21 Eylül 2015 Pazartesi

AHTİSAARİ KOKUŞMASI



Terörün, terör örgütüyle uzantılarına tavizler ve teslimiyet sayesinde bitirilmesi işi, “analar ağlamasın” sözüyle kotarıldı. İşe bir ara açılım, sonra milli birlik, sonra çözüm süreci adı verildi; ama asıl büyük işi “analar ağlamasın” sloganı gördü. Terör örgütü ile müzakerelere ilişkin olarak bırakın itiraz etmeyi, soru sormak bile “sen analar ağlasın mı diyorsun!” azarlamasıyla karşılandı.

***

Zaman ilerledi, “analar ağlamasın” sürecinin taviz ve teslimiyet anlamına geldiği de bir yana, terör örgütünün silah yığınağı yapmak için rahat rahat yararlandığı bir zaman dilimi olduğu açığa çıktı. İktidarın valilere verdiği emirlerle hem sivil hem askeri kurumlara kıpırdamayı bile yasakladığı, cumhurbaşkanından valisine en yetkili ağızlardan adeta itiraf edildi. Aynı kimseler şimdi koca ülkeyle dalga geçercesine kontrollü “teröre hayır” mitingleri örgütlüyorlar.

***

Ve PKK, bunun bağlı kuruluşlarından biri KCK, yine “müzakereye hazırız” diyerek şartlar öne sürüyorlar: Tahkimli ateşkes yapalım diyorlar, bu ateşkesi yapmak için iki tahkimlik durum –şart- öne sürüyorlar: Öcalan’ı serbest bırakın ve 28 Şubat 2015’te duraklayan Dolmabahçe Mutabakatı’nı görüşmeye başlayalım. Bu kadar da değil. Diyorlar ki, bu görüşmelerde “üçüncü göz” olsun, yabancı devlet temsilcileri hakem olsun!

Ve aynı zaman diliminde bunlara Avrupa Birliği’nden “destek”ler dile getiriliyor, Alman milletvekilleri Cizre’yi geziyor, İngiliz milletvekillerinden biri Kürdistan devletinin kurulacağı fetvası veriyor, ABD bunların Suriye’de kendileri için “savaş”tıklarını söylüyor.

Ve gazetelere bir kez daha Ahtisaari adı düşüyor. 2008’de Öcalan’ın ve 2015’te HDP’lilerin istikrarlı bir çizgide bu adı dillendirmeleri ilginç. 2008’de İlter Türkmen’in adı geçerken, 2015’te onun yerini Rıza Türmen adı almış bulunuyor. “Üçüncü göz”cülük için uygun isimler olabilirlermiş. CHP’nin ulusalcı İzmir’den milletvekili yaptığı, bu görevi sürerken HDP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak göstermeye kalkıştığı Rıza Türmen, demek ki bu kez “AB-D görevlisi” kimliğiyle beliriyor.

***

Ahtisaari, 1937 doğumlu ve İkinci Dünya Savaşında Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmış babasının anti-sovyet izinden giderek Genç Hristiyanlar Birliği’nin misyonerliğinde yetişmiş bu kişi, ülkelerin kontrollü parçalanması işindeki uzmanlığıyla tanınıyor. 2008 yılında “ulusların kardeşliği” için gösterdiği çabalar nedeniyle Nobel Barış Ödülü ile tescillenmiş. En büyük başarıları arasında Irak ve Yugoslavya’nın yok edilmesi geliyor. Bu “kriz”, daha doğrusu “ülke çözücü adam”ın, elbette eteklerindeki tüm emperyalist devlet mekanizmalarıyla birlikte, şimdi Türkiye’de nöbete çekilmesi için gayret edildiği görülüyor. Ahtisaari adıyla birlikte, ülkemizin üzerinde Irak vahşetinin, Yugoslavya dramının dayanılmaz kokusu yayılıyor.

***

Çürüme, Ahtisaari – Türmen kokuşmasıyla burun direklerimizi kırar hale geliyor. İktidarın “teröre hayır” mitinglerinin ardında Türkiye’yi yine bir “mutabakat”la vurma hazırlığı yapılıp yapılmadığı sorusu zihnimizi kemiriyor. Ağzında “analar ağlamasın” duasıyla ülke topraklarına silah yığınağı yapılmasını seyredebilmiş bir iktidarın varlığı sürdükçe, bu suçu “açık çek”le desteklemiş bir anamuhalefetin şimdi “Ahtisaari’nin yardımcısı olsun” denilen bir kişiyi milletvekili olarak seçip bünyesinde barındırabildiğini gördükçe, işlerin yolunda gittiğini düşünmek hiç kolay değildir.

***

EK BİLGİ: Martti Ahtisaari, 10 yılı aşkın süredir Türkiye Komisyonu Başkanı. Bu komisyonun uluslararası düzeyde herhangi bir hukuksal dayanağı yok. British Council (İngiliz Kültür) Derneği kurmuş, sekretaryasını George Soros'un Açık Toplum Vakfı üstlenmiş. Hukuksal dayanağı olmayan, yabancı, Batılı devletlerin emekli devlet adamlarından kurulan bu komisyonun, TC'nin en tepesinde cumhurbaşkanlığından başbakanlığa ve anamuhalefet partisi genel başkanına kadar kabul görmüş olması ise adeta keder verici. Bilgi için: http://www.aciktoplumvakfi.org.tr/akil_adamlar_tr_temaslari_tamamladi.php

Bu komisyon, Türkiye'nin AB üyeliği sürecini izlemek için kurulmuş. Ancak bunun komik bir "kamuflaj" olduğu söylenebilir. Ankara - Diyarbakır hattındaki ziyaretler, 2008 yılından bu yana Öcalan'ın "üçüncü göz" için Ahtisaari sevdasuyla yaptığı açıklamalar, bu özelliği yeterince gözler önüne seriyor. Öyle anlaşılıyor ki, Türk halkı "yabancı - üçüncü göz"ü kabul edebilir kıvama bir türlü getirilemiyor. Yöneticiler ise çoktan kıvama ermiş görünüyorlar, hatta daha ileri adımlar atıp işbirliğinde epeyce mesafe almışlar. Bu komisyonun internete yerleştirilmiş bir sitesi de var:  http://www.independentcommissiononturkey.org/



[Yeni Adana, 21 Eylül 2015]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder