Olayların içinde yaşayan kişi olarak
değerlendirince, insanda “herşey
darmadağın oluyor” duygusu öne çıkıyor. Olayları dışına çıkıp çözümleyen
kişi olarak değerlendirince “herşey yeniden
biçimleniyor” yargısı baskın geliyor.
*
Bağımsız Türkiye idealine saygılı sandığımız kimseler, bugünlerde
“biz batılı ve batıcıyız” diye
haykırıyorlar. Türkiye’nin Rusya, Çin, İran ve daha başka ülkelerle ulusal
paralarla ticaret yapma anlaşmalarının boş iş olduğunu yazıp çiziyorlar. Dolar
ile avroya “rezerv para” demişler, “bunların dışına çıkmak batıdan kopmak olur”
diyerek kraldan çok kralcılık yapıyorlar.
*
Tam bağımsız Türkiye idealine yakın sandığımız kimselerden, Paris
kahveleriyle Londra pub’larında bile artık görülmeyen türden bir ‘doğu bulantısı’ yayılıyor çevreye. Bir
çırpıda açığa vurulan bu ölçülerdeki Rusya-sevmezlik, Arap ya da Fars hoşnutsuzluğu,
Çin rahatsızlığıyla burun buruna gelişimiz, bugünlerde yaşadığımız son
sürprizler.
*
Sürpriz şaşırtır; bunlar da şaşırtıyor.
Ama insanın şaşkınlığı kısa sürüyor. Biraz düşününce fark ediyoruz ki, bu
kimseler daha düne kadar küreselleşmeden ve küreselcilikten memnun olanlardı. Küreselciliğin emperyalizmin yeni suratı
olduğunu söylediğimizde, başlarını hafifçe arkaya atıp ‘eskiye takılmamak lazım’ deyişlerindeki kibir, demek ki ‘batılı ve batıcıyız’ ruhunun
göstergesiymiş.
*
Dış ekonomik ilişkiler ya da
uluslararası siyasal ilişkiler üzerine başlayan konuşmaların bir anda “biz nereliyiz” sorusuna gömülmesi, mandacı zihniyetin sandığımızdan daha
derin köklere sahip olduğunu gösteriyor.
21. yüzyılda, küreselleştirmecilik
siyasetinin çöktüğü bir zamanda, gerçek bir bağımsızlık devri için uluslararası
koşulların pekçok olanak sunduğu bir dönemde, Türkiye’yi kimliği ve konumu
bakımından kendinden başka yerlere bağlama gayretinin başka bir açıklaması yok.
*
Batının “evrensel” ve “insan” hakları
bildirgelerindeki zayıflık ortada iken, bunlara sarsılmaz bir imanla bağlanmış
olmanın sonucu gönüllü kölelikten başka bir şey değil. Avrupa Parlamentosu daha
dün, Rusya’yla ilgili olarak aldığı kararda “benim
değerlerimi benimsemediğini düşündüğüm kişi ve kurumlar evrensel’in de insan’ın
da dışında kalır” demedi mi? Evrensel’in
ne olduğuna da, insan’ın kim
olduğuna da o karar veriyor. Bunları neredeyse ilahi karar katına yükseltip,
sıcak siyasette kendi çıkarına ölçü olarak kullanıyor. Batı yasayı kendisi koyuyor;
kendisi uyguluyor; kendisi yargılıyor; kendisi asıp kesiyor. Bu gücü bizim için
de kullanıyor. Mandacı zihniyet bunların hepsine kölece “evet!” diyor. Biz batılıyız!
Emperyalizmin hakkıdır; onun meftunuyuz!
Şangay ülkeleri otoriter/totaliter rejimler, bizim ne işimiz olur onlarla sözlerinin arkasında, emperyalizm gönüllülüğü çok fena sırıtıyor. Kendileri
emperyalizmle Katolik nikâhı kıymışlar, Avrasya ülkeleriyle işbirliğine tahammülleri
yok.
*
Dünya yeniden biçimleniyor.
Batı, uygarlığın öncüsü olma iddiasını
da gücünü de yitiriyor. Yeni bir dünya kurulacak.
Türkiye, 1945’te yaptığını yapmayacak.
Kurulacak dünya içindeki yerini belirlemeyi, kursunlar da sonra biz de yerimize geçeriz siyasetine bağlamayacak.
Yerini, yeni dünyanın kuruluşunda rol alarak kendisi belirleyecek. Öyle
görünüyor ki, bize düşen, ülkemizin bu gücünü ortaya çıkarmak için mandacı zihniyetle kıyasıya bir mücadele
yürütmek.
[BAG, Aydınlık, 11 Aralık 2016]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder