27 Haziran 2018 Çarşamba

UYANIK PRENSLER



Anlamı karışık fikirleri hiçbir zaman öyle ortada bırakmamak gerek. Karışık fikrin direngenliği de verdiği zararın boyutları da başka bir şeye benzemiyor. Prens Sabahattin’in yüz yıl önceki “demokrasi” fikri bu duruma iyi örneklerden biri.
*
O vakitler, daha Osmanlı Devleti döneminde Prens Sabahattin özel girişim ve yerelcilik anlamında “teşebbüsi şahsi” ve “ademi merkeziyet” savunucusuydu. Osmanlı devleti ademi merkeziyete göre yeniden düzenlensin diyordu. Ona karşı çıkanlar da “sen hem toplumu hem devleti parçalamaktan söz ediyorsun” diyorlardı. Prens Sabahattin’in savunması tahmin edilebileceği gibiydi. Aksine, parçalanmayı benim dediğim önler, hem de kalkınırız…
*
Prens Sabahattin diyordu ki, ademi merkeziyet, yerelcilik bir terim, kendi deyişiyle “tabir”. Bunun iki aracı ya da yine onun deyişiyle iki “tarif”i var. Biri, devlet yönetiminde görevleri ayırmak demek olan “tefriki vezaif”, öbürü de devlet yönetiminde yetkileri genişletmek olan “tevsii mezuniyet”. Ona göre, merkeziyetçiliği ortadan kaldırmayı sağlayacak ve ademi merkeziyetçiliği getirmemizi mümkün kılacak iki alet bunlardı.
Prens Sabahattin’in dediği, dört başı mamur bir eyaletleşme formülüydü.
Yaptığı işlem, basit bir kaydırmadan ibaretti. Ülkenin vilayet idareleri [valilikleri], şimdi olduğu gibi o zaman da merkezi yönetime dahildi. Prens Sabahattin’in şablonu bunları oradan –merkezi yönetimden alıp yerel dünyanın unsurları olarak kabul ediyordu. Hepsi bu kadar!
Ve aslında bütün mesele bu kaydırmacada saklıydı. 
*
Kaydırmaca elbette gözden kaçmadı. Prens’in şablonu, daha 1913’te yasalara işlenen doğru yönetim şeması karşısında yenilgiye uğradı. Dendi ki, “tefriki vezaif” denen tarif (görevlerin ayrılığı), yerinden yönetime aittir; belediyeleri ve köyleri anlatır. “Tevsii mezuniyet” denen (yetki genişliği) tarif ise, merkezden yönetime aittir; valilik sistemini anlatır. Valilikler merkezden yönetimin parçalarıdır, yerinden yönetimin değil.
Bizim yönetim sistemimizin esası, ta 1913 yılından bu yana böyledir. Bu iki “tarif”in aynı satırda anılması, 1961 yılında sona erdi. 1961 Anayasası akıllarda karışıklık yaratan kırıntıları da temizlemişti. Şimdiki anayasa da böyledir; görev-ayrılığı tarif olmaktan çıkarılmış ve yetki genişliği tarifi de tartışma götürmeyecek biçimde illerimizin idaresini anlatmak üzere kullanılmıştır.
*
2018 yılında, yukarıda söz ettiğim Prens hikayesinden sonra, ‘yetki genişliği’ ile (bu sefer ‘görev ayrılığı’ olarak anılmamış ama aynı şey olan) ‘yerinden yönetim kuruluşları’nı aynı satırda gördüm. İYİP Seçim Beyannamesinde…
“39- Yetki genişliği ilkesini çağdaş ve demokratik normlara göre yeniden düzenleyeceğiz.
Yetki genişliği ilkesini çağdaş ve demokratik normlara göre yeniden düzenleyeceğiz. Yerinden yönetim kuruluşlarının merkeze olan bağımlılığını azaltacağız ve merkezi idareyi hantallık ve kırtasiyecilikten kurtartacağız.”
Ne dersiniz?
Bu satırları yazanlar konuyu iyi bilmeyen kalemler mi, yoksa yine yeniden Uyanık Prensler dönemine mi girdik?
O ya da bu! Her iki durumda da son derece tatsız.
Ama hangisi?
Sanırım ikincisi. Bu partinin “AYYÖŞ’e konmuş tüm çekinceleri kaldıracağız” diyen, bunun gerçekte ne anlama geldiğini halktan gizleyen ittifak ortaklarını hatırlayınca, ilk seçenek kuvvetten düşüyor.
*
AYYÖŞ’çü ortağın bu sözlerini yanı başımızdaki destekçisi “ne varmış, güçlü yerel yönetim olsun tabii!” diye bağrına basarken, asıl muhatap olan Avrupa egemenleri ise bu cümleden “Anayasa’ya ademi merkeziyetçilik – özerkçilik ilkesini yerleştireceğiz” taahhüdü alıyor.
Geçmişte bir Uyanık Prens var. Şimdi ise sayıları çok ve sanki kadrolu olmuşlar. 

[BAG, Aydınlık, 17 Haziran 2018]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder