CHP eski Milletvekili Siyaset Bilimci Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, siyasetin gündemine MHP'nin desteği ile yeniden getirilen Anasaya değişikliği konusunda egeekspress.com'un sorularını yanıtladı. Güler, bu günkü sistemin zaten yarı başkanlık sistemi olduğuna dikkat çekiyor. Bunu birinci aşama sayan Güler, şimdi de MHP desteği ile işin ikinci aşamasının gerçekleştirilmesinin planlandığını belirtiyor. MHP'nin hükümeti, parlamentoyu devre dışı bırakacak bir değişikliğe razı olmasının eyaletleşme ve çok etnikli millet oluşturmak için yapılacak değişiklikleri de kabul ettiği anlamına geldiğini ifade eden Güler Türkiye'yi bekleyen sorunları anlattı...
Öncelikle bugün işlemekte olan sisteme bakmak gerektiğini anlatan Birgül Ayman Güler, sistemin zaten parlamenter bir sistem olmadığının altını çizerek şunları söyledi:
BUGÜNKÜ HÜKÜMET SİSTEMİ TANIMI GEREĞİ YARI-BAŞKANLIKTIR
"Bugün yürürlükte olan hükümet sistemimiz parlamenter değil yarı-başkanlık sistemidir. Bu özelliği bir televizyon programında Prof. Dr. Ersin KALAYCIOĞLU dile getirmişti. Doğru bir saptamadır.
Bu fiili değil, anayasal bir durum. Her ne sebeple olursa olsun, hükümet sisteminin adını doğru koyamadığımız sürece fikir ve tavırlarımız netlik kazanamıyor.
Bunun ilk parçası 1982’de verilen yetkilerle yaratılan “güçlü yürütme – güçlü cumhurbaşkanlığı” ile yerleştirilmişti. İkinci parça, 2007’de cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi anayasa referandumuyla kabul edilince yerleştirildi. Mevcut sisteme bu modelin çizgilerinden bakmakta yarar var. Anayasa değişiklikleri üzerine tartışmalar böylece daha anlamlı bir yola girebilir."
İşte Ayman'a yönelttiğimiz sorular ve cevapları:
Anayasa değişikliği konusunda, yayınlanmış birçok makaleniz olduğunu ve görüşlerinizi bu makalelerde dile getirdiğinizi biliyoruz. Bugüne kadar neler oldu?
Bildiğiniz gibi, yıllardır bir “yeni anayasa” baskısı altında yaşadık. Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olmadığı halde, bu baskı aralıksız sürdü. İstenen şeylerden biri, Anayasa’nın milli/ulusal olmaktan çıkarılmasıydı. Bunu Türk vatandaşlığını silerek yapmak isteyenler vardı. İkincisi, ademi merkeziyetçilik benimsensin, üniter yapı kırılsın diyenler vardı. Yerel özerklik sözü bunların şiarı haline gelmişti. Üçüncüsü, laiklik silinsin hedefi güdülüyordu. “Yeni anayasa”, dışarıda hem ABD hem AB tarafından desteklenen bir projeydi. Devreye kimler girmedi ki? MartiAhtisaari’ler, Venedik Komisyonları, AB İlerleme Raporları…
Türkiye bu baskıyı kırdı.
Saman altından su yürütenler, Türk Milletinin egemenlik hakkını elinden alamayacaklarını gördüler. Yerel özerkliğin hendekçiliğe destek olduğu açığa çıktı; bunlarla kararlı bir mücadele başladı. Cemaat ve tarikatların toplumsal ve siyasal gücü nasıl kötüye kullanabilecekleri 15 Temmuz 2016 işgal girişiminde gözler önüne serilince, laik devlet ilkesinin önemi de elle tutulur hale geldi.
Yeni anayasa rafa kalktı. Bu, ülkemiz için çok hayırlı oldu.
MHP'nin işbirliği ile anayasanın referanduma götürmek çabasını, nasıl karşılıyorsunuz?
AKP tarafı anayasa konusunu üç kademeli hale getirmişti. Yeni-anayasa; eğer olmazsa Kapsamlı Değişiklik; o da olmazsa mini-paket diyordu. Neredeyse tümünden umut kesmişken, MHP Genel Başkanlığı kimsenin beklemediği anda “mini paket” için kapıları açıverdi. Bunu neden yaptı? Gerçek nedeni öğrenmemiz için herhalde biraz daha zaman geçmesi gerekiyor. İyi mi yaptı? Belki bu adım sayesinde anayasa değişikliği gündemi tüketilmiş olur; bu iş gündemden düşer; iyi olur. Ama bu adım başkanlık rejimine sıkışmamıza yol açarsa, iyi olmaz.
Anayasada yapılması istenen değişiklikler, bir başkanlık sisteminin getirilmesi anlamına mı geliyor?
Bir sisteme başkanlık demek için iki temel ölçüt var: Başkanın halk tarafından seçilmesi ve ayrıca bir hükümet olmaması. Bizde 2007’de referandumla anayasa değiştirildi, 2014’te ilk uygulaması yapıldı, cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Koşullardan biri sağlanmış durumda. Mini-paket eğer hükümeti, yani başbakan ve bakanlar kurulunu ortadan kaldırırsa, evet, bu değişiklikler başkanlık rejimi kurmak anlamına geliyor.
Anayasa'da yapılması istenen değişiklikleri bir siyaset bilimci olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu mini-paket açıklanmadı. Basına parça parça yansıyor. Anlaşıldığı kadarıyla mini-pakette hem “partili cumhurbaşkanlığı”, hem de “başkanlık” yönünde değişiklikler var.
Partili cumhurbaşkanlığından başlarsak…
Partili cumhurbaşkanlığı, cumhurbaşkanı seçilen kişinin varsa partisiyle ilişkisi kesilir şeklindeki cümleyle ilgili. Anayasadan bu cümle silinecek. Bence bu olabilir. Çünkü şu andaki yasak, eşyanın tabiatına aykırı. Bir partinin aday gösterdiği ya da desteklediği birinin “o partiyle zinhar ilintin olmayacak” gibi bir noktaya sıkıştırmak anlamlı değil. Ancak mesele, AKP’nin şaşılacak biçimde, cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanlığını da sürdürsün gibi tuhaf bir istekte bulunması. Çok-partili bir sistemde, cumhurbaşkanının “bir” partinin genel başkanı olmasını düşünmenin akıl alır tarafı yok.
Başkanlığı bundan ayıran nedir?
Başkanlık, hükümetin ortadan kaldırılması demek. Partili cumhurbaşkanlığı meselesiyle bunun ilişkisi yok…. Hükümet nasıl ortadan kalkacak? Basit. Anayasada nerede başbakan ve nerede bakanlar kurulu lafı varsa, onlar silinecek. İşlem basit, ama sonuçları devasa ve karmakarışık.
Bir koltukta üç karpuz mu? Hem cumhurbaşkanı, hem hükümet, hem partinin genel başkanı…
Düşünün ki, bütün devlet aygıtı, hükümetsiz olarak cumhurbaşkanına bağlanmış. Bütün devlet aygıtına ilişkin kararlar, cumhurbaşkanı kararnamesi denen tek imzalı kararnamelere bağlanmış. TBMM bu alandan tümüyle dışlanmış. Buna bir de partisinin genel başkanı olan bir cumhurbaşkanı ekleyin; yani meclisteki vekillerin de o makam tarafından belirlendiğini düşünün… Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir model!
Dünyadaki örneklerden yola çıktığımız zaman başkanlık sistemi niteliğindeki yönetimlerin (ABD hariç) diktatörlüğe dönüştüğünü anlıyoruz.
Bazı başkanlık rejimleri federal düzene sahip. ABD öyle. Güney Amerika ülkelerinin büyük kısmı da öyle. Üniter düzene sahip başkanlıklar ise Afrika ülkeleriyle Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde görülüyor. Görüyor musunuz? Bu manzara ve akıl yürütme bile, başkanlığın demokratik olması için “federalleşme gerekir” denmesine zemin hazırlıyor. Meselenin en önemli yönlerinden biri de bu zaten. Hendek siyaseti güdenlerin yerel özerklik, özyönetim, bölge yönetimi, vb… isteklerine uygun düşen bir sonuç.
Anayasa'da yapılması istenen değişiklikler organizasyonunda, CHP'nin tavrını nasıl buluyorsunuz? CHP sizce, muhalefet görevini yapmış ya da yapıyor durumda mıdır?
CHP yönetiminin siyaseti belirsiz. Örneğin diyor ki, “biz parlamenter rejimin güçlendirilmesinden yanayız”. Peki bunun anlamı ne? CHP yönetimi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine son vermek mi istiyor? Öyle mi? Öyle değilse, yetkilerini sınırlandırıp bu makamı sembolik hale getirmeyi nasıl yapacak?
Halk seçsin, ama o makam sembolik olsun; bu olamaz mı?
Olamaz, çünkü yetki alanlarını belirleyen şey, makamı yaratan kaynaktır. Cumhuriyet rejiminde en güçlü kaynak “halk”tır. Cumhurbaşkanı meclis gibi doğrudan halkça seçildikçe sembolik kılınması olanaksız. Haydi olanaksız demeyelim, kendine özgü çok özel tarihsel şartlar gerektiren istisnai bir durum olabilir. Ama genel kural olamaz. Aksine, aynı belediyelerde yaşadığımız gibi, bu kaynaktan gelen güç, o makamı yetkileri bakımından sürekli olarak güçlenme yönünde besler.
Belediyelerle nasıl bir benzerlik var?
Belediyelerde 1963 yılına kadar halk meclisi seçerdi. Meclis kendi içinden birini belediye başkanı yapardı. Bu sisteme “meclis modeli” denirdi. 1963’te başkan da meclis gibi halk tarafından seçilmeye başlandı. Buna “başkan modeli” dendi. 1980’lerde özellikle büyükşehir modeli doğunca hepimiz gördük. Küçük – büyük, bütün belediyelerde sistem “güçlü başkanlık modeli”ne dönüştü. Zaman zaman derebeylikler diye eleştirilen bir modele…
MHP'nin bu konuda AKP ile işbirliğine girişmiş olmasına ne diyorsunuz?
MHP, hükümetin ortadan kaldırılması diye özetleyebileceğim “başkanlık rejimi”ne “evet” demişse, bunun bir sonraki aşamada “eyaletleşme” ve “çok-etnikli millet” yaratacak başka anayasa düzenlemelerine kapı aralamaya hizmet ediyor demektir. Böyle bir şey, kendileri açısından büyük derttir.
Sizin yaklaşımınız nedir? Bu AKP-MHP mini-paketindeki konular nasıl ele alınmalı?
Kanımca “partili cumhurbaşkanlığı” olabilir; ancak cumhurbaşkanı seçilen kişi herhangi bir partide görev üstlenemez.
Bu olabilir, çünkü bugünkü durumu doğru saptamamız gerekir, bizim hükümet sistemimiz artık “parlamenter sistem” değil; “yarı-başkanlık” sistemine dönüştü. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmeye başlandığından beri böyle. Bu fiili değil, anayasal bir durum. Değişiklik 2007 anayasa referandumuyla yapıldı. Partililik konusu, sistemin adının koyulmasını sağlar.
Ve ayrıca, Cumhurbaşkanının yetkilerine gelince, yetki alanı daha 1982’de, parlamenter hükümet sistemini zorlayan ölçülerde genişletilmişti. Mevcut yetkilerin seçilme tarzıyla uyumlu olduğu kanısındayım. Daha fazla genişletmelere gerek yok.
Yapılması gereken şey, meclisi güçlendirmek. Parti tasallutundan kurtarmak. Halkın temsili üzerine koyulmuş baraj gibi ipotekleri kaldırmak.
Vazgeçilmesi şart olan şey ise, “başkanlık rejimi” hedefi. Yani, hükümetin ortadan kaldırılması. Türkiye bu kadar büyük sorunlarla boğuşurken, mevcut sorunlara misliyle yeni sorunlar ekleyecek bir hedef bu. En başta getireceği sorun, ortaya çıkacak güç yoğunlaşması aşılsın diye federalleşme isteklerinin önünün açılması olacak. Türkiye’yi böyle bir derde itmemek lazım.
"Bugün yürürlükte olan hükümet sistemimiz parlamenter değil yarı-başkanlık sistemidir. Bu özelliği bir televizyon programında Prof. Dr. Ersin KALAYCIOĞLU dile getirmişti. Doğru bir saptamadır.
Bu fiili değil, anayasal bir durum. Her ne sebeple olursa olsun, hükümet sisteminin adını doğru koyamadığımız sürece fikir ve tavırlarımız netlik kazanamıyor.
Bunun ilk parçası 1982’de verilen yetkilerle yaratılan “güçlü yürütme – güçlü cumhurbaşkanlığı” ile yerleştirilmişti. İkinci parça, 2007’de cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi anayasa referandumuyla kabul edilince yerleştirildi. Mevcut sisteme bu modelin çizgilerinden bakmakta yarar var. Anayasa değişiklikleri üzerine tartışmalar böylece daha anlamlı bir yola girebilir."
İşte Ayman'a yönelttiğimiz sorular ve cevapları:
Anayasa değişikliği konusunda, yayınlanmış birçok makaleniz olduğunu ve görüşlerinizi bu makalelerde dile getirdiğinizi biliyoruz. Bugüne kadar neler oldu?
Bildiğiniz gibi, yıllardır bir “yeni anayasa” baskısı altında yaşadık. Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olmadığı halde, bu baskı aralıksız sürdü. İstenen şeylerden biri, Anayasa’nın milli/ulusal olmaktan çıkarılmasıydı. Bunu Türk vatandaşlığını silerek yapmak isteyenler vardı. İkincisi, ademi merkeziyetçilik benimsensin, üniter yapı kırılsın diyenler vardı. Yerel özerklik sözü bunların şiarı haline gelmişti. Üçüncüsü, laiklik silinsin hedefi güdülüyordu. “Yeni anayasa”, dışarıda hem ABD hem AB tarafından desteklenen bir projeydi. Devreye kimler girmedi ki? MartiAhtisaari’ler, Venedik Komisyonları, AB İlerleme Raporları…
Türkiye bu baskıyı kırdı.
Saman altından su yürütenler, Türk Milletinin egemenlik hakkını elinden alamayacaklarını gördüler. Yerel özerkliğin hendekçiliğe destek olduğu açığa çıktı; bunlarla kararlı bir mücadele başladı. Cemaat ve tarikatların toplumsal ve siyasal gücü nasıl kötüye kullanabilecekleri 15 Temmuz 2016 işgal girişiminde gözler önüne serilince, laik devlet ilkesinin önemi de elle tutulur hale geldi.
Yeni anayasa rafa kalktı. Bu, ülkemiz için çok hayırlı oldu.
MHP'nin işbirliği ile anayasanın referanduma götürmek çabasını, nasıl karşılıyorsunuz?
AKP tarafı anayasa konusunu üç kademeli hale getirmişti. Yeni-anayasa; eğer olmazsa Kapsamlı Değişiklik; o da olmazsa mini-paket diyordu. Neredeyse tümünden umut kesmişken, MHP Genel Başkanlığı kimsenin beklemediği anda “mini paket” için kapıları açıverdi. Bunu neden yaptı? Gerçek nedeni öğrenmemiz için herhalde biraz daha zaman geçmesi gerekiyor. İyi mi yaptı? Belki bu adım sayesinde anayasa değişikliği gündemi tüketilmiş olur; bu iş gündemden düşer; iyi olur. Ama bu adım başkanlık rejimine sıkışmamıza yol açarsa, iyi olmaz.
Anayasada yapılması istenen değişiklikler, bir başkanlık sisteminin getirilmesi anlamına mı geliyor?
Bir sisteme başkanlık demek için iki temel ölçüt var: Başkanın halk tarafından seçilmesi ve ayrıca bir hükümet olmaması. Bizde 2007’de referandumla anayasa değiştirildi, 2014’te ilk uygulaması yapıldı, cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Koşullardan biri sağlanmış durumda. Mini-paket eğer hükümeti, yani başbakan ve bakanlar kurulunu ortadan kaldırırsa, evet, bu değişiklikler başkanlık rejimi kurmak anlamına geliyor.
Anayasa'da yapılması istenen değişiklikleri bir siyaset bilimci olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu mini-paket açıklanmadı. Basına parça parça yansıyor. Anlaşıldığı kadarıyla mini-pakette hem “partili cumhurbaşkanlığı”, hem de “başkanlık” yönünde değişiklikler var.
Partili cumhurbaşkanlığından başlarsak…
Partili cumhurbaşkanlığı, cumhurbaşkanı seçilen kişinin varsa partisiyle ilişkisi kesilir şeklindeki cümleyle ilgili. Anayasadan bu cümle silinecek. Bence bu olabilir. Çünkü şu andaki yasak, eşyanın tabiatına aykırı. Bir partinin aday gösterdiği ya da desteklediği birinin “o partiyle zinhar ilintin olmayacak” gibi bir noktaya sıkıştırmak anlamlı değil. Ancak mesele, AKP’nin şaşılacak biçimde, cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanlığını da sürdürsün gibi tuhaf bir istekte bulunması. Çok-partili bir sistemde, cumhurbaşkanının “bir” partinin genel başkanı olmasını düşünmenin akıl alır tarafı yok.
Başkanlığı bundan ayıran nedir?
Başkanlık, hükümetin ortadan kaldırılması demek. Partili cumhurbaşkanlığı meselesiyle bunun ilişkisi yok…. Hükümet nasıl ortadan kalkacak? Basit. Anayasada nerede başbakan ve nerede bakanlar kurulu lafı varsa, onlar silinecek. İşlem basit, ama sonuçları devasa ve karmakarışık.
Bir koltukta üç karpuz mu? Hem cumhurbaşkanı, hem hükümet, hem partinin genel başkanı…
Düşünün ki, bütün devlet aygıtı, hükümetsiz olarak cumhurbaşkanına bağlanmış. Bütün devlet aygıtına ilişkin kararlar, cumhurbaşkanı kararnamesi denen tek imzalı kararnamelere bağlanmış. TBMM bu alandan tümüyle dışlanmış. Buna bir de partisinin genel başkanı olan bir cumhurbaşkanı ekleyin; yani meclisteki vekillerin de o makam tarafından belirlendiğini düşünün… Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir model!
Dünyadaki örneklerden yola çıktığımız zaman başkanlık sistemi niteliğindeki yönetimlerin (ABD hariç) diktatörlüğe dönüştüğünü anlıyoruz.
Bazı başkanlık rejimleri federal düzene sahip. ABD öyle. Güney Amerika ülkelerinin büyük kısmı da öyle. Üniter düzene sahip başkanlıklar ise Afrika ülkeleriyle Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde görülüyor. Görüyor musunuz? Bu manzara ve akıl yürütme bile, başkanlığın demokratik olması için “federalleşme gerekir” denmesine zemin hazırlıyor. Meselenin en önemli yönlerinden biri de bu zaten. Hendek siyaseti güdenlerin yerel özerklik, özyönetim, bölge yönetimi, vb… isteklerine uygun düşen bir sonuç.
Anayasa'da yapılması istenen değişiklikler organizasyonunda, CHP'nin tavrını nasıl buluyorsunuz? CHP sizce, muhalefet görevini yapmış ya da yapıyor durumda mıdır?
CHP yönetiminin siyaseti belirsiz. Örneğin diyor ki, “biz parlamenter rejimin güçlendirilmesinden yanayız”. Peki bunun anlamı ne? CHP yönetimi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine son vermek mi istiyor? Öyle mi? Öyle değilse, yetkilerini sınırlandırıp bu makamı sembolik hale getirmeyi nasıl yapacak?
Halk seçsin, ama o makam sembolik olsun; bu olamaz mı?
Olamaz, çünkü yetki alanlarını belirleyen şey, makamı yaratan kaynaktır. Cumhuriyet rejiminde en güçlü kaynak “halk”tır. Cumhurbaşkanı meclis gibi doğrudan halkça seçildikçe sembolik kılınması olanaksız. Haydi olanaksız demeyelim, kendine özgü çok özel tarihsel şartlar gerektiren istisnai bir durum olabilir. Ama genel kural olamaz. Aksine, aynı belediyelerde yaşadığımız gibi, bu kaynaktan gelen güç, o makamı yetkileri bakımından sürekli olarak güçlenme yönünde besler.
Belediyelerle nasıl bir benzerlik var?
Belediyelerde 1963 yılına kadar halk meclisi seçerdi. Meclis kendi içinden birini belediye başkanı yapardı. Bu sisteme “meclis modeli” denirdi. 1963’te başkan da meclis gibi halk tarafından seçilmeye başlandı. Buna “başkan modeli” dendi. 1980’lerde özellikle büyükşehir modeli doğunca hepimiz gördük. Küçük – büyük, bütün belediyelerde sistem “güçlü başkanlık modeli”ne dönüştü. Zaman zaman derebeylikler diye eleştirilen bir modele…
MHP'nin bu konuda AKP ile işbirliğine girişmiş olmasına ne diyorsunuz?
MHP, hükümetin ortadan kaldırılması diye özetleyebileceğim “başkanlık rejimi”ne “evet” demişse, bunun bir sonraki aşamada “eyaletleşme” ve “çok-etnikli millet” yaratacak başka anayasa düzenlemelerine kapı aralamaya hizmet ediyor demektir. Böyle bir şey, kendileri açısından büyük derttir.
Sizin yaklaşımınız nedir? Bu AKP-MHP mini-paketindeki konular nasıl ele alınmalı?
Kanımca “partili cumhurbaşkanlığı” olabilir; ancak cumhurbaşkanı seçilen kişi herhangi bir partide görev üstlenemez.
Bu olabilir, çünkü bugünkü durumu doğru saptamamız gerekir, bizim hükümet sistemimiz artık “parlamenter sistem” değil; “yarı-başkanlık” sistemine dönüştü. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmeye başlandığından beri böyle. Bu fiili değil, anayasal bir durum. Değişiklik 2007 anayasa referandumuyla yapıldı. Partililik konusu, sistemin adının koyulmasını sağlar.
Ve ayrıca, Cumhurbaşkanının yetkilerine gelince, yetki alanı daha 1982’de, parlamenter hükümet sistemini zorlayan ölçülerde genişletilmişti. Mevcut yetkilerin seçilme tarzıyla uyumlu olduğu kanısındayım. Daha fazla genişletmelere gerek yok.
Yapılması gereken şey, meclisi güçlendirmek. Parti tasallutundan kurtarmak. Halkın temsili üzerine koyulmuş baraj gibi ipotekleri kaldırmak.
Vazgeçilmesi şart olan şey ise, “başkanlık rejimi” hedefi. Yani, hükümetin ortadan kaldırılması. Türkiye bu kadar büyük sorunlarla boğuşurken, mevcut sorunlara misliyle yeni sorunlar ekleyecek bir hedef bu. En başta getireceği sorun, ortaya çıkacak güç yoğunlaşması aşılsın diye federalleşme isteklerinin önünün açılması olacak. Türkiye’yi böyle bir derde itmemek lazım.
egeekspress.com
Elinize sağlık ama ne yararı var bu yazının? Tüm CHP milletvekilleri ve başkanları (eski, yeni) çağrı yapın bizlere meclis önünde toplanalım yüzbinler, günlerce. Aramızdan geçip meclise girmeye yüzleri ve cesaretleri olur mu bu 316+35'in.
YanıtlaSil