Önceki gün Ceyhan´da düzenlenen E. Tümamiral Soner POLAT ile katıldığı "CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNE GEÇİT YOK" konulu panelde gündemdeki Anayasa değişikliği konusunda görüşlerini açıklayan Prof.Dr. Birgül Ayman GÜLER ile yaptığımız söyleşide AKP-MHP ittifakı ile hazırlanıp Meclis´e sunulacağı bildirilen ve “Başkanlık” sistemini hedefleyen taslak hakkında kendisinin görüşlerini okurlarımızla paylaşmak istedik.
Özellikle kamuoyunun bilgisi dışında yürütülmekte olan hazırlıklarda karanlıkta kalan kimi kavram ve düzenlemelerin açıklığa kavuşmasında yararlı olacak görüşleri ile Güler sorularımızı ayrıntılı biçimde açıklarken, iki parti tarafından üzerinde anlaşılan değişiklikler sır gibi saklandığına dikkat çekti ve “Metni görmedik. O nedenle sızan bilgiler üzerinde konuşuyoruz; sızan bilgilere bakınca durum böyle görünüyor. Metin ortaya çıkınca yine konuşalım” önerisinde bulundu.
Hedeflenen sistemin getireceği sakıncalarını, “Her ne kadar şimdi “üniter başkanlık”tan söz ediliyorsa da, sızan tasarının “federal başkanlık” için bir yol temizliği işi yapacağı kanısındayım. Türkiye pek çok farklı akımdan bu yöne doğru adım atmaya itekleniyor. Ben de bu iteklemenin hayırlı işlerden biri olmadığını düşünenlerdenim,” sözleriyle anlatan Söyleşisinde Güler sorularımızı şöyle yanıtladı:
***
MHP, AKP’nin anayasa değişikliği yapması için yolu açtı. Cumhurbaşkanlığı sistemi olacak deniyor. Bu nasıl bir sistem?
Cumhurbaşkanlığı sistemi diye bir hükümet sistemi yok. Bilinen dört sistem var. Başkanlık; Yarı Başkanlık; Parlamenter; Parlamenter Monarşi.
Bunlar birbirinden nasıl ayırt ediliyor?
Bunları ayırt etmemizi sağlayan 2 ölçüt var. Birincisi, cumhurbaşkanı makamında oturan kişi nasıl seçiliyor? İkincisi, sistemde başbakan/hükümet var mı?
Baş kişiyi doğrudan halk seçiyorsa ve hükümet yoksa, sistem başkanlık oluyor; ABD’deki gibi. Baş kişiyi halk seçiyorsa ama hükümet de varsa yarı-başkanlık oluyor; Rusya’daki gibi. Baş kişiyi parlamento seçiyorsa ve hükümet de varsa parlamenter hükümet sistemi; 2014’e kadar Türkiye’de olduğu gibi. Hükümet var, ama baş kişi bir hanedandan geliyorsa parlamenter monarşi oluyor; İngiltere’deki gibi.
O halde şimdi Türkiye’deki sistem nedir?
Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi ve başbakan/hükümetin de olması nedeniyle yarı-başkanlık sistemi.
Bu anayasaya aykırı değil mi?
Değil. Çünkü değişiklik anayasa ile yapıldı. Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi 2007’de anayasa değişikliğinin referandumda onaylanmasıyla kararlaştırılmıştı. Bu anayasal düzenleme, 2014 yılında seçimler yapılarak uygulamaya girmişti.
Fakat Türkiye’de hükümet sistemi parlamenter hükümet sistemi değil miydi?
Cumhurbaşkanı parlamento tarafından seçilirken öyleydi. Ama anayasada “Türkiye parlamenter hükümet sistemidir” diyen bir ifade yoktu; öyle olduğunu anayasada kurulmuş olan sisteme bakarak söylüyorduk. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek kuralı getirilince, sistem tanımı gereği yarı-başkanlığa dönüştü.
O halde, anayasa ile fiili durum farklı değil mi?
Hayır, değil.
Adalet Bakanı anayasayı fiili duruma uyduralım diyor. Ne demek istiyor?
Akıllarında başka bir hükümet sistemi var; anlaşılıyor ki “başkanlık” istiyorlar. Kendileri, Cumhurbaşkanını fiilen başkan olarak görüyorlar; hükümetin yetkileri de onda olsun istiyorlar. Kendi siyasi hedeflerini “fiili durum” sayıyorlar. Oysa öyle değil.
Nasıl bir siyasi hedef söz konusu?
AKP yetkililerinin yaptıkları açıklamaya göre istedikleri sistem “başkanlık rejimi”.
Bunun bir koşulu 2007/2014’te sağlandı. Cumhurbaşkanının parlamento tarafından seçilmesine son verildi; doğrudan halk tarafından seçim ilkesi getirildi. İkinci koşul, başbakan/bakanlar kurulu organlarının yani hükümetin ortadan kaldırılması. Şimdi bir anayasa değişikliği yapılsın ve hükümet ortadan kaldırılsın isteniyor. Hükümetteki tüm yetkiler, genel siyaseti belirleme işi, doğrudan cumhurbaşkanına devredilsin istiyorlar.
Bu da yapıldığı takdirde, hükümet sistemi “başkanlık rejimi” haline getirilecek.
Partili cumhurbaşkanlığı bunun neresinde?
“Partili cumhurbaşkanlığı”, kendi başına düşünülebilir. İlla “başkanlık rejimi” kurulması gerekmez. Şimdiki Anayasa’da 101. Maddede cumhurbaşkanı seçilen kişinin varsa partisiyle ilişiği kesilir deniyor. Bu cümle kaldırılabilir. Şimdi belediye başkanlarında olduğu gibi, bir partiden seçilen kişi yine o partiden sayılır; ama o partinin hiçbir yöneticilik makamında yer almaz, parti unvanı taşımaz.
Ama AKP’nin düşüncesi orada durmuyor. Partililik, seçildikten sonra partinin genel başkanlığı görevini de sürdürmek gibi tuhaf bir amacı da içeriyor. Bu elbette olmaz. Çok-partili siyasal sistemde, ülkenin ve milletin tümünün tek temsilcisi olan cumhurbaşkanının, bir partinin başkanı/yönetici olması, bu ikisi birbiriyle bağdaşmaz.
Tasarlanan başkanlık rejiminin istikrarı artıracağı, yürütmenin güçleneceği ileri sürülüyor.
Tabii, önerilerini savunanlar iyi olacağını gösterme gayretindeler. Ama önemli sorunları görmezden gelmeleri iyi olmuyor. Sorunlardan biri hükümetin ortadan kaldırılacak olmasından geliyor. Diğeri, meclisin hem yasama hem idareyi denetleme yetkilerinin çok büyük ölçüde sınırlandırılmasından kaynaklanıyor. Bunların sonunda cumhurbaşkanlığında arzu edilmeyecek ölçüde bir güç yoğunlaşması ortaya çıkıyor.
Hükümetin ortadan kaldırılması nasıl olabilir?
Anayasada nerede başbakan ve bakanlar kurulu sözü geçiyorsa, o sözler silinerek…
Sorun yaratacak özelliklerden biri bu… Başbakan/bakanlar kurulu yani hükümet sisteminin ve dolayısıyla bakanlıklar sisteminin ortadan kaldırılacak olması. Ülkemizde bakanlık sistemi 2026 yılında 200. Yılını dolduracak. Bu kurumlar, 200 yıldır sürekli gelişerek, reforma tabi tutularak, uygulamada neredeyse sürekli reorganize edilerek gelişti. Kocaman bir idari makine. Bunu bir anda ortadan kaldırmanın kendisi bile başlı başına sorun.
Bu durumda meclis hükümeti nasıl denetleyecek?
Hükümet ortadan kalkmışsa onun denetimi mi olur? Denetleyemeyecek. Bakanlıklar şimdi hükümetin emrinde devlet kurumları. Bunların tümü cumhurbaşkanının yönetimine “hükümetsiz” geçecek. Dolayısıyla bunların denetimi de boşluğa düşecek.
Meclis denetimi yok… Peki meclis yalnızca yasa mı yapacak?
Pek onu da yapamayacak… Çünkü hükümet ortadan kalkacağı için, TBMM’ye “kanun tasarısı” gelmeyecek. Tasarılar Bakanlar Kurulu’ndan gelir; ve yasaların %98’i böyle yapılır. Bakanlar Kurulu ortadan kalkacağı için bu yol da ortadan kalkacak. TBMM, şimdi yasaların en çok %2’sini, belki daha da azını “kanun teklifi” ile yapar. Elinde yalnızca kanun teklifi yolu kalacak. Kanun teklifi, milletvekillerinin yasa önerisi demek. Şimdi tasarıyla yapılan işler nereye gidecek? Doğrudan cumhurbaşkanlığına... Başkanlık kararnamesi kanalına. Bu, büyük bir sorun. Cumhurbaşkanlığında büyük güç yoğunlaşması demek.
Bakanlar milletvekilleri arasından seçilmeyecek deniyor…
Öyle deniyor… Parlamenter sistemde bakanların milletvekili seçilen kişiler arasından seçilmesi kuraldır. Milletvekili olmayanların bakan olarak görevlendirilmesi istisna… Tasarlanan modelde bunun tam tersine döneceği söyleniyor. Cumhurbaşkanı emrinde çalışacak olan, adı “bakan” ama kendisi sekreter gibi bir şey olacak “bakanlar” TBMM içinden seçilmeyeceği için, idare ile meclis arasındaki günlük temas bile ortadan kalkmış olacak. İdarenin meclis tarafından denetimi neredeyse tümüyle ortadan kalkmış olacak.
Cumhurbaşkanı ya da başkan üzerinde denetimsizlik bu boyutlarda olabilir mi gerçekten?
MHP-AKP tarafından üzerinde anlaşılan değişiklikler sır gibi saklanıyor. Metni görmedik. O nedenle sızan bilgiler üzerinde konuşuyoruz; sızan bilgilere bakınca durum böyle görünüyor. Metin ortaya çıkınca yine konuşalım.
Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Tasarlanan başkanlık rejimi öyle bir güç yoğunlaşması yaratıyor ki, kısa bir süre sonra başka bir adımı gündeme getirecek. Denecek ki, “bu güç yoğunlaşmasına yeni bir denge bulmak lazım; devlet tüzel kişiliğini özerkleştirelim; memleket yönetimini eyaletleştirelim”.
Her ne kadar şimdi “üniter başkanlık”tan söz ediliyorsa da, sızan tasarının “federal başkanlık” için bir yol temizliği işi yapacağı kanısındayım. Türkiye pekçok farklı akımdan bu yöne doğru adım atmaya itekleniyor. Ben de bu iteklemenin hayırlı işlerden biri olmadığını düşünenlerdenim.
Başkanlık rejimi zorlamasına son vermekte büyük yarar var.
Başbakan/Bakanlar Kurulu, yani hükümet sistemini ortadan kaldırmak hevesinden tümüyle vazgeçmek gerekir.
Partili cumhurbaşkanlığı olabilir; ama o cumhurbaşkanı partisinde hiçbir yönetici makamda unvan sahibi olamaz. Bu yapılırsa, çok-partili sistemde bir “parti devleti” yaratılmış olur ki, Türkiye’yi böyle bir zorlamayla yormanın maliyeti gerçekten yüksek olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder