Zamane işleri göze karışık görününce, üstüne konuşulması gereken konular yüreğe ağır gelince, yapılması gereken işin muktedirin hoşuna gitmeyeceği akla düşünce, söylenmesi gerekeni söylemek ve doğru olan yapmak zor işlerden oluyor.
İşte böyle zamanda insanın kaçası geliyor. Kaçkınlar çoğalıyor. O anda bulunulması gereken yerden firar, söylenmesi gereken sözden firar, fikirden yani aslında yaşamdan firar! Eskiler demişler, koyuna kurt gelince köpeğin gezesi gelir, öyle bir durum.
Biz kaçkınlardan olmayalım.
*
Ortadoğu’daki yangın sorumluluğunun topu topu beş küresel petrol şirkette olduğunu görmezden gelmeyelim. Bu yangının Ortadoğu’dan 8800 kilometre uzaktaki ülkelerin ulusal çıkarları için alazlanması gerektiğine karar verdiklerini atlamayalım. Orta yerde yanıp duranların da yangını söndürmek için kundakçılara koştuklarını, onlardan su da köpük de değil körük istediklerini görmezden gelmeyelim.
Ortadoğu ülkeleri geçen yüzyıl emperyalizme karşı mücadele etmek azmiyle önce “kavmiyye esası”yla Arap Milli Birliği’ni aradılar, olmadı. 1970’lerde her Arap ülkesi “vataniyye esası”yla kendi ülkesi için kurtuluşa yöneldi, olmadı. 1980’lerden başlayarak “diniyye esası”nda kurtuluş arayanların gayretleri geldi, olmadı. Nihayet bu yüzyılın başında elde kalan “mezhebiyye” oldu. Mezhepçilik parçalanması, milyonlarca insanın üzerlerinden elini hiç çekmemiş enerji şirketleriyle uzak ülkelerin zaferini ve Ortadoğu’nun yangın yerine dönmesini kolaylaştıran son suçlu oldu.
Çok ortağı olan bu büyük suçun temelinde, bir avuç enerji tekeline söylenmesi gereken sözü söyleyememek var. “Ateşi söndürmek için sizin buralardan çekilmeniz gerek” diyememek var.
*
Suçun özünde bir avuç enerji tekeliyle uzaktaki ülkelere “yeter artık, siz karışmayın” demek yerine, “bana silah verin; havadan bombalamanız yetmez buralara kara harekatı yapın” çağrıları yapmak var. Emperyalizmin yaratıklarına karşı, emperyalizmi yalvar yakar kendi yurdunu bombalamaya çağırmak var. Sonra da bunun insanlık adına çağrı olduğunu söylemeye kalkışmak, emperyalizmin ateşi kendi yurdunu daha da çok yakıp yıksın diye Türkiye’yi de bu suça bulaştırma histerisi var. PKK/PYD ve HDP yöneticilerinin emperyalizmin başkentlerinde yankılanan yalvarışları, çocuklar için de Ortadoğu halkları için de değil, emperyalizmin doğrudan kendisi için güvenli bir “petrol koridoru” açma amacına destek içindir. Güvenli petrol koridoru içinde, kendi yurduna “özerk”, ama böyle davrandıktan sonra nasıl kaçınılabilir ki, emperyalizme bağlı bir eyalet olabilmek içindir.
*
Bu uğurda yıkılan her Atatürk büstü, bu uğurda yakılan her Türk bayrağı, bu uğurda saldırıya uğrayan her okul ve bina, PKK/PYD ve HDP eliyle emperyalizmin saldırısına uğramıştır. Saldırıya uğrayan her noktamız, direnişçi varlığımızın simgesi olarak tarihe geçmiş durumdadır.
Kobani adına savrulan molotofların durduğu yer neresi ise, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kobani’ye girip orayı “sahipleri”ne teslim ederek geri çekilmesini öneren CHP Genel Başkanlığı tezkeresi de aynı yerde durmaktadır. Irak – Suriye tezkeresine “bizim için komşularımızın toprak bütünlüğü esastır” gerekçesiyle karşı çıkmış bir partinin, böyle bir öneride bulunmasını kabul etmek hiçbir şekilde mümkün değildir.
Koyuna kurt geldiyse köpeğin de çobanın da köylünün de üstüne düşeni yapması gerekir. Yine ataların dediği gibi, yurdun otlusundan kutlusu yeğdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder