Amerika’nın New York kentinde, bu ülkeye
ait bir mahkemede adı önce Amerika Zarrab’a
karşı, sonra Atilla’ya karşı olan
bir dava görülüyor. Türkiye’yi yargılamaya soyunmuş bir mahkeme; ama yeri
Amerika, mahkeme Amerikan, yargı dayanakları Amerikan kararları olan bir tuhaf mahkeme.
Bu mahkeme, Amerika’da değil, Türkiye’de
yaşayıp iş yapan Türk vatandaşlarını yargılıyor. Üstelik yargılamayı da
doğrudan doğruya ve yalnızca kendi
yasalarına dayanarak yapıyor. Malum,
yalnız biz değil dünya hayretle izliyor.
*
Mahkemenin konusu, Amerika’nın İran’a karşı ilan ettiği yaptırımlarının bizim
vatandaşlarımız ve kurumlarımız tarafından ihlal edilmiş olması. Yaptırımlar
Amerika’nın, uluslararası değil. Türkiye bu yaptırımlara ortak olacağına dair
bir niyet açıklamış ya da ortak bir belgeye imza atmış da değil. Ama Amerika
yaptırımlarını yaptırma mahkemesi kurmuş.
Yargı tuhaflığı ortada.
*
Peki, bu yaptırımlar meselesi nedir?
*
Eskiden, ambargo lafı vardı. O zamanlar, mal
ticaretinin asıl olduğu zamanlardı. Amerikan iktidarları istedikleri ülkelere
istedikleri mallar için ambargo koyar, kendisi yeterli gördüğünde ambargoyu
kaldırırdı.
Şimdi, yaptırımlar var. Amerika durmadan ona
buna yaptırım ‘koyuyor’. Aynı ambargo gibi, ama bu sefer ki hem mal ticaretini,
hem mali işlemleri, her türlü ticari işlemi kapsıyor. İlgili gördüğü devletleri,
şirketleri, kişileri listelerle ilan ediyor; bunların ticaretini, işlemlerini,
seyahatlerini, neredeyse nefes almalarını yasaklayıp peşine düşüyor, mal
varlıklarını dondurup el koyuyor, yapabilirse hapse atıyor. Filmvari başka bir
sürü şey…
*
Yaptırım siyasetinin pratikteki yöntemi “listeleme”. Birleşik, sektörel, şirketleri
ve kişileri gösteren, “özel olarak düzenlenmiş
uyruklar ve bloklanmış kişiler” (SDN’ler), listeden çıkarılanları sıralayan
ve başka başlıklı listeler ve listeler…
Bu listeleri, ABD Hazine Bakanlığı hazırlıyor. Hazine Bakanlığı içinde
yaptırımlar siyaseti “Office” adı
verilmiş birimlerce, bunların geliştirdiği ve ABD Başkanı kararnamesine
bağlanmış siyasetin uygulaması ise “bureau”
adıyla anılan birimlerce yapılıyor.
Yaptırımlar siyasetinin sahibi OFAC. Açık adı The Office of Foreign Assets Control, Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi. OFAC, üç ofisle birlikte iş
görüyor. İstihbarat ve Analiz Ofisi (OIA) ile terörün finansmanı ve mali suçlar
ofisi, varlık haklarına el koyma işleri ofisi var. Bunların dördü birden ‘Terörizm ve Mali İstihbarat İşleri Ofisi’ olarak
çalışıyorlar.
*
Yaptırım siyasetinin merkezinde yer alan
OFAC, 1940’ta ikinci dünya savaşı için yaratılmış ‘Yabancı Fonları Kontrol Ofisi’nin (FFC), 1950 yılında görev alanı ‘düşman mallarını bloklama, ticari ve mali
işlem yasaklamaları koyma’ diye genişletilmiş soğuk savaş versiyonu. Büyük serpilişi, 1980’lerle birlikte,
küreselcilik ideolojisi sayesinde olmuş bir kurum.
*
OFAC ürünü yaptırımlar, şu anda aktif olarak
26 ülkede iş yürütüyor. Bunlardan 6’sı 2008, 2010, 2015, 2016’da, geriye kalan
20’si 2017 yılında başlatılmış. İçinde Balkanlarla, Irak’la, Lübnan’la, Rusya’yla,
Venezüella, Yemen ile ilgili yaptırımlar ve İran, Kuzey Kore, Libya, Somali,
Güney Sudan yaptırımları gibi başlıklar bulunuyor.
Liste çok şey anlatıyor. Yaptırım konusu ülkelerin
çoğu, aynı zamanda üzerinde işgal ateşleri yakılan ve zamanın bir noktasında bölünmeye
uğrayan ülkeler… Yaptırım şiddeti altındaki şirket ve kişileri buraya almak ise
olanaksız. İlgili okuyucuların bunlara internetten erişmeleri gerekecek.
*
OFAC’ın, “hedef olarak belirlenmiş yabancı ülkelere ve rejimlere… karşı” ekonomik
yaptırımlar, bunların varlık haklarına el koyup dondurma işleriyle
görevlendirildiği görülüyor. Bütün bu işlerin anlamını ise “ABD ulusal güvenliği ve dış politikası temelinde” sözü gösteriyor.
Yaptırımlar, Atlantik
rejiminin soğuk savaş ile küreselcilik bireşimi
olan son güncel aracı. Dünyayı şiddet
yoluyla dize getirmek isteyenlerin, “iktisadi
zor” parçası olarak tarihe geçecek.
[Aydınlık, 6 Aralık 2017]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder