11 Mart 2018 Pazar

“BATI DEĞERLERİ” ARTIK GİZLENMEYE YETMEZ



“Batı değerleri” ilginç bir şifre. “Nedir bu değerler” diye bakıyoruz, sürekli yinelenen birkaç şeyle burun burunayız: Demokrasi, insan hakları, piyasa ekonomisi.
Bizim buralardan olup “ben bu değerlere bağlıyım” diyenler, kendileri Batılı değiller. Milliyetleri bakımından Batı ülkelerinin vatandaşları değiller. Din bakımından Katolik ya da Protestan değiller. Çoğu oralarda yaşamamış bile; çoğu oralarda eğitim almak gibi amaçlarla da bulunmamış. Ama herhangi bir Batılıdan daha çok Batıcılar.
*
Coğrafya, tarih, kültür, bireysel yaşam bakımından hiçbir organik ilişkisi olmayan insanların, kendi bulundukları yaşam dairelerinin çok dışındaki bir merkeze bu kadar bağlı olmaları elbette tuhaf bir durum. Hele kendi ulusu ve halkı için bağımsızlık demekten de vazgeçmez görünüp böyle olmak nasıl açıklanabilir?
Batıcılar, içinde bulundukları “Batı değerlerine bağlılık” hallerinden doğan adeta gönüllü kölelik halini, ilginç bir önermeyle örtme alışkanlığına sahipler. Diyorlar ki “Batı değerleri evrenseldir”!
*
Evrensellik öyle emredici ki, onu bir kez kabul edince sorunlara çözüm bulmak için serbestçe düşünmenin sınırları çizilmiş oluyor. Örneğin serbest piyasa ekonomisi yerine planlı ekonomi derseniz, evrensel değerlerin dışındasınız. İşte o anda demokrasinin karşısında ve diktatörlüğün peşindesiniz. Dolayısıyla, insan haklarının karşısında insani varlığa ait ne varsa hepsinin inkarına düşersiniz.
Evrensellik, adeta dinsel sistemler gibi çalışan bir mekanizma. Yalnızca kaynağını açıktan açığa Tanrı’ya dayandırmamış, dünyevi görüntülü, ama işleyişi saf ilahi inanç sistemleri gibi olan bir emredicilik.
*
Batıcı, efendi odakların Batı değerlerini bir kez “evrensellik” katına yerleştirince, saf siyasal ve aslında saf iktisadi egemenlik oyununda çok rahatlıyor. Oyunun iktisadi ve siyasi egemenlik ayağını, yani emperyalizmi bir çırpıda örtüveriyor. Emperyalizmin örneğin Türkiye’de 1950’li yıllarda kulakları sağır eden “demiryolları komünist işidir, karayolları özgürlüktür” sloganıyla sözde serbest piyasanın müridi olup, ülkesini doğru ulaştırma politikasından ve buna dayanarak gerçek kalkınma hedefinden alıkoyabiliyor.
*
 “Evrensel” Batı, “devleti ve toplumu toplam kamu yönetimi anlayışıyla yönetmek gerekir” diyor; bizdeki Batıcı anında dernekleşip vakıflaşıyor, devlet kurumları kendilerini “misyonumuz ve vizyonumuz” diyerek anlatmaya başlıyor. “Evrensel” Batı ‘artık yönetim bitti, yönetişim zamanı’ diyor; bizde Batıcı evrensel’in yılmaz müridi olarak, en önde koşuyor. Evrensel Batı fetvayı veriyor: “Yerli – yabancı ayırımı da neymiş; tüm şirketlere serbestlik! Yabancı şirketlere yerliler gibi haklar verile! Açık ekonomi demek demokrasi demek!” Alın size 1789’dan sonra bir kez de 1989’da yeni tip özgürlük, eşitlik, kardeşlik!
*
“Evrensel” Batı, bir dönem gelip “piyasa ile demokrasi, yerellik olmadan olmaz” dedi ve bunu kabul ettirmekte zorluk mu çekti? Bu dünyevi “evrensel”in yardımına koşan bir “dinsel” ortak var ki, bu kadar açık sözlüsünü bulmak güç: “Etnik azınlıkların var olma koşullarını iyileştirmek için adalete en uygun yol nedir? Kendi yetenekleriyle davranış göstermeleridir. Böylece özellikle dil ve kültür konusunda, kendi ekonomik projelerinin kaynakları konusunda daha isabetli saptamalara ulaşırlar.” Soruyu soran ve kanıta gerek duymadan hükmü veren bu sözler, 1971 yılındaki Papalık Buyrultusu’ndan. Aldığım yer de ilginçtir; 1973 tarihli Milojko Druloviç’in Yugoslavya’yı anlattığı Özyönetim başlıklı kitap. (Bilgi, sf. 182)
*
“Batı değerleri” evrensel değil tarihseldir. Aynı zamanda öyle saf dünyevi/akılcı da değil, ait olduğu topraklara uygun biçimde dinseldir. Öyle bir zaman geldi ki, bu söz artık örtünüp gizlenmeye yetmez. Prof. Dr. Halil İnalcık’ın uyardığı gibi, Batı değerleri denen şey, 1800’lerin başından bu yana, müesses dini-dünyevi Batı’nın dar resmî ideolojisi. Daha fazla bir şey değil.  
[BAG, Aydınlık, 11 Mart 2018]


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder