit yok!
(BAG, Aydınlık, 27 Nisan 2016)