Cumhurbaşkanı Erdoğan
son günlerde Misakı Milli gereğince Kuzey
Irak ve Suriye’deki haklarımızdan söz ediyor. Önceki bakanlardan Sadi Somuncuoğlu “peki, haklarımızı nasıl alacağız?” diye basit bir soru sormuş.
Somuncuoğlu, Milli
Düşünce Merkezi adlı sitede yayımlanan ABD’nin
Türkiye’yi Büyütme Aşkı başlıklı yazısında, hakların “herhalde tek dostumuz Barzani ile ‘federasyon’ dedikleri ortaklık
devleti kurarak!” alınacağı hesabının yapıldığını söylüyor. Böyle bir
hesabın varacağı sonucu soruyor: “Yani
devletimize Barzani’yi ortak edince oralar bizim mi olacak?”
Soruya
verdiği yanıt açık, “hayır” diyor ve
bunun tam aksine iki sonuç doğacağını söylüyor. “Aksine, PKK ile anlaşmalı bölgeler Barzani’ye bağlanmayacak mı? Bu
durumda Türk Milletinin egemenliği ortadan kalkmayacak mı?”
*
Somuncuoğlu’nun
yazısı, Türkiye’de “Türklük” ve Türk Milletinin egemenlik hakkı üzerine
yönelmiş saldırıların, bugün -30 Ekim- Aydınlık Gazetesindeki yazımda dile
getirdiğim üzere, yalnızca iki koldan ibaret olmadığını hatırlatmış oluyor. Bu
saldırıların bir de “Amerikan planı kolu”
olduğunu gösteriyor.
Amerikan
planı ta 1960’lı yıllara kadar gidiyor. Somuncuoğlu’nun 12 Mart dönemi başbakan
yardımcısı Sadi Koçaş’ın Hatıralar
adlı kitabından yaptığı alıntı çarpıcı: Amerikalılar “Irak-İran ve Türkiye kürtlerini federe bir cumhuriyet haline
getirelim. Bunu Türkiye’ye bağlayalım. Hem de büyük toprak kazanmış olursunuz’
diyorlardı. Acemi Başbakan [Demirel],
bilmiyorum bu teklifin cazibesinden mi,
yoksa itiraz edemediği için mi, konu üzerinde bir hayli durmuş, durmakla
da kalmamış, Genelkurmay tarafından hükümete verilen bir brifingde bu cazip(?)
teklifi ortaya atmıştır. Gösterilen çok şiddetli reaksiyon üzerine gerçeği
görmüş ve ancak ondan sonra bu teklifi reddedebilmiştir.”
Ardından
Özal’ın girişimleri, 1991’de Çekiç Güç, 1993’te Barzani bölgesi, 2003’te
Irak’ın işgali ve 2005 Irak Anayasasıyla bölgenin devletleştirilmesi… Şimdi de Lozan
ve Misakı Milli tartışmalarının gölgesi…
*
Geçmiş
yıllarda birileri demişti: Türkiye ya
küçülecek ya büyüyecek. Büyümeden kasıt, Barzani devletçiğini katmak ya da
katacaklara evet demekten ibaretti.
O
zaman yine birileri yanıt vermiş, bu
formülün gerçeği başka, demişlerdi. Siz diyorsunuz ki, Türkiye ya küçülecek ya da büyüyerek küçülecek!
Somuncuoğlu
da buna işaret ediyor. Atlantik’ten taşıma bu akıl Türkiye’yi genişletmeyecek,
tersine “PKK ile anlaşmalı bölgeleri
Barzani’ye bağlayacak”; ve bu arada Türk Milleti de egemenlik tahtından
edilmiş olacak.
Dimyata
pirince giderken evdeki bulgurdan olmak, bu olsa gerek.
*
Somuncuoğlu’nun
dikkat çektiği Amerikan “misak-ı millî” tutkusu, neredeyse yarım yüzyıllık bir
tasarım. Şimdi geriye doğru bakınca bedelinin Arap Ulusunun kabilelere ve mezheplere bölünmesi, yalnızca
egemenliklerinin değil egemenlik haklarıyla birlikte kendilerinin de yok
edilmesi olduğunu görmemek ne mümkün!
*
Görünüyor
ki, Türkiye’de Türk Milleti’nin egemenlik hakkını anayasadan silip süpürmek
isteyen ümmetçi ve çokmilletçi saldırı
kolları yalnızca ‘ideolojik ideal çemberleri’ değiller.
Bu kollar, uygulama arenasında, doğrudan doğruya dünya sistemine ve emperyalist
siyasete bağlanıyorlar. Bilerek ya da bilmeden.
Ama
bir de, ümmetçi ya da çokmilletçi olmayıp fena halde fetihçi olanlar var. Kendi
adıma, bunların böyle bir çöküşe hangi güdüyle ‘olur’ verdiklerini çok merak etmekteyim.
Buralardan
onbin kilometre uzaklardaki bu dünya jandarmasının gölgesinde fetihçilik oyunu
oynanması akıl işi değil. Türkiye’ye Şam,
Bağdat, Tahran’dan başka ortak aramak, bölgemize hayır getirmediği gibi
bize hiç getirmez.
[BAG, Aydınlık, 30 Ekim 2016]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder