Yıllardır süregiden kamu yönetimi reformu konusu önemli.
*
Küreselciler bu işe büyük önem vermişti. Çünkü
ulus-devleti çözmek, kamu yönetimini yani devlet
idaresini çözmeden olmazdı.
IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği, OECD,
bunların etrafında dönen fonlar, sivil toplum denen projeci dernekler,
vakıflar, inatçı bir süreklilikle iş gördüler. Sosyal - ekonomik etüd
dernekçiliği, izleme platformculuğu devreye alındı. Hangi sempozyuma baksanız,
hangi raporu elinize alsanız, bu çevrelerin damgaları ya da izleri vardı. Raporlar,
eylem – etkinlik listeleri halinde bürokrasinin
masasına yerleştirilmiş, sahiplerinin ‘kolay
takip sistemi’ne bağlanmıştı. Uygulama başlamıştı, ama bunların bir bölümü
yasa değişikliği gerektiriyordu. 2005 yılı civarında ve sonrasında, gereken
yasaların büyük bölümü çıkarıldı. Daha ilerisi Anayasa değişikliği
gerektiriyordu. İşte orada büyük ölçüde takıldılar.
Bunları hep birlikte yaşadık, gördük.
*
Bu arada, 2008 yılından başlayarak, küreselcilik
çöktü.
Aynı yıl bizim IMF ile ilişkilerimiz kesilip atıldı. Yine aynı yıl, 1994’te kurulan
ve ‘dünya hükümetine doğru’ yelken
açtığı söylenen Dünya Ticaret Örgütü
askıya alındı. Birleşmiş Milletler, kendisine beslenen son umut kırıntılarını
tüketti. Yalnız kalmış Dünya Bankası
kamu-özel ortaklıklı son özelleştirmeler atağının ötesine geçemez oldu. Avrupa
Birliği’nin Kopenhag Kriterleri, yerini
başkentlerin kendi kriterlerine terk etti. Üzerimizdeki boğucu ve onur kırıcı AB himayeciliği sona erdi.
*
Küreselci militanların, artık eskisi kadar
kibirle olamasa da, sihirli reformculuklarını konuşturmaya yine gayret ettiklerini
görüyoruz.
İlginçtir; küreselci kadroların idari
reforma ilişkin lafları, 15 Temmuz gibi bir açık saldırı ve işgal denemesine
karşın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
ağzından yine duyulabiliyor.
Bu cenahın son toplu sesi, yeni kurulan ‘iyi parti’nin taslak programından geldi.
Tepki çok olunca, küreselci reform sözü veren o paragraflar, program resmen
ilan edilmeden önce metinden temizlendi. Ama izleri zihnimizde kaldı.
Bu sesler ve izler önemli.
*
Neden önemli?
Çünkü, Türkiye’de, en temel özellikleri ulus-devlete
karşı düşmanlık olan kesimlerin raporladıkları ‘idari reform’ tuzakları, siyasetin ve toplumun başlıca
kesimlerince yeteri kadar net görülmüyor demek ki!
*
Oysa çok ama çok net görmek gerekir.
(1)Başta etnik gruplara dayalı ‘eşit vatandaşlık’ ve federasyondan
başka anlama gelmeyen ‘ortak vatan’ sözlerinden
ibaret, ilki toplumu ikincisi toprağı
bölen saldırganlığa;
(2)AB merkezlerinden yayılan, ‘hizmette halka yakınlık ilkesi’ diye
süslenmiş, günün tarihsel ortamında federasyondan
başka bir şey ifade etmeyen ‘yerellik
ilkesi’ (subsidiarite) savunuculuğuna;
(3)Devlette yetkilerin merkezi idareden
mahalli idarelere devredilmesinden; merkezin yapabileceği işlerin sayılıp
sınırlandırılmasından; böylece yerelin genel yetkili sayılmasından; bunu ‘Mahalli İdareler Çerçeve Kanunu’ ile
sağlamaktan söz eden siyasetlerin sinsiliğine;
(4)Bu devretmelerden sonra merkezi idarede
kalacak işlerin de, hizmet yerinden
yönetim kuruluşlarınca görülmesini sağlamaktan söz edenlerin, aslında devlet tüzelkişiliğine son vermek peşinde koştuklarına;
(5)Devlet personelinin sözleşmelilik
esasına dayandırılmasından, memurluk
sisteminin kaldırılmasından söz etmenin, yukarıdaki dört esasın bir parçası
olduğuna;
Çok dikkat etmek ve bu girişimler
karşısında uyanık olmak gerekir.
*
Kural basit:
Kamu
yönetimi, yani devlet idaresi, her ülkede ülkenin
içinde bulunduğu koşullara ve o ülke çocuklarının gelecekte ulaşmak istediği
hedeflere göre düzenlenir.
Bizim kaderimiz, yukarıdaki beş bacaklı ‘kamu yönetimi projesi’ ile yükselmez. Tam
tersine, bu tehdidi kavrayamama kusuru, kaderimizi saldırganlara teslim etmek
anlamına gelir.
[BAG, Aydınlık, 26 Kasım 2017]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder