İngiltere halkoylaması yaptı, AB’den çıkmaya karar verdi.
Çeşitli ülkeler ivedilikle durum değerlendirmesi yaptılar ve görüşlerini hem kendi ülkelerinin hem de dünyanın kamuoyuyla paylaştılar. Dikkat çekici olan şey, her ciddi devletin değerlendirmesinin kendi ülkeleri bakımından yapılmasıydı. Bu karar kendi ülkelerini nasıl etkileyebilir? Bu soruyu sormuşlardı ve ulaştıkları sonuca göre durumu ‘iyi’ ya da ‘kötü’ diye değerlendirmişlerdi. Hiçbiri “İngiltere için iyi/kötü oldu” ya da “AB için iyi/kötü oldu” gibi, tribünde oturmuş izleyici tadında tepkiler vermediler.
Bizim ülkemizdeki siyasal iktidar ve muhalefet yetkilileri ise tam tribün yerleşikleri gibi davrandılar. Durumu “İngiltere” ya da “AB açısından” değerlendirdiler. Bu, içinde bulunduğumuz vahim durumun göstergesi ve hatta kanıtı sayılmalı. “Bağımsız Türkiye” özlemimizin nasıl teslimiyetçi bir zihin yapısı tarafından tutsak edildiğini, bu duruşlara bakarak anlayabiliriz.
*
TÜSİAD’ın açıklaması akıllara zarar oldu: ‘Türkiye AB üyeliği ısrarını sürdürmelidir.’ Bunu gerçekten anlamıyorum, siz anlıyor musunuz? Bu kesimin, ne olduğunu kendilerinin bildiği, ama halka efsunlu dile getirişlerle anlattıkları ‘reformların sürmesi hedefi’nin AB sopasıyla olabileceğini düşündüğünü çok duymuştuk. Aynı şekilde “Türkiye’nin demokratikleştirilmesi için AB çıpası”nı vazgeçilmez saydıklarını da söylemişlerdi. Aslında AB üyeliğinin olmayacağını onlar da biliyordu; ama “reformlar ve demokratikleşme” dedikleri o acayip şeyleri yapabilmek için sırtlarını böyle bir yere dayamayı zorunlu görüyorlardı. Buna öyle bel bağlamışlar ki, şimdi ‘yok bir şey yok, siz aldırmayın’ diyerek son saygınlık kırıntılarını da ortadan kaldırdılar. Ülkemizin sanayici ve işadamları dünyasının üç maymun oyunu, ülkemiz için gerçekten çok ama çok can sıkıcı.
*
İşçi ve memur sendikalarının açıklaması… diyeceğim ama, herhangi bir açıklamaya rastlamadım. Elbette herhangi bir değerlendirme yapılmamış olması, kendi başına anlamlı. İşçi dünyası bu işlerle ilgili değil. Büyük bölümü iktidardaki etnikçi siyaset ile din istismarı siyasetinin yedeği oldular. Bundan uzak durayım diyenler ise varlık – yoklu kavgası içindeler.
*
Bretix, “Britanya kaçar” kararı, 1980’li yıllarda uygulamaya sokulan “küreselleşme politikası”nın çöküşüne ilişkin son duvar ilanıdır. Transnasyonel denen, ulusötesi dev şirketlerin dünya yönetimi oyunu, hem ulusal devletleri hem de ülkelerin halklarını bezdirdi. Gelişmiş dünyanın ülkelerinde ulusötesi şirket – ulusal devlet – emekçi kitleler arasında yeni bir çarpışma devri açıldı.
Bu, kendi başına, Türkiye için iyi bir durumdur.
Yüz yıldan bu yana tekellerle işbirliği yapan emperyalist devlet merkezleri arasında artık kavga var. Küreselleşme çöktü. Bunu büyük bölgesel birliklerle kurtarma çabaları sonuca varmadı. “Yeni dünya düzeni” bundan sonra biçimlenecek.
Bizim “yeni bir dünya kurulur, Türkiye onun içinde yerini alır” sözündeki pasif, sürüklenen zihniyetten arınmamız gerekir.
Türkiye, nasıl bir yeni dünya düzeni istiyorsa, o doğrultuda müttefiklerini şimdiden belirlemeye odaklanmalı; kurulan yeni dünyadaki yerini kendisi belirlemek üzere harekete geçmelidir. Bu, ancak, kendini gelişmelerin rüzgarına salma zihniyetinden kurtulmakla başarılabilir.
Dünyada rüzgar döndü.
Sen de elindeki o yeni-anayasayı bırak!
*
Bizim “yeni bir dünya kurulur, Türkiye onun içinde yerini alır” sözündeki pasif, sürüklenen zihniyetten arınmamız gerekir.
Türkiye, nasıl bir yeni dünya düzeni istiyorsa, o doğrultuda müttefiklerini şimdiden belirlemeye odaklanmalı; kurulan yeni dünyadaki yerini kendisi belirlemek üzere harekete geçmelidir. Bu, ancak, kendini gelişmelerin rüzgarına salma zihniyetinden kurtulmakla başarılabilir.
Dünyada rüzgar döndü.
Sen de elindeki o yeni-anayasayı bırak!
(BAG, Yeni Adana, 27 Haziran 2016)