22 Nisan 2016 Cuma

YENİ-ANAYASANIN KAYNAĞINI BİLE BİLE….


Zaman ve Taraf gazetelerinde yazılar yazmış emekli bir askeri hakim Ümit Kardaş, daha Aralık 2010’da Zaman gazetesinde bir yazı kaleme almış. Yazısının başlığı “süreç odaklı demokratik anayasacılık”.

İlginç bir yazı.

*

Diyor ki, “dünya, anayasacılıkta 8. dalgayı yaşıyor.”

Yazıda belirtmiyor ama, bu “dalga sınıflandırması”, 1995 tarihli bir makalede John Elster adlı bir Amerikan akademisyen tarafından, medeniyetler çatışması fikriyle ünlenen Huntington’dan esinlenmeyle yapılmış bir sınıflandırma.

Bu yazar dünya tarihinde anayasacılıkta 7 dalga olduğunu söylemiş. Birinci dalga 1780-1791’de ABD, Polonya, Fransa’da. İkinci dalga 1848’de Avrupa’da, üçüncü dalga birinci dünya savaşı sonrasında genelde ve dördüncü dalga ikinci dünya savaşı sonrasında Japonya, Almanya, İtalya’da yaşanmış. Beşinci dalga aynı dönemde Hindistan, Pakistan, Afrika’daki eski sömürgelerde; altıncı dalga 1970’li yıllarda Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi güney Avrupa ülkelerinde; yedincisi ise 1989 Berlin Duvarı’nın çökmesiyle eski sosyalist ülkeler ile ikinci kez Afrika ülkelerinde.

Sınıflandırma dikkat çekici. Dalgaların ezici çoğunluğu, yeni-anayasalanma ataklarının iç-nedenlerden çok, dünya düzeninde yaşanan kırılmalara bağlı olduğunu düşündürüyor.

2008 yılında Denny Indrayana adlı başka bir yazar, Endonezya üzerine yazdığı kitabında, bunlara 8. Dalga’nın da olduğunu eklemiş. Ona göre sonuncu dalga, ikibinli yıllarda Afrika, Asya, Latin Amerika’da ortaya çıkmış.

*

Ümit Kardaş yine kaynak belirtmeden diyor ki: “8. dalga anayasacılık, Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinde iç savaş koşullarından çıkmayı ve toplumsal barışı amaçlayan anayasa yapma süreçlerinde yaşandı.”

Yazdığına göre 8. Dalga anayasacılık şöyle bir şey:
“Bu anayasalar, toplum içindeki farklı kesimlerin barış içinde özgürlüklerden eşit olarak yararlanabilmelerinin ilkelerini müzakere süreciyle toplumsal mutabakat sonucu belirledikleri metinler oldular.”
Küçük paragrafta ne çok anlam var! Anayasa yurttaşların değil, "farklı kesimlerin" olacak. Bunlar anayasayı barış içinde müzakere edecek (demek ki terör sorunu varsa önce 'çözüm süreci"yle bu duruma bir es verilecek); anayasa müzakere edilecek. Böylece "toplumsal mutabakat" sağlanacak...

Ve yazar, bu tür anayasalar yapmış ülkelere örnek olarak “Güney Afrika, Tayland, Brezilya, Nikaragua, Ruanda, Eritre, Uganda gösterilebilir” diyor.

*

Yazar, bu dalgadaki anayasaların neden ortaya çıktığı üzerinde durma gereği duymuyor. Hızla amacını yerine getiriyor ve bunların nasıl başarılı olduğunu hap haline getirip, bize daha 2010 yılında büyük bir hizmette bulunuyor:
“1. Süreç "açık", "dürüst" ve "zamana yayılmış" olmalıdır. 2. Süreçte toplumsal dışlama olmamalıdır. 3. Toplumsal katmanlarla siyasi ve toplumsal aktörler arasındaki iletişim açık olmalıdır. 4. Müzakere süreci gerçek temsilci ve gruplara ve doğrudan bireylere ulaşarak gerçekleştirilmelidir. 5. Müzakere, genel ilkeler çerçevesinde yapılmalıdır. 6. Yerel ve bölgesel müzakere düzlemleri oluşturulmalıdır. 7. Kadınlar ağı oluşturarak sürece kadınların etkin bir şekilde katılımları sağlanmalıdır.”
Kardaş, yazısında Türkiye'den ve Türkiye'deki "yeni-anayasa"dan hiç söz etmiyor. Ama sözlerinin tümü, "yeni-anayasa"cılara küreselci merkezlerden derledikleriyle akıl hocalığı yapmaktan ibaret.

*

Kardaş’ın bu fikirlerine, 2003 yılında yazılmış bir “özel rapor”da rastlayınca, çok önem vermemiz gerektiğini düşündüm. Rapor, 2012 yılında Suriye için "yeni-anayasa" yazmaya çatı kurmuş olan ABD Barış Enstitüsü (United States Institute of Peace) adlı bir kuruluşun, Temmuz 2003 tarih ve 107 numaralı, Demokratik Anayasa Yapımı (Democratic Constitution Making) başlıklı “özel rapor”u.

Çalıntı yapmış demek istediğim sanılmasın. Bilgiler ve zihniyet, ideolojik-politik kamp aynı demek istiyorum.

Ve aynı zamanda, bizdeki yeni-anayasacıların nasıl bir çalışma hattı kurma gayretinde olduklarını, bu cenahın ağababalarından öğrenelim diyorum.

*

Ve asıl olarak şunu söylüyorum:

Ülkemizde yeni-anayasa çığırtkanlığı yapanlar, bu işin ülkemizin ihtiyaçlarıyla değil, küreselcilik denen “yeni dünya düzeni”nin ihtiyaçlarıyla ilgili bir iş olduğunu bile bile konuşup yazıyorlar. Türkiye’ye Güney Afrika gibi “beyaz ırkçılığı”nın anavatanı gibi ülkeleri örnek gösterme densizliğinde bulunabiliyorlar.

Yeni-anayasacıların beslendikleri kaynaklar, bunlara geçit vermemek için safları sıklaştırmamıza yeterli neden.

Yeni-Anayasaya Geçit Yok!


(BAG, YeniAdana 18 Nisan, Aydınlık 20 Nisan 2016)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder