8 Aralık 2014 Pazartesi
KÜRESELLEŞME ARTIK "TTIP"
Küreselleşme, 1970’li yıllarda yapılan neredeyse yedi yıl süren Tokyo Round adlı müzakerelerle başlamıştı. 1980’lerde isim bulundu. Dünyanın yeni düzeni doğuyordu, doğana isim bulunamadıysa da doğuş sürecine bulundu. Olmakta olana globalizasyon adı verildi, küreselleşme.
SERBEST TİCARETİN EBELERİ
Süreç laftan ibaret değildi. Uruguay Round adı verilen görüşmelerde yeni dünya düzeninin yeni örgütü doğmuştu. Dünya genelinde çok taraflı ticaret anlaşmalarını yönetecek Dünya Ticaret Örgütü. İngilizce adının baş harfleriyle WTO.
Elde, İkinci Dünya Savaşının ateşinden doğma, 1947 doğumlu GATT adlı bir anlaşma vardı. Az sayıda ülke arasında az sayıda malın ticaretiyle ilgiliydi. Ama giderek taraf ülke sayısı 100’ü, ilgili malların listesi de çok sayıyı aşmıştı. Yeni düzene maya oldu. Mal ticaretine eğitim, sağlık, iletişim, muhasebe, turizm, her şey dahil hizmet ticareti anlaşması GATS eklendi. Fikir ticareti de dışarıda bırakılmadı. TRIPS, yani fikri mülkiyet hakları anlaşmaları yazıldı. Elbette anlaşma varsa anlaşmazlık da olur, WTO bünyesi ticaret mahkemeleriyle tamamlandı.
Bunlar, küreselleşme denen yeni dünya düzeninin İsviçre’de Cenevre’ye yerleşmiş olan ebeleriydi. İşleri, ticareti çok-taraflı-anlaşmalarla dünya genelinde serbestleştirmekti.
Küreselcilik idolojisi, “dünyanın çoğunluğunu oluşturan az gelişmiş ülkeler dünya zenginliğinden daha çok pay alacak” vaadini işte bu mekanizmaya dayandırmıştı. Öne sürdüğü tek koşul, ulus-devletlerin tarifelerden ve gümrüklerden, yani kendi ülkelerinin egemeni olmak iddiasından vazgeçmeleri idi.
SERBEST DEĞİL ADİL TİCARET!
Küresel ticaretten ibaret küreselleşme, adeta doğarken nefessiz kaldı. 2001 yılında Katar’ın Doha kentinde başlayan görüşmelere, küresel ticarete az gelişmiş ülkeler yararına yön verme etiketi yapıştırıldı. Doha Kalkınma Gündemi bunun içindi ve bitmek bilmedi. Aradan 13 yıl geçti, görüşmeler tıkandı, işler askıya alındı.
Küreselcilik ideolojisi dünyayı aldatmayı başardı. Ama küreselleşmenin sonuçları ortaya çıkınca işler değişti. WTO kararlarının sonuçları basitçe şöyleydi: ABD-AB gibi küresel ticarete egemen olanlar korunup güçleniyorlar, dünyanın geri kalanı ise “serbest ticaret” adı altında pazarlarını bunlara açmak zorunda kalıp ulusal sanayilerinin tasfiye oluşunu seyretmek zorunda kalıyorlardı.
İlerici güçlerin önderliğindeki dünya buna hayır dedi ve olması gerekeni şu slogan özetledi: “Serbest Değil Adil Ticaret”!
MADEM ÖYLE…
Buna karşı küreselcilik ideolojisi madem öyle, gününüzü gösteririm size dedi. İç yüzünü saklamayı bir yana bıraktı. Başka bir ortaklık kuruyor. TTIP oluyor; TransAtlantik Trade and Investment Partnership adlı bir anlaşma imzalamaya çalışıyor. 2013 yılının Temmuz ayından bu yana, ABD – AB arasında serbest ticaret ve yatırım anlaşması için görüşmeler yürütülüyor. Atlantik Okyanusu’nun iki yakasına yerleşmiş olan bu iki “Batı”, dünyayı üçüncü bir savaşa doğru sürükleyen küreselleşme saldırılarında yeni bir evrenin kapılarını açmaya hazırlanıyor.
Hazırlıklar kapalı kapılar ardında yürüyor. Avrupa yurttaşları Avrupa Konseyi’nden bilgi istiyor, demokrasinin beşiği Avrupa’nın konseylerinden “size ne?” gibi yanıtlar alıyorlar. AİHM’ne başvurup “bilgi edinme hakkı”nın gasp edildiği şikayetiyle dava açıyorlar. Olup bitenleri öğrenmeye çabalıyorlar.
YA BİZ?
Küresel mali sermayenin kendini beğenmişliğine karşı küreselcilik ideolojisiyle tutuşulan kavga, ABD ve AB’de daha şimdiden TTIP despotluğuna karşı da yükselmiş durumda. https://stop-ttip.org/ adlı sitede, bu anlaşmaların yurttaşlar için değil büyük tekelci şirketler için olduğu söyleniyor. Stop TTIP! diyorlar.
Ya biz ne yapıyoruz? Bakan Zeybekçi ile küresel tekelcilik cenahı “TTIP’te yer almalıyız, yoksa perişan oluruz” telaşına düşmüş, Atlantik odağından “gel” densin derdindeler.
Oysa besbelli. Dünyada kartlar bir kez daha yeniden karılıyor. Günü ve geleceği, Tam Bağımsız Türkiye ideali doğrultusunda yeniden değerlendirmek gerekir. Atlantik korkusunu, oradaki ilerici güçlerle ve bizim şu eski muazzam mazlum dünyayla beraberce kırıp atmanın yolunu açmalıyız. Bir kez daha tam zamanı!
[Aydınlık Gazetesi, 7 Aralık 2014]
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder