Irak, kendine “uluslararası koalisyon” adını takmış işgalciler tarafından kana boğulurken pek kimseden ses çıkmadı.
Çünkü akıllar zincirlenmişti.
Tarafı açık olanların akılları açıktı.
Ama geniş bir kesim, Irak’ta ve Irak dışı dünyada, sözde anti-emperyalistti. Sam Amca’yı istemiyordu. Gelin görün ki Saddam’dan kurtulmak arzusu da çok güçlüydü; ama buna kendi gücü yetmiyordu. Sam Saddam’ı devirsin, sonrasına bakarız dediler; Ne Sam ne Saddam sloganıyla kendilerini rahatlattılar.
Sonra olanlar malum.
Sam sayesinde Saddam’dan kurtuldular; ama Sam amcaları milyonlarca kardeşlerinin ölümüne, vatanlarını terk etmesine sebep olurken kendileri de ya öldüler, ya göçtüler, ya utançtan yerine dibine geçtiler. Sam amcaları onlara anayasa yaptı, uluslarını ve topraklarını parçaladı, apaçık sömürge oldular.
*
Bundan on yıl sonra Suriye’de de benzeri oldu. Esad’ı istemiyorlardı, ama arzularını kendi başlarına gerçekleştirecek güçleri de yoktu. Yanı başlarındaki Irak’tan ders almadılar; aynı sloganı kendileri için ürettiler: Ne Sam Ne Şam!
Suriye halkı yine aynı “uluslararası toplum”un desteğinde İŞİD’li, PYD’li içsavaşa sürüklendi. Ama Irak başta olmak üzere başka ülkelerin uğradıkları vahşetten öğrenilmiş birşeyler vardı demek ki, Şam ve Suriye halkı direndi. Uluslararası durumda dengeler değişti. Suriye halkı Sam’ın değil Şam’ın yanında kendi kaderine sahip çıktı.
*
Şimdi, Türkiye’de aynı sloganın dile getirildiğini duyuyor musunuz?
Ne Darbe ne Dikta!
Yani diyor ki 15 Temmuz işgal saldırısında ortaya serilen “darbeye karşıyız; yani Sam Amca’yı istemeyiz.” Ama bu darbe başarılı olsaydı, iktidardan indireceği belli olan “dikta kuracağından kuşku duyduğumuz AKP’yi – Erdoğan’ı da istemeyiz."
Böyle söyleyenlerin belli ki arzuları çok, ama güçleri yok. Sesleri ve halleriyle “ne bu ne o” diyerek, Erdoğan’ı hedef almış görünen saldırının gerçekte Türk ulusunu ve Türkiye’yi hedef aldığını görmezden gelmeye eğilimliler.
Bakış açısının merkezine Türkiye’nin varlığına ve Türk Milletinin egemenlik hakkına zarar verilip verilmeyeceği sorununu değil de, kendisinin dışında kaldığı iki tarafı koyan bir bakış açısının neye hizmet edeceği, Irak ve Suriye’deki acı deneyimlerden bellidir.
Komşularımızda olup bitenler ortadayken aynı çıkmaz sokağa sürüklenmek, emperyalizmin Türkiye’ye saldırganlıkta cesaretini artırmaktan başka işe yaramaz.
*
Amerikan, İngiliz, Alman, İsveçli yöneticilerin açıklamaları, Irak ve Suriye için yaptıkları açıklamalara gereğinden fazla benziyor. Bu ülkelerdeki gazetelere yazdırılan yazılar, Sam Amca uslubuyla Türkiye’yi tehdit ediyor. Türkiye’de AB-D’den, Atlantik dünyasından uzaklaşma gibi sinyaller aldıklarını söyleyip, bir yandan aba altından işgal sopası sallıyor, bir yandan da ülkenin aleyhine olan reformların uygulamaya konmasını sağlamak için baskı yapıyorlar.
Türkiye kuşatılıyor.
Ülkemiz üzerinde, Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türki Cumhuriyetlere uzanacak son büyük operasyonu yapılıyor. 15 Temmuz’un bir “darbe” ve “dikta” sorunu olmadığını, bunun “işgal girişimi” olduğunu görmemiz gerekir.
Bu kuşatmanın yarılması, bizlerin birinci önceliği olmalıdır.
*
“Ama Erdoğan çok güçleniyor, bunu İhvancı bir rejim için kullanacak” diyorsanız…
Bunu engellemek için Irak’ta Saddam, Suriye’de Esad karşıtlarının yaptığı gibi “ne bu ne o” sloganıyla işleri ihaleye çıkarmanın, böylece fiilen emperyalizmin yanında yer almanın çözüm olmadığı açık.
İhvancılığa, başkanlık rejimine, hele Türk Milleti’ni anayasadan çıkarmaya niyet kurmuş 15 Temmuz 2016 öncesi AKP’ye geçit vermeyecek olanlar, şimdi ülkemizin savunmasında kararlılıkla yer almış olan ulusal, cumhuriyetçi güçler olarak bizler olacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder