Ülkemize ve halkımıza büyük geçmiş olsun. 15 Temmuz 2016
günü, uzun yıllardır sinsice yürütülen bir istila
harekatının açıkça işgale dönüşme atağı püskürtüldü. Başta Türk Silahlı
Kuvvetleri ve diğer güvenlik kurumları olmak üzere, direnme yolunu seçen
Cumhurbaşkanı ve Başbakanla halkın bizzat kendisi tarafından…
*
AKP’nin geçmiş 14 yılının ve ihvani bir rejim kurma isteklerinin hesabı bir yana, bu partice güdülen
Türksüz yeni-anayasacılık çizgisine karşı
hiçbir zaman vazgeçmeyeceğimiz direnişimiz elbette sürecek. Şimdi, bugün, AKP
ile aynı taraftayız. Dışarıdan ayarlanmış cemaatçi işgal saldırısına karşı
Türkiye savunmasındayız.
*
TBMM dahil, ulusal varlığımızın başlıca kurumlarına ve insanlarımıza
yöneltilmiş öldürücü vuruşlar, yaşadığımız şeyin bir “askeri darbe girişimi”nden daha fazla bir şey olduğunu gösteriyor.
Daha fazla bir şey! Bu, Irak işgalinde, Suriye’de kışkırtılan içsavaşta, Libya’da
tanık olduğumuz acımasız parçalama süreçlerindeki gibi bir şey. Küreselciliğin,
içinde bulunduğumuz bölgeye yeniden biçim verme amacı için yürüttüğü kanlı
saldırganlığın bir parçası.
*
Böyle bir saldırıya karşı olağanüstü hal ilanının
tartışmasız biçimde gerekli olduğu düşüncesindeyim. HDP’nin bu ihtiyaca karşı “eski uygulamaların kötü hatıraları”
diyerek anlamsız bir gerekçeyle karşı çıkmasını not etmeliyiz. CHP’nin ise buna
karşı “saldırı meclise, yetkiler
mecliste dursun” gibi hem teşhisi yanlış hem de önlemi boşluğa atan tavrının
anlamı üzerinde durmalıyız. İşgalci saldırganlığın zaptırapt altına alınmasını engellemeye
dönük bu tavır, “darbelere karşı olmak” sözünü boş bir nakarata dönüştürdü.
*
Olağanüstü hale onay vermek, vatandaşlık görevimizdir. Aynı
zamanda bunun kararlarını ve uygulamalarını yakından izlemek, denetlemek,
anayasal ve yasal çerçeve içinde, hukuk devleti ilkelerine uygun biçimde
yürütülmesini sağlamak, yetki aşımına ve kötü amaçlı kullanımlara karşı gerekli
uyarılarla müdahalelerde bulunmak da vatandaşlık görevimizdir.
*
Cemaatçi yapılanmanın, çöreklendiği her kurumdan sökülüp
atılması gerekiyor. Buna “mağdur” deyip kol-kanat gerenlerin, elbette
içlerindeki fiilen cemaatçi olanlar hariç, akıllarını başlarına toplamaları ve
bu unsurları hızla tasfiye etmeleri gerekiyor.
CHP genel başkanının “bizde
cemaatçi var mı, bilmiyoruz ki, MİT söylesin, gereğini yapalım” şeklindeki
alaycı açıklaması, hayret vericidir. Bu sözlerin, TSK gibi dev bir kurumu kendi
içinden adeta kırıp atan bir istila hareketinin CHP’deki varlığını genel
başkanlık koruması altına aldığının ilanı olarak da üzerinde özenle durulması
gereken bir anlamı vardır.
Böyle bir tavır sahibinin “darbeye karşı demokrasi mitingi” yapma kararı almasını samimi
görmek mümkün müdür? Türkiye’nin canına kast edenleri yedeğe çekmek, ülkemizin
kurucu partisine düşmemeliydi.
*
24 Temmuz 2016, şimdi 93. Yılında, Lozan Antlaşması’yla Bağımsız Türkiye’yi tüm dünyaya kabul ettirmiş
kurucularımıza şükranlarımızla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder