Cemaatçilikten ne kadar çok şey öğrendik.
Kendince
büyük bir amaç uğruna herşey mübah anlayışına dayanan kripto ahlakı su yüzüne çıktı.
Öğrenci
hocasının yada hoca öğrencisinin, memur yan masada çalışan mesai arkadaşının,
asker silah arkadaşı diye bildiği kişinin, dernek yada parti üyesi
yöneticisinin ve hatta başkanının, bildiği kimseden başka birşey olduğunu artık
gözlerini kapatsa da görmekten kaçamaz hale geldi.
*
Ama nasıl olur şaşkınlığını attık.
Kriptoyu ve kripto ahlakını anlamlandırma gayretine düştük.
Aytmatov'un kaleminden öğrendiğimiz
"mankurtlaşma", bu
açıklamalardan biri oldu. Mankurt sistematik
baskıyla aklı alınan, kişiliği yok edilen, köleleştirilmiş, işkence eşliğinde
zihin kontrolüyle insan olmaktan çıkmış insanı anlatan bir terim.
Bu sıfat
doğru mu?
Eğer
doğruysa aklı alınmış insansıları
yaptıkları işlerden nasıl sorumlu tutabiliriz ki? Topluma verdikleri zararları
ortadan kaldırmak için bunları etkisizleştirmek için çalışabiliriz, ama bunları
nasıl yargılayabiliriz ki? Bunlar “ağır
aldatılmış” insanlar ise, olsa olsa en fazla acıyarak af çıkarabiliriz.
*
Cemaatçi
kadrolar için kullanılan “mankurtlaştırılmış
insanlar” sıfatı yerinde değil.
Cemaatçiliğin
açığa vurduğu insanlık hallerinden sızan gerçek, zorla aklı alınmak yerine adi çıkarı için aklını vermek gerçeği.
Bunlardan
“iş adamı” olmuş olanı, ciamat
tarafından kurulmuş iş düzeneğinin hamarat hamalı. Girdiği yarışların birincisi
olanları, rakipleri insafsızca saf dışı edilmiş tek kişilik koşuların şampiyonları.
Bunlar ayarlanmış jürilerin atadığı yöneticiler, Türkçe okuyucunun satırlarında
bir türlü yazınsal kıvılcımlar yakalayamadığı kitapların zavallı yazarları.
Bu
manzara iktidar, güç, şöhret için yanıp tutuşan "kifayetsiz muhterisler" dünyasının ta kendisi. “Cemaatçi”
adı verilen bu muhteris, kifayetsizliğinden de ihtirasından da sorumlu
tutulmalı. Bir şey olabilmek, bir şey alabilmek için tüm geleceğini başka
ellere teslim edebilen bu uyanıklara, "mankurtlaşmış" deyip
sorumluluktan kaçma olanağı vermemeliyiz. Hele bu sefilliğe "adanmışlık" deyip kutsallık
atfetme hatasına hiç düşmemeliyiz.
*
Her şerde
bir hayır vardır, doğru söz.
Kripto
ahlakın F-tipinden öğrendiklerimiz, yanıbaşımızdaki başka kriptoları tanımamıza
da yaramalı.
Besbelli
ki, Türkiye’nin, yaşamın her alanında, kendini olduğundan başka birşeymiş gibi
sunanlardan korunması gerekiyor. Türü ve amacı ne olursa olsun, “kripto olgusu”nu hem temel bir güvenlik
sorunu hem de büyük bir ahlaki tehdit olarak takibe almak zorundayız.
Kripto
ahlakı ortada kol geziyorsa, "kriptoanalizciler"
görevlerini yapmalı. Bizlerin de, bu görevi yapanlara “komplo teoricisi” diye bakmaktan vazgeçmemiz gerekli.
Gerçek
etnik, dini, tasavvufi, felsefi, siyasal aidiyetini gizleyip, içine girdiği
toplum ve siyaset çevrelerini durmadan mayınlayan yumruları çözmeyi ve
etkisizleştirmeyi başarmalıyız.
Bu
yapılamaz işlerden değil. Yapılabilir ve başarılabilir.
Bütün
mesele, ikiyüzlülüğün bu ağır kokusuna ve kripto ahlakın yarattığı iç
bulantısına dayanabilmekte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder