23 Mart 2015 Pazartesi

“ÇÖZÜM”ÜN ŞARTI AÇIKLANDI

Prof. Dr. Birgül Ayman Güler

21 Mart 2015 günü Diyarbakır’da Öcalan mektubuyla konuştu. AKP – PKK arasında yürütülen “çözüm süreci”nin özünü ifşa etti. Mektupta şöyle dedi:

“PKK'nın Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık 40 yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak …. için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim. …. Bu kongremizle birlikte artık yeni dönem başlamaktadır. Bu yeni dönemde, Türkiye Cumhuriyeti dahilinde özgür ve eşit anayasal yurttaşlık temelinde demokratik kimlik sahibi demokratik toplum olarak, barış içinde ve kardeşçe yaşama sürecine giriyoruz.”
Anlaşmanın özü, PKK silah bırakacak ve karşılığında Yeni Anayasa’da devlet ve toplum sistemi “anayasal yurttaşlık” temelinde yeniden kurulacak. Çözüm’ün şartı anayasal yurttaşlık!

Anayasal yurttaşlık istemek, vatandaşlık meseleleri anayasaya yazılsın demek değil.

Anayasal yurttaşlık, bireylere değil etnik topluluklara göre vatandaşlık demek. Buradaki “özgür” ile “eşit” de, bireysel özgürlükler ve eşitlikleri değil, etnik toplulukların özgürleşip birbirleriyle siyasal olarak eşitleştirilmeleri anlamına geliyor.

NASIL YAPILACAK?

Anayasal vatandaşlığın pratik sonuçlarından biri, Anayasa’dan 3. Maddede yazan “Türkiye Devleti …. milleti ile bölünmez bir bütündür” cümlesinin çıkarılması; bunun yerine etnik topluluklara siyasal kimlik verilmesi ve “millet” yerine “milliyetler toplamı” yaratılması…

Pratik sonuçlardan bir diğeri, Anayasa’dan 66. Maddede yazan “Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” cümlesinin çıkarılması; yerine “TC vatandaşıdır” denmesi…

Böylece şimdi ulusa –Türk milletine- göre tanımlanmış olan ulusal vatandaşlık sisteminin ortadan kaldırılması; devlete göre tanımlanacak bir anayasal vatandaşlık sisteminin getirilmesi.

ANLAM ve ÖNEMİ

Kimi okuyucu, “ne var bunda” diyebilir. “Madem bazı vatandaşlar kendilerini “Türk” diye adlandırmak istemiyorlar, o zaman daha geniş adları kabul edelim; onlar da kendilerini bu ülkeye ait hissetsinler. Bu kavga da bitsin!” diye düşünebilir. Bu olasılığa karşı düşüncelerimizi açıklamamız gerekir.

Anayasalar yalnızca aidiyet duygusuna karşılık veren metinler olsa, bu olabilirdi. Ne var ki anayasalar, içerdikleri her cümle bakımından bir mekanizma öngören hukuk metinleridir. Türk vatandaşlığından vazgeçmek, bireysel haklara dayanan yurttaşlık sisteminden topluluk haklarına dayanan bir toplumsal – siyasal sisteme geçiş yapmak demektir.

Birkaç örnek vermek gerekirse, Başbakan’ın dile getirdiği 36 etnik grup temelinde okullaşma ve eğitim sistemleri; birden çok dilin resmi dil olarak kabulü; farklı inanç grupları için farklı mezarlıklar; siyasal seçimlerin topluluklara kota uygulamasıyla yapılması; vb… demektir. Devletin bireylere değil topluluklara göre örgütlenmesi, hak ve özgürlükleri hepimiz için genişletmeye hizmet etmez. Aksine, bugün ulaşmış bulunduğumuz ulusal bütünleşmeden yapay biçimde geri adım atmak, bireysel özgürleşmeyi etnik kimliklere sıkıştırarak adeta dinamitler. Böyle bir sistem "kavga" bitirme gücü taşımaz; aksine "kavgalar" yaratır.

Öcalan mektubunda anayasal vatandaşlık diyor; bir de bunu “özgür – eşit” diye sıfatlandırıyor.

Hemen belirtmek gerekir ki, anayasal vatandaşlığın anayasallığı nasıl “anayasaya yazma” anlamına gelmiyorsa, bunun eşitliği de yurttaşlar arasında eşitlik anlamına gelmiyor. Buradaki eşitlik bireyler arasında değil, etnik grupların/toplulukların birbirine eşitliğidir. 

Başka bir söyleyişle “eşit anayasal vatandaşlık”, ülkedeki inanç ya da etnik temelli gruplar arasında eşitlik sağlanması talebi demektir. Buna göre, örneğin, her topluluğun dili devlet yaşamında yer bulmalı; resmi dil olabilmelidir. Aksi halde, tek dil resmi dil olursa, o dilin etnik grubu diğer etnik gruplara göre üstünlük elde etmiş, “eşit anayasal vatandaşlık” bozulmuş olur. Yine örneğin eşitlik gereğince, her topluluk kendi kimliğiyle yer alacağı toplumsal - siyasal yaşamda bir diğer topluluğa “eşit olarak” temsil edilmelidir. Bürokraside ve siyasette makam ve sandalyelerin dağılımı, topluluklar arasında eşitlik gözetilerek yapılmalı, etnisiteler dini gruplar “kotalara bağlanmalı”dır. Kısacası bu anlayışın tasarladığı yapı, cemaatler ve milliyetler devletidir. Nasıl yani diyen varsa, eski Yugoslavya’dan kalan Kosova, Bosna, Makedonya’da bugün uygulanan sistemlere bakması yeterlidir.

Kısacası, anayasal vatandaşlık formülü, vatandaşlık sisteminde isim değişikliği yaratmaktan ibaret değildir. Ardında hem toplumun hem devletin başka tipte örgütlenmesini gerektiren kapsamlı bir mekanizma taşır. Sistemi birey olarak yurttaşların eşitliğine göre değil, etnik ve inanç gruplarının eşitliğine göre kurar. “Ne var canım bunda!” tavrı, ya ‘bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak’ durumu ya da başkalarını kandırma amaçlı bir tavır tercihidir.

7 Haziran ve Sonrasında Mücadelelerin Temel Konusu

“Çözüm süreci” denen şey, anayasal vatandaşlık meselesinden ibarettir. Ve bu, 7 Haziran 2015 sonrasında yapılmak istenen Yeni Anayasa’nın olmazsa olmazıdır. 

Bizim olmazsa olmazımız ise, ulusal vatandaşlıktır.

Mücadele konusu belli olduğuna göre, büyük savunmaya ‘Ne mutlu Türküm diyene’ ilkesi çerçevesinde hazırlanmak gerekir.

[Yeni Adana, 23 Mart 2015] 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder