3 Aralık 2017 Pazar

Yaptırımlar Mahkemesine Reddiye


Amerika Birleşik Devletleri, öz-hakiki ulusal çıkarlarına çok ama çok bağlı bir ülke.
Dünyanın hangi köşeciğinde olursa olsun, birilerinin, onun çıkarlarına uygun davranmadığını gördüğünde ‘bize her yol mubah’ anlayışına sahip. Bu anlayışa dayanan siyasetleri, Irak’ta tanık olduğumuz gibi ‘nükleer silah üretimi var’ diyen sahte raporlamalarla da güdülebilir, açık askeri işgallerle de. Bu siyaset sinema, ödülleme, eğitim seferberlikleriyle de örülür, adam kapmacalarla da.
Yaptırımlar ise, artık, akan suları durduran Amerikan ulusal çıkarları düsturunun ayrılmaz bir parçası. Bu devletin dünya üzerinde, gerek gördüğü yer ve zamanlarda kendi kurullarıyla falanca ülkeye gıda filancaya ilaç ambargosu, filanca ülkeye ticaret yasağı, falanca ülkeye bankacılık yaptırımları uygulaması sıradan işler.
*
Yaptırımlar ilginç.
Amerikan devleti bireyler için de şirketler için de, doğrudan ve topyekun devletler için de ‘yaptırım’ ilan edip uygulayabiliyor. Yaptırımları belli bir sektör ya da bir sektörün belli bir alt dalı için ilan edebiliyor. Süre koyuyor ya da koymuyor. ‘Yaptırım’ı hangi ‘ulusal çıkar’ı için başlattıysa, yine kendine göre o çıkarı elde ettiğini düşündüğü zaman ortadan kaldırıyor.
Bütün bu süreçte hiç kimse dönüp bu devlete ‘ne yapıyorsun’, ‘neden yapıyorsun’ diye sormuyor. Kimse insan haklarından, egemenlik haklarından, dünya barışından söz etmeyi akıl edemiyor. Ne başka bir devlet, ne devletlerin ortak evi Birleşmiş Milletler…  
Herhangi bir mağdur devletin kendi ülkesinde ve mahkemesinde bu yaptırımlara karşı mahkemeye gittiğini duymadık. ABD sınırları içinde, Amerikan mahkemelerinde dava açıldığına da rast gelmedik. Uluslararası arenada ‘ceza mahkemeleri’, ‘insan hakları mahkemeleri’, ‘tahkim kurulları’ var elbette. Ama ilginç, bu mahkemelerin cümlesi, böyle bir hak arama bakımından “yetkisiz” görülüyorlar ki, onlar da akla gelemiyor.
Köpeksiz köyde değneksiz dolaşmak gibi bir şey!
*
Yaptırımlara karşı yaptırım yok. 
Ama ABD’nin yaptırımları yaptırıcı mahkemeleri var.
ABD, kendi ulusal çıkarı için kendi başına ilan ettiği yaptırımları, kendi ülkesinin mahkemelerinde güvenceye alabiliyor. Son günlerde gördüğümüz üzere, İran için ilan ettiği yaptırımları, Türkiye gibi uygulama yükümlülüğü olmayan başka devletlerin vatandaşlarıyla devlet kurumlarını, Amerikan savcılığının kararıyla ABD’de tanık – sanık sandalyelerine oturtabiliyor.
Hem de ortada savaş gibi, seferberlik gibi, afet gibi hiçbir olağanüstü durum yok iken…
*
Bu acayip hukuksuzluk ve dengesizliğe karşı, ne Batı dünyasında ne de bizde bu dünyanın ayak izlerinden giden anlı şanlı uluslararası ticaret ve devletler hukuku bilgelerinden ses seda var!
Mahkeme sahnesini, böyle bir muameleye uğrayan Türkiye’den siyasetçi, gazeteci, vb. unsurlar dolduruyorlar. Adeta bir Hollywood filmi içine girmişçesine etrafta uçuşuyorlar. 
Trajikomik manzaralar!
Gerçekte ise, bugünlerde o NewYork mahkemesinde olup bitenlerin seyri, bundan onbeş yıl önce Irak’ta geceler boyu süren bomba ışıklarının seyrine benziyor. O haksız bir savaşın işgalin seyriydi, bu da haksız ve yetkisiz bir mahkeme oyununun seyri.
*
Elbette seyre dalmayacağız.
Doğru şu ki, Türkiye’nin İran’ın ticaret ve bankacılık sistemine dönük herhangi bir yaptırım kararı olmadığı gibi, bu açıdan ABD yaptırımlarına uygun davranmak yükümlülüğü de olmadığına göre, Türk vatandaşları ve Türkiye için, bu mahkeme, hem ulusal hem uluslararası hukuk bakımından yok hükmündedir.
Türkiye, hem kendi egemenlik hakkı hem de adil bir dünya için, yaptırımlarla mağdur edilmiş diğer ülkelerle ve gerçekten hukuktan yana olan herkesle birlikte, bu haksız ve yetkisiz mahkemeciliğe karşı sesini yükseltmelidir.

[BAG, Aydınlık, 3 Aralık 2017]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder