13 Nisan 2015 Pazartesi

FİLM İÇİNDE FİLM VAR


Büyük romancıların büyük romanlarını okuduk. Romanların filmleri çekilmeden olmazdı; öyle ki o filmler "unutulmayanlar" arasında baş sıraları alıyor. Büyük romanların unutulmaz filmlerini birden çok kez izlemişizdir. Filmler ve fikirleri kuşaktan kuşağa aktarılıp duruyor.

Ama bu "büyük" işlerde pek büyük sürprizler var.

Ölümü Gösterip Sıtmaya Razı Etmek

Bunlardan biri, 1984 adlı roman ve romanın filmi.

1984'ün yazarı George Orwell. Asıl adı Eric Blair. Hiçbir yerde sözü geçmediğine göre, İngilizlerin eski başbakanı Tony Blair ile akrabalığı olmasa gerek. Bu ünlü roman 1949 yılında yayımlanmış. Yazarı da bir yıl sonra yaşama veda etmiş.

Kendisi solcu; faşizme karşı mücadele için İspanya İç Savaşı'na katılmış. Adı geçen romanında "Big Brother" (Büyük Abi) tarafından yönetilen, düşünce polisliği üzerinde yükselen, insanların birey olarak varoluşlarına zinhar izin vermeyen,parti esaslı bir korku imparatorluğu resmediyor. Sistemde esaret var, özgürlük yok; kuşku var, güven yok; nefret var, sevgi yok; tek-tip var çeşitlilik yok. Hep kötüyü anlatıyor. Diktatörlüğü, otoriterliği, totaliterliği. Öyle anlatıyor ki, romanı okumayı ya da filmi izlemeyi bitirdiğinizde, en temel evrensel - ahlaki sorunlar karşısında neyi reddedeceğinizi ve bunun sonucu olarak neyi kabul etmek zorunda olduğunuzu görmemeniz mümkün değil.

Ve öyle etkiliyor ki, 1949 yılında üretilmiş bir kitaptaki el hareketlerinin --hoşa gitmeyen konuşma karşısında kollarını yukarıya kaldırıp bilekten çapraz yapan işaret-- Türkiye'de 2013 yılının Haziran forumlarında canlanmasına tanık olabiliyorsunuz.

Meğer Fişlemeciymiş!

Ne var ki, bu yazar ve kitaplarıyla ilgili olarak 2003 yılında ortaya bambaşka bir gerçek çıktı. Meğer yazar bir fişlemeci, ihbarcı, İngiliz gizli servis elemanıymış. 1940'ların ortalarından başlayarak zamanın önemli yazar, düşünür, sanatçılarını defterine işlemiş. İşlediği isimler, İngiliz ve Amerikan hükümetlerince yürütülen anti-komünist mücadele için yararsız ve zararlı, dikkat edilmesi gereken kimseler. Bunları İngiliz Dışişleri Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan soğuk savaş propaganda birimine, yani İngiliz gizli servisine vermiş. Bir "aydın"ın aydınları ihbarı!

Ortaya çıkan resmi belgelerden, en önemli sayılan iki romanının, basılmadan önce hizmet verdiği gizli servislerin incelemesinden geçtiği anlaşıldı. Belki bu inceleme sonunda gizli servislerin romanlara katkıları da olmuştur.

Ve hem 1984 adlı romanı hem de Hayvanlar Çiftliği adlı başka bir romanı CIA tarafından Rusça'ya da çevrilip SSCB'ye sokularak soğuk savaş propagandası malzemesi olarak kullanılmış. Buradan anlaşılıyor ki, romanlar 1950 yılına kadar yaşanan SSCB, sosyalizm, Stalin rejimine dönük birer kötüleme ve bu sistemi yıkma amacıyla kaleme alınmış metinler olmaktan ibaret.

Diktatörizasyon İşlemi Yap İşgal Et!

George Orwell'lar, 1984'ler, karşımıza "edebi deha"lar ve "unutulmaz filmler" diye sürülen şeyler, bize topluca bir şey anlatıyorlar. Bunlar otoriterlik, diktatörlük, esaret üzerine konuşarak bir "korku imparatorluğu" resmi çiziyor, kendilerinin işaret ettikleri yolu başka alternatif yok diyerek dayatma becerisi gösteriyorlar.

Zihinlere bir kez diktatörlük resmi çizmek yeterli. Özgürlük ve demokrasi beşiği Batı ülkeleri, herhangi bir ülke için, o ülkeyi özgürleştirmeye ve demokrasiye kavuşturmaya karar verdiklerinde yapacakları iş basit. Seçilen kişiye diktatörizasyon işlemi" uygulamak. Yani "orada bir diktatör var!" demek. Örneğin yakın geçmişte olduğu gibi Irak'ta Saddam Hüseyin'e, Libya'da Kaddafi'ye, şimdi Rusya'da Putin'e yapıldığı gibi "diktatör" yaftası asmak.

Sonrası belli: Sözde "demokrasi" adına sözde diktatörlüğe son vererek, kurtarıcı edasıyla o ülke halkını "özgürleştirmek" için savaş açıp işgallere girişmek. Dünyaya Reagan - Bush adaleti dağıtmak...

*
Kıssadan hisse denir ya, bu konuda şöyle bir şey:

Bir roman okumak, bir film izlemek deyip geçmeyin. Roman içinde oyun, film içinde film var!

[Yeni Adana, 13 Nisan 2015]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder