TÜSİAD
Ankara’da toplantı yaptı. Derneğin başkanı Erol
Bilecik, yumuşak ses tonuna ve yüzünden düşmeyen gülümsemesine tümüyle zıtlık
içinde, kaskatı bir konuşma yaptı.
Dünya
analizi angaje olduğu AB-D dünyasından ibaret olan, ekonomi analizi sözde
serbest/küresel piyasanın emirleriyle bağlanmış, içinde toplumun yer almadığı
siyaset anlayışı “demokratik açılım”a gömülmüş, dedikleri yapılmazsa ‘kıyamet beklensin’ tehditlerinin her
yandan sızdığı bir konuşma… İdeolojik bakımdan katı olduğu gibi, zamanın
gerisinde kalmış olması bakımından da kaskatı, donmuş bir konuşma.
*
Başkana
göre ekonomimizin çıpaya ihtiyacı var; belli ki “demokrasi” için de çıpa
gerekiyor. İstediği şey, çok sık söylediklerini hatırlattığı iki kelimelik bir
şey: Yapısal Reformlar… ‘Ekonomi
konuşsun, siyaset onun emrine girsin’ diyen yapısal reformların, toplumun diğer
tüm unsurlarını dışlayan tarzıyla “tüm iktidar
sermayeye” düsturu olduğunu, daha Kemal
Derviş zamanında, 20 yıl önce öğrenmiştik. Yirmi yıldır yaşadığımız
bunaltının sebebi olan bitip tükenmiş lime lime dökülmüş “yapısal reformlar”
ezberinin, TÜSİAD başkanı tarafından adeta imanla hedef diye tekrarlanabilmesi
insanı hayrete düşürüyor.
*
İstediği
ikinci şey, yapısal reformlara mutlaka Demokratik
Açılımlar’ın eşlik etmesi. Artık şifreli olmaktan çıkmış olan bu kapalı
kutunun en süslüsü, çözüm süreci ve onun eşliğindeki Türksüz Anayasa idi. Yani Türkiye’ye
hendek faciasını yaşatan çözüm süreci. Yani Türkiye’yi ulusal birlikten etnik-toplum
çıkmazına gömecek yeni-anayasa. Soros’un renkli devrim denemelerinde, Arap
baharlarında, Libya ve Irak facialarında, Suriye iç savaşında ne menem bir iş
olduğu büyük acılarla yaşanıp görülmüş kötülüklerin hiçbiri yaşanmamış gibi…
*
Bilecik
konuşmasında içeride bunları isterken, ekonominin dış ilişkilerle çok sıkı
bağları olduğu bilgeliğini dile getirerek, uluslararası pozisyon tercihini de
dünyada değişen hiçbirşey yokmuş gibi bir kez daha dile getirdi. ABD’nin
Türkiye’yi İran yaptırımlarından muaf tutmasını iyiye işaret sayıp ABD ile ilişkilerin sıkılaştırılmasını istedi.
Amerikan tarzı yaşamın, özentilerimizin zirvesinde olduğu eski zamanlardaymışız
gibi. ABD PKK/PYD kartıyla Türkiye’yi BOP unsuru haline getirme denemeleri
yapmıyormuş, FETÖ organizasyonunda hiçbir rolü yokmuş, Türkiye’yi ileri karakol
olarak kullanma stratejisiyle kendi güvenlik hesabında ateş hattında
tutmuyormuş gibi. Dernek başkanı, yalnızca ABD ile sıkı ilişkiler kurulmasını
değil, AB ile entegrasyon sürecinin hızlandırılmasını
istediklerini de söyledi. AB’de Brexit sarsıntısı yokmuş gibi. AB İspanya,
İtalya, Yunanistan’da büyük iflasın zemini değilmiş gibi. AB, Avrupa’nın batısı
ile doğusunda çifte standartların ve büyük hayal kırıklıklarının mekânı
değilmiş gibi.
*
TÜSİAD
ve daha başka kesimler, dünyada gerçekte küreselleşme
olgusu değil küreselleştirme siyaseti
uçuşurken, o niyeti/politikayı “kaçınılmaz olgu” sayıp/saydırıp, olup bitmiş
gibi “yeni dünya düzeni” kutlamaları yapmışlardı. Yaşadık, gördük, öyle bir “olgu”
yoktu. Küreselleştirme siyaseti de çöktü gitti. Tarihin sonu gelmedi; ulusal
devletler bitmedi; piyasalarda iyilik hormonu yoktu; dünya neredeyse yeni bir
dünya savaşının eşiğine bırakıldı.
Şimdi,
2008’den bu yana, dünya genelinde yeni bir olgusal
durum var. Uluslararası düzen, Batı’nın
batışında yeniden inşa oluyor. Gelin görün ki geçmişte olmayan küresellik
olgusunu varmış sayanlar, şimdi olan yeni uluslararası düzen inşasını yok sayıyorlar.
Bu
cenahta saatler durmuş. Sesleri boşluğa düşüyor.
[BAG, Aydınlık, 9 Aralık 2018]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder