Birgül AYMAN GÜLER
İzmir Milletvekili
Bugün, 16 Haziran 2013 Pazar günü, ülkenin başbakanlık koltuğunda oturan kişi, siyasal seçim takvim süreci içinde olunmamasına karşın partilileriyle miting yaptı. Mitingin ‘yerel seçimleri başlatmak’ için düzenlediğini ilan etse de, konuşmasından anlaşılıyor ki bu girişim, ‘Hükümet İstifa’ taleplerine karşı muhaliflere gözdağı verme ve saldırmaya hazırlık amaçlıdır.
Hükümet gözüyle olay…
AKP Genel Başkanı, Gezi Olayı’nı çevresel ya da demokratik gösteriler değil “azınlığın çoğunluğa yeniden hükmetme girişimi” olarak algılamaktadır.
Başka bir deyişle AKP Genel Başkanı kendisine yöneltilen “istifa et” çağrısını, görev süresi belli bir hükümete yönlendirilmiş çağrılar kapsamında görmemektedir. Bu çağrıyı, hesaplaşma için meydan okuma olarak algılamaktadır.
Bu zihniyet nedeniyle muhalifler başbakanlık yapan AKP Genel Başkanı’na göre “milli irade hırsızları”, “çeteler” ve “teröristler” olarak kodlanmış durumdadır. Böyle bir zihniyetin ‘diyalog’, ‘uzlaşma’ yollarına açık olmasını düşünmek pek zordur. Dolayısıyla Kazlıçeşme Mitingi konuşması incelendiğinde aşağıdaki sonuçların çıkması ‘normal’dir.
Yuhalatılanlar..
SayınErdoğan başbakan değil AKP Genel Başkanı olarak konuşurken, partililerine 3 kesimi yuhalatmıştır:
Aklındaki harita ‘her türlü muhalefeti ezmek’tir. Bu çerçevede kitlesine “öyle haykıracaksınız ki bizlere cesaret onlaraysa tir tir titreyecekleri bir korku vereceksiniz” derken, hükümetinin de şu ‘önlemleri’ alacağını ilan etmiştir:
Bu önlemler için gerek duyulan meşruiyet, hükümetin ‘milli irade’ olarak adlandırılmasıyla üretilmeye çalışılmaktadır. Ama bu yetersiz görülmüş, on yıllık inanç istismarı yine devreye girmiştir.
İnançların istismarı…
SayınErdoğan, temsil ettiği zihniyetin yıllardır başvurduğu dini istismara yine başvurmuştur. Ezanın CHP tarafından “iç karartıcı kulak tırmalayıcı” Türkçe okunması uygulamasına 1950’de son verildiğini söyleyerek partililerini “Ya Allah Bismillah Allahü Ekber” sloganıyla bir kez daha dinsel inanç üzerinden düşmanlık hisleriyle donatmıştır.
CHP iktidarlarında “camilerin ahır yapıldığı” yalanını yine dile getirmiştir. Oysa, CHP Milletvekili İhsan Özkes kendisine bir soru önergesi vererek, bu konuya ilişkin resmi yazışmaların neler olduğunu sormuş, kendisi böyle bir emir ya da yazışma olmadığı bilgisini vermiş bulunmaktadır.
Hükümet gözüyle olay…
AKP Genel Başkanı, Gezi Olayı’nı çevresel ya da demokratik gösteriler değil “azınlığın çoğunluğa yeniden hükmetme girişimi” olarak algılamaktadır.
Başka bir deyişle AKP Genel Başkanı kendisine yöneltilen “istifa et” çağrısını, görev süresi belli bir hükümete yönlendirilmiş çağrılar kapsamında görmemektedir. Bu çağrıyı, hesaplaşma için meydan okuma olarak algılamaktadır.
Bu zihniyet nedeniyle muhalifler başbakanlık yapan AKP Genel Başkanı’na göre “milli irade hırsızları”, “çeteler” ve “teröristler” olarak kodlanmış durumdadır. Böyle bir zihniyetin ‘diyalog’, ‘uzlaşma’ yollarına açık olmasını düşünmek pek zordur. Dolayısıyla Kazlıçeşme Mitingi konuşması incelendiğinde aşağıdaki sonuçların çıkması ‘normal’dir.
Yuhalatılanlar..
SayınErdoğan başbakan değil AKP Genel Başkanı olarak konuşurken, partililerine 3 kesimi yuhalatmıştır:
1. CHP kurumsal yapısını, genel başkanını ve milletvekillerini,İzleyeceği harita..
2. Muhalifleri –tencere tava çalanları; sokak gösterileri yapanları,
3. Sanatçıları.
Aklındaki harita ‘her türlü muhalefeti ezmek’tir. Bu çerçevede kitlesine “öyle haykıracaksınız ki bizlere cesaret onlaraysa tir tir titreyecekleri bir korku vereceksiniz” derken, hükümetinin de şu ‘önlemleri’ alacağını ilan etmiştir:
1. Polisin biber gazı kullanması ve gösterileri şiddetle bastırması,
2. Gösterilerde (a) önde yer alanlar ve (b) göstericilere kumanya-otel gibi destek verenlerin soruşturulması ve cezalandırılması,
3. Liselerde okul müdürleriyle öğretmenlerin soruşturulup cezalandırılmaları,
4. Sosyal medyada kimin ne rol üstlendiğinin belirlenmesi ve bunların cezalandırılması,
5. Kocaeli’nde SEKA fabrikasının kapatılarak yerine park yapılmasına övgünün gösterdiği gibi, üretmeye değil üretimi tasfiyeye dönük rant politikalarının içselleştirilmiş olması.
Bu önlemler için gerek duyulan meşruiyet, hükümetin ‘milli irade’ olarak adlandırılmasıyla üretilmeye çalışılmaktadır. Ama bu yetersiz görülmüş, on yıllık inanç istismarı yine devreye girmiştir.
İnançların istismarı…
SayınErdoğan, temsil ettiği zihniyetin yıllardır başvurduğu dini istismara yine başvurmuştur. Ezanın CHP tarafından “iç karartıcı kulak tırmalayıcı” Türkçe okunması uygulamasına 1950’de son verildiğini söyleyerek partililerini “Ya Allah Bismillah Allahü Ekber” sloganıyla bir kez daha dinsel inanç üzerinden düşmanlık hisleriyle donatmıştır.
CHP iktidarlarında “camilerin ahır yapıldığı” yalanını yine dile getirmiştir. Oysa, CHP Milletvekili İhsan Özkes kendisine bir soru önergesi vererek, bu konuya ilişkin resmi yazışmaların neler olduğunu sormuş, kendisi böyle bir emir ya da yazışma olmadığı bilgisini vermiş bulunmaktadır.
Benzer bir tavır da şimdi sergilenmiştir. Gezi Olayları’nda Dolmabahçe Camii’nde yaralılara yardım seferberliğini, “camide ayakkabıyla dolaşmak ve içki içmek” diye yaftalamayı sürdürerek partililerini kışkırtmıştır.
Olaylar sırasında başörtülü kadınlara saldırıldığı gibi gerçek dışı olayları öne çıkararak türban politikasını bir kez daha düşmanca hisleri harekete geçirmek üzere kullanmıştır.
Alandaki tuhaflıklar..
Taklit aslını yükseltir denir. Kazlıçeşme’de denize sıralanan motorlar, gören herkese Cumhuriyet Mitingleri’nin İzmir’ini hatırlattı. Ama İzmir’in denizi devlet – hükümet emriyle dolmadığı için doğal, özgün, kımıl kımıldı. Kazlıçeşme’de ise sıra – düzen – mesai – ücreti ödenmişlik ruhu denizi bile hareketsiz kılmış gibiydi.
SayınErdoğan, partililerine “elinizdeki bayrakları balkonunuza asın” talimatı verdi; ama “resmi standarda uygun olan Türk bayraklarını” diye de uyardı. Şu demek: Üzerine kalpaklı Mustafa Kemal Atatürk’ün işlendiği bayrakları değil, sakın ha!
Dikkat çeken bir nokta daha vardır. Muhalif sokak toplantılarında bir Türk Bayrağı bir de Mustafa Kemal portreleri bulunuyor. Kazlıçeşme’de ise bayrakların yanındaki portre, kürsüde konuşan kişinin fotoğrafları ve resimleriydi… ‘Bana diktatör diyorlar’ diye sızlanan kişinin eşgali tüm alanı ve sahneyi kaplamışken, alandaki fotoğraflar görüntüsü sözlerin içini bir anda boşalttı.
Olaylar sırasında başörtülü kadınlara saldırıldığı gibi gerçek dışı olayları öne çıkararak türban politikasını bir kez daha düşmanca hisleri harekete geçirmek üzere kullanmıştır.
Alandaki tuhaflıklar..
Taklit aslını yükseltir denir. Kazlıçeşme’de denize sıralanan motorlar, gören herkese Cumhuriyet Mitingleri’nin İzmir’ini hatırlattı. Ama İzmir’in denizi devlet – hükümet emriyle dolmadığı için doğal, özgün, kımıl kımıldı. Kazlıçeşme’de ise sıra – düzen – mesai – ücreti ödenmişlik ruhu denizi bile hareketsiz kılmış gibiydi.
SayınErdoğan, partililerine “elinizdeki bayrakları balkonunuza asın” talimatı verdi; ama “resmi standarda uygun olan Türk bayraklarını” diye de uyardı. Şu demek: Üzerine kalpaklı Mustafa Kemal Atatürk’ün işlendiği bayrakları değil, sakın ha!
Dikkat çeken bir nokta daha vardır. Muhalif sokak toplantılarında bir Türk Bayrağı bir de Mustafa Kemal portreleri bulunuyor. Kazlıçeşme’de ise bayrakların yanındaki portre, kürsüde konuşan kişinin fotoğrafları ve resimleriydi… ‘Bana diktatör diyorlar’ diye sızlanan kişinin eşgali tüm alanı ve sahneyi kaplamışken, alandaki fotoğraflar görüntüsü sözlerin içini bir anda boşalttı.
Milli irade ben'im...
SayınErdoğan'ın olayların başlangıcında ve Afrika gezisi dönüşünde yüksek sesle suçladığı "faiz lobisi" konusu bir cümle içinde geçiştirilirken, PKK-AKP anlaşması olarak 'çözüm süreci' de yalnızca bir cümleyle yer bulmuş konulardan biri olmuştur. Başka zamanlarda olduğu gibi yine "millet... millet... " seslendirmesi bolca yer alan konuşmada milletin adı bir kez bile geçmemiştir. 'Yeni Anayasa' konusu da konuşmada hiç ağıza alınmayan konulardan biri olarak örtülmüştür.
Konuşmanın "bu olaylar neden oluyor ben size söyleyeyim, çok dikkatle dinleyin" çağrısıyla başlayan bölümünde, aşağıdaki 10 maddeden söz eden Genel Başkan, "mesele millet! mesele Türkiye! birliğimiz bütünlüğümüz! Türkiye'nin gelişmesi! Bu olaylar bir istikrarsızlaştırma projesi" demektedir.
İşte kendisine göre kıskanılan işler:
İşte kendisine göre kıskanılan işler:
1. İstanbul'un 3. havalimanını YİD ile 25 yıllığına 46 milyar dolara sattık.
2. Nükleer santral yapacağız; yapım işini 22 milyar dolara Japon-Fransız ortaklığına sattık.
3. İstanbul'un 3. köprüsünü 22,5 milyar dolara ihale ettik.
4. İstanbul Borsası 11.000'den 93.000'e çıktı.
5. Merkez Bankası rezervi 22,5 milyar dolardan 135 milyara çıktı.
6. Devlet tahvil satışında %63'ten borçlanıyordu, bu faiz % 4,61 oldu. On yılda 642 milyar dolar kazandık; bununla yol, okul, hastane, adalet sarayı, emniyet binaları yaptık. Faiz lobisi çıldırdı.
7. Dört kredi derecelendirme kurumu notumuzu artırdı.
8. IMF'ye 23,5 milyar dolar borç vardı; hepsini ödedik.
9. Enflasyon, sanayi, dış ticarette rekorlar kırdık.
10. Çözüm süreci başlattık; terör duraksadı, akil insanlar dolaştı, bölge halkı yaylalara çıkabiliyor artık.
Bu durumda SayınErdoğan'ın, kendisine yönelik her türlü eleştiri ve muhalefeti kendisiyle değil "Türkiye'nin bekası"yla ilişkili saydığı sonucuna ulaşabiliriz. 12 Eylül döneminden çok iyi bildiğimiz pek tehlikeli bir savunma!
Sonuç..
Sonuç..
Hükümet TBMM'ni değil bizzat kendisini "milli irade" olarak görmektedir; o halde ona muhalefet etmek "gayrı milli iradelerin öznesi" olmak demektir. Hükümete muhalefet ve "hükümet istifa" talebi, "Türkiye'nin ve millet"in selametine düşman olmak anlamına gelir; o halde bu kesimlerin durumlarına uygun biçimde cezalandırılmaları meşrudur.
2013 Haziran’ından itibaren hükümet, alışılagelmiş hükümetler sistemine ait bir yapı değildir.
Yürüttüğü ‘hesaplaşma’ sürecinde, üzerindeki burjuva demokrasisi pelerinini sıyırıp atmıştır.
Karşımızdaki güç, kendini bağımsız, ulusal ve laik Cumhuriyet rejimini tasfiye etmekle görevli sayan karşı-devrimci gericiliğin diktatörlüğüdür.