Türkiye’nin IMF Bağımlılığı 2008’den bu yana tarih oldu. Ama bunun ikizi Dünya Bankası (World Bank) topraklarımızda koşturup duruyor. Emperyalizmin küreselciliği bölgeleşme yönünde yeni bir döneme girerken, Dünya Bankası’nın bunaltıcı değişimi de gözlerimizin önünde yaşanıyor.
*
Dünya Bankası bizim gibi
ülkelerde altyapı yatırımlarına destek olurdu. 1980’de politikaya girdi. Bizim
gibi ülkeleri küreselciliğe bağlamak için yapısal
uyarlama kredileri vermeye başladı. Bu siyasal kredilerle tarım, enerji,
iletişim, mali sektördeki özelleştirmelere ve yabancılaştırmalara militanca öncülük
etti. 1990’lı yıllarda bunlara sağlık, eğitim, istihdam alanlarını da kattı. Mesafe
aldı, ama Türkiye’de dünyada da tıkandı.
IMF’nin yaptığı gibi, o
da 1998 yılında çalışma tarzını değiştirdi.
Türkiye’de 2001 yılında CAS/CPS Anlayışı (Country Assistance/Partnership Strategy) ile yürütmeye başladı. Yoksulluk yönetimi ve eşitsizlikleri giderecek
diye ilan edilen CAS Anlayışı (ülke yardım/ortaklık
stratejisi), üçer yıllık plan kitapçıklarında vücut buldu. Türkiye’de CAS’ların
sonuncusu 2015’te bitiyordu, bir yıl uzatıldı. CAS’lar, önceki yapısal uyum denen
işlerin yayılıp derinleştirilmesine odaklanmıştı; amaç da ikinci dalga reformlar idi. İktisadi
liberalizyonu başardık, şimdi bunlara siyasal ve idari liberalizasyonu
yaptıracağız dendi.
Çabaların bir bölümü
kamu yönetimi ve kamu mali yapısını değiştirmeye odaklanmıştı. Bu çerçevede kamuda
657 Memurluk Rejimi’ni yok etmeye ve
esnek istihdam denen emek
düşmanlığını yasal-kurumsal hale getirmeye; üniter devleti çözecek ademi merkeziyetçilik düzenini kurmaya;
okul-hastane ve her türlü kamu kurumu için idari ve mali özerklik yolundan kamu hizmetlerini gevşetip piyasalaştırmaya giriştiler.
Tırmaladılar, kanattılar, ama istediklerince olmadı.
Çabaların bir bölümü de,
sağlık sektöründe hastaneciliği KÖO
Modeli (kamu özel ortaklık modeli)
yöntemiyle piyasalaştırmaya, enerji-elektrik özelleştirmelerini yaygınlaştırmaya
ve dünyanın bir avuç sözde yenilenebilir enerji – temiz teknoloji tekellerine
Türkiye pazarını ardına kadar açmaya odaklandı. CAS’lar bu alanlarda görece
daha fazla mesafe aldı.
*
Dünya Bankası çalışma düzenini
yine değiştirecek. Yeni sistem Türkiye için 2017 yılında başlatılacak. CAS
yerini, 4-6 yıl süreli Ülke İşbirliği
Çerçevesi anlayışına bırakacak. Yani
bizde ve bizim gibi ülkelerde kamuyu çözmek ve özel sektörü taşeronluk
ilmikleriyle nefessiz bırakmak anlayışına…
Ve, daha da önemlisi. Banka’nın
yeni çalışma düzeninde “daha fazla Dünya
Bankası Grubu olarak çalışmak” kararına varıldığı ilan edildi.
1945’te kurulduğunda
ortada yalnızca IBRD (uluslararası imar
ve kalkınma bankası) vardı. Kuranlar ve ortak olanlar, devletlerdi. Sonraki
yıllarda yeni örgütler eklendi, kurumun adı “Dünya Bankası Grubu” oldu. IBRD,
1945 yeni-sömürgeciliğine uygun bir Bretton Woods kurumuydu, yalnızca
devletlerle çalışır ve yalnızca devletlere kredi verirdi. Şimdi bu parça geri
çekilirken öne çıkan iki parça çok farklı. Biri yabancı tekellerden para
toplayıp bunları devlet garantisi aramadan azgelişmiş ülkelerin yalnızca özel
sektörüne kredi diye veren 1956 doğumlu IFC
(uluslararası mali işbirliği).
Diğeri ise, yabancı yatırımcılara sigortalık işi gören 1965 doğumlu MIGA (Çoktaraflı Yatırım Garanti Anlaşması).
Bu değişikliğin önemi,
dünya genelinde parlamentoların ve hükümetlerin, dolayısıyla halkların etki
alanlarını ortadan kaldırmasından geliyor. Çünkü, her türlü eksikliğine karşın,
kendi halklarının iradelerini temsil eden parlamentoların ve hükümetlerin
yarattığı Dünya Bankası, artık bunların her türlü denetim ve gözetiminden
azadedir.
Öte yandan yabancı özel
sermayeci IFC ve bunların sigortacısı MIGA’nın kazandığı ağırlık, bu kurumun doğrudan ve açıkça dünya para
tekellerinin hizmetine yerleştiğinin göstergesidir. Daha kuruluş yıllarında,
1945’te bir ‘acaba’ ve ‘olumsuz olasılık’ olarak dile
getirilmiş bu durum, kurumun yasallık temelinde kocaman bir gedik açmıştır.
*
Uzun yıllardır
azgelişmiş ülkelerin sanayileşmesini ve kalkınmasını türlü yollarla engelleyen
bu kurum, aracı olduğu baraj-yol yapımları gibi altyapı yatırımları sayesinde, hiç
olmazsa 1980’lere kadar, IMF gibi açık ve öfkeli tepkiler görmemişti. Ama bu
değişimiyle, emperyalizmin girdiği yeni dönemde, hiç kuşkusuz büyük öfkenin tam karşısında olacak.
[BAG, Aydınlık, 18 Kasım 2015]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder