Birgül AYMAN GÜLER
İzmir Milletvekili
Dostlardan biri diyor ki “romantik devrimciliğinizin önünde saygıyla eğiliyorum ama doksan yıllık yolculuk bu durakta bıraktı bizi işte!”
Yani kabullen! Biliyorum kendisi öyle demez ama “akıllı ol!”
“Her sabah” diyor, “onlarca bilgili kalemin yazılarını okuyorum, bunların hepsi karanlık çuvalın bir ucuna mı yapışmışlar yani?”
Konu, tahmin edileceği üzere, devletin çatısına önerilen aday hamlesi.
Herhalde bu kez yarılmanın şiddeti, Prof. Dr. Tolga YARMAN’ın yazısına verdiği başlıktaki gerçekten kaynaklanıyor. Sayın Yarman, “Zurnanın Zart Dediği Noktadayız” başlığını koymuş yazısına. http://www.ilk-kursun.com/haber/186007/zurnanin-zart-dedigi-noktadayiz-ne-ki-turkiye-sahipsiz-degildir
Gelişmeler öyle bir noktaya geldi ki, birlikte yürüdüğümüz kişi ve kurumlar Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine aykırı bir adaylaştırmayla adeta çatırdadı.
Konu, tahmin edileceği üzere, devletin çatısına önerilen aday hamlesi.
*
Bu nasıl bir yarılma? Herhalde bu kez yarılmanın şiddeti, Prof. Dr. Tolga YARMAN’ın yazısına verdiği başlıktaki gerçekten kaynaklanıyor. Sayın Yarman, “Zurnanın Zart Dediği Noktadayız” başlığını koymuş yazısına. http://www.ilk-kursun.com/haber/186007/zurnanin-zart-dedigi-noktadayiz-ne-ki-turkiye-sahipsiz-degildir
Gelişmeler öyle bir noktaya geldi ki, birlikte yürüdüğümüz kişi ve kurumlar Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine aykırı bir adaylaştırmayla adeta çatırdadı.
Oysa adaylaştırmanın yönteminden kişileştirilmesine kadar durum her şeyiyle ortada. Gözler, öneri sahiplerinden önce arkada ve örtülü durmalarına karşın gerçek fikir sahiplerini anında seçiyor. Arkadaki “lobi”ler portre halinde bile değil, adeta boydan sırıtıyor.
Bunun açıklaması, toprağı bol olsun, Doğan AVCIOĞLU’nda. 1974 yılında yayımlanan “Milli Kurtuluş Tarihi” adlı çalışmasının ilk cildinde.
Bu ilk cilde de bir başlık vermiş Avcıoğlu. Başlık şöyle: Emperyalizm karşısında Türk Aydınının Aymazlığı ve Tam Bağımsızlık”.
İki anlayış, kalkınma konusunda 1838’de başlamış serbest ticaretçi ‘enternasyonalist’ kalkınma – millici kalkınma diye belirmiştir. İlkinin temsilcisi “Türkler, Batının büyük devletlerinin yardımıyla ileri hareketlerine devam etmek istemektedir” diyen Sadrazam Damat Ferit Paşa’dır. İkincisinin temsilcisi ise “Osmanlı ülkesi yabancıların serbest bir sömürgesinden başka bir şey değildi” diyen Atatürk’tür: Milli amaç, “milletin tam bağımsızlığını sağlamak ve bunun için ekonomisinin gelişmesine neden olan bütün engelleri ortadan kaldırmak”tır.
Kozmopolit millicilik/Batıcılık, şimdi sindiği her köşeden sızıyor. Küreselciliğin 'başka alternatif yok' emri sayesinde özündeki teslimiyetçilik ayan beyan ortaya çıkıyor.
Buzdolaplarına yapıştırılan “istekler olanaklarla sınırlıdır” çıkartmasını aklına yazmış "realist" devrimcilik, pek ağırbaşlı çağrılarla teslim olalım dyor.
*
O halde neden bu yarılma?Bunun açıklaması, toprağı bol olsun, Doğan AVCIOĞLU’nda. 1974 yılında yayımlanan “Milli Kurtuluş Tarihi” adlı çalışmasının ilk cildinde.
Bu ilk cilde de bir başlık vermiş Avcıoğlu. Başlık şöyle: Emperyalizm karşısında Türk Aydınının Aymazlığı ve Tam Bağımsızlık”.
Diyor ki, kurtuluş savaşının lider kadrosunda bağımsızlık anlayışı tek değildi. İki bağımsızlık anlayışı vardı. Biri tam bağımsızlık anlayışıydı. Diğeri ise “ekonomik açıdan sömürge koşullarında dahi, siyasal bir bağımsızlık görüntüsünü bağımsızlık say”ma anlayışı.Bu iki anlayış, Batılaşma konusunda Tanzimatçı Ali Paşa’nın 'enternasyonalist' Batıcılığı ile millici Batıcılık diye belirmişti. İlki büyük devletlerin memurluğunu kabul etmiş, ikincisi büyük devletlerle tam eşitlik talep etmiştir.
Bu anlayış sahipleri, “kurtuluş savaşımızın lider kadrosunda [birlikte] yer almışlardır. Amerikan ve İngiliz emperyalizmlerinin Türkiye’ye karşı tutumu açık seçik iken, Sivas Kongresi’nde Amerikan mandası olma görüşünün ilanı, ABD mandayı kabul edeceğine dair bir garanti vermediği için ancak [zar zor] önlenebilmiştir.”
İki anlayış, kalkınma konusunda 1838’de başlamış serbest ticaretçi ‘enternasyonalist’ kalkınma – millici kalkınma diye belirmiştir. İlkinin temsilcisi “Türkler, Batının büyük devletlerinin yardımıyla ileri hareketlerine devam etmek istemektedir” diyen Sadrazam Damat Ferit Paşa’dır. İkincisinin temsilcisi ise “Osmanlı ülkesi yabancıların serbest bir sömürgesinden başka bir şey değildi” diyen Atatürk’tür: Milli amaç, “milletin tam bağımsızlığını sağlamak ve bunun için ekonomisinin gelişmesine neden olan bütün engelleri ortadan kaldırmak”tır.
*
Yani yine iki anlayış:
Devrimciliği “realist” olanlar ile “romantik” olanların anlayışları.
Devrimciliği “realist” olanlar ile “romantik” olanların anlayışları.
Kozmopolit millicilik/Batıcılık, şimdi sindiği her köşeden sızıyor. Küreselciliğin 'başka alternatif yok' emri sayesinde özündeki teslimiyetçilik ayan beyan ortaya çıkıyor.
Buzdolaplarına yapıştırılan “istekler olanaklarla sınırlıdır” çıkartmasını aklına yazmış "realist" devrimcilik, pek ağırbaşlı çağrılarla teslim olalım dyor.
"90 yıllık yolculuk bu durakta bıraktı bizi, n'apalım!"
Madem durum ve yarılmalar aynı, o halde Mustafa Kemal’in, Sivas Kongresi’nde “manda iyidir” diyen zamanın 'realist' devrimcilerine bakıp söyledikleriyle yetinmeli. (D. Avcıoğlu, C.1, s. 268)
*
Ne demeli?Madem durum ve yarılmalar aynı, o halde Mustafa Kemal’in, Sivas Kongresi’nde “manda iyidir” diyen zamanın 'realist' devrimcilerine bakıp söyledikleriyle yetinmeli. (D. Avcıoğlu, C.1, s. 268)
“Bunlar bizi üçbeş adamın bir araya gelip hayal peşinde koşması kabilinden kişiler sayıyorlar. İtilaf devletlerinin baskısı ve hıyanet şebekelerinin propagandası altında belki de şaşırmış ve bunalmış bulunuyorlar. Şimdilik bunlara “biçareler” demekten başka yapacağımız bir şey yoktur.”Not: Zamanınız varsa aşağıdaki yazıya da bkz. Şu realist 'devrimci'ler gerçekte 'yeni-mandacılık'tan muzdaripler diyor...
Değerli Milletvekili ,
YanıtlaSilMakalenizin içeriği ne kadar doğru ve uygun, zevk ile okudum.
"Romantik devrimciliğe" bir başka gerçeği daha eklemek gerek. Bireysel özgürlük yerine ÇOK AMAÇLI bireysel ÇIKARCILIĞI eklemeliyiz. Çok amaçlı çıkarcılık hem çok sinsi, hemde "romantik devrimciliğe" yedek vicdan sağlıyor. Öğlece rahatlıyorlar, kamufle olabiliyorlar.
Sevgili milletvekili , İNSANLIK MÜCADELESİ NE KADAR ZOR..?
Ne kadar çok bilinmeyenli denklem..?
Tarih son sözünü söylemedi , söyleyemiyecek. Bütün mesele insanın kendi ömrü süresinde aydınlığın bir katresine varabilmesi. Ve bir tutam mutluluk içindeyken ölmesi !
İçten, aralıksız işığınız ve esen kişilikli çabanız için teşekkür ediyorum. Sizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum.