15 Haziran 2014 Pazar

BARIŞ ve ÇÖZÜM MÜ DEMİŞTİNİZ?


Öfke biriktirmenin alemi yok. Dürüst olmak ve kavramak yeter.

“Kürt sorunu” adı verilen konuya ilişkin olarak ortada üç istek var. İlki sorun değil, gerçeklik. Gereğini yapmak gerek. Diğer ikisi ise siyasal sorun. Onlarla mücadeleyi sürdürmek gerek.

Bireylerin kültürel hakları

Birincisi, bireysel kültürel özelliklerle ilgilidir. “Adam askere gitmiş, telefonda annesiyle konuşacak. Annesi yalnızca Kürtçe konuşabiliyor, asker cezayı yemiş! Şu gençler Kürtçe müzik dinlemek istediler, yasak! Aralarında Kürtçe konuştular diye…”

Sorun buysa, konu insani – kültürel niteliktedir. Bu tür etnik isteklerin hem gerçekliği hem haklılığı vardır. Bireysel kültürel hakların güvence altında olması, anadilin öğrenilmesi, geliştirilmesi için olanaklar verilmesi, bunun öncelikle devlet ve tüm toplumsal kurumlar tarafından gerçekleştirilmesi gerekir. Asimilasyon –özümseme gibi yok edici araçlar körleştirilir; entegrasyon –bütünleşme yolu açılır. Bunu sağlayacak olan şey, yurttaşların eşitliği ilkesidir. Bu, her kökenden Türk vatandaşının sahip olması gereken bir konumu anlatır; buna belki çok küçük bir kesim dışında hiç kimse itiraz edemez.

Milliyetlerin kültürel özerkliği

İkincisi, milliyet oluşla ilgilidir. “Ben Türk değilim; ayrı bir milliyettenim. Milliyet olarak özerklik isterim. Türkiye’nin her yerinde eğitimimi anadilimde görmek, mahkemede savunmamı ve siyasal propagandamı anadilimde, siyasette milletvekilliğimi ve bürokrasideki genel müdürlüğümü Kürt olarak yapmak isterim.”

Sorun böyle tanımlanmışsa, ortada ulusal devlete karşı “milliyetler devleti”ni hortlatma çabası var demektir. Bunlar geçen yüzyılın başında Otto Bauerci ve Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) içindeki Bund hizbine ait türden istekler. PKK’nın ‘demokratik cumhuriyet’i ve her kesime sinsice yayılmış ‘eşit vatandaşlık’ projesi, bu bakışın aracıdır. Milliyetlere özerklik adı verilen bu görüşün, ülkenin her yerinde eğitim, savunma, sağlık, pazarda çok resmi dille iş görmek anlamında pratik olarak uygulanabilirliği yoktur. Öte yandan gerçekleşmesi için ‘Türk vatandaşlığı’nı kaldırmak tek anayasal yoldur. Bu tek yol, “Kürt sorunu”nu bir anda “Türk sorunu”na dönüştürür ki, böyle bir yolun siyasal olarak çıkmaz sokak olduğunu görmek için fazlaca bir yetenek gerekmez.

Toprak ve devlet sorunu

Üçüncüsü ise millet/ulus olma iddiasıdır. “Kürtler ayrı bir millet/ulustur. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı vardır. Kürtler kendi kendilerini yönetmelidir. Kendi devletlerini kurma hakkına sahiptir.”

Bu durumda konu bir “toprak ve devlet sorunu”dur. Bunu net olarak bir tek İsmail Beşikçi söylüyor. Parti olarak örgütlenmiş etnik siyasetin BDP/HDP kanadı “bölgesel özerklik” isteğiyle bu görüşe utangaç bir giriş yaparken, KDP gibi başka bir kanadı “federe devlet”ten dem vuruyor. Mesele, söz konusu isteğin yalnızca Türkiye’yle ilgili olmaması. Amaç gizlenmiyor. Türkiye, Irak, Suriye, İran’ın Kürt kökenli vatandaşlarına dönük bir devlet yapılanmasının önünü açmak isteniyor. Dolayısıyla bu istek çerçevesinde, yalnızca Türkiye’ye özgü bir sorundan değil, her yönüyle bir “uluslararası sorun”dan söz ediliyor.

“Barış ile çözüm”

Etnik siyasetle neo-osmanlıcılık şimdi kolkola. AKP/HDP, artık hangisi tutarsa, ya milliyetler devletine ya da ‘Anadolu ve Mezopotamya [İslam] Konfederasyonu’ hülyasına doğru yürüyorlar. Gerçek olur mu? Onlar umutlu. Çünkü Ortadoğu ateşinin kıvılcımları üzerimize yağmaya başladı ve Atlantik ötesi ile berisi yanlarında.

‘Barış ile çözüm’ mü demişlerdi?

Yok! Bu olsa olsa savaş ile boğma-düğüm!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder