19 Eylül 2016 Pazartesi

“DİLİ TÜRKÇEDİR”: BU İFADEDE 3 SIFAT VAR


Türkiye’nin anayasasını topyekün değiştirme sevdasına kapılanlar vardı. Halâ var. Bir de, soğukkanlı ve hukuksal aklın temsilcileriymiş gibi öneriler geliştirenler…
Bu iki kesimden, ama en dikkat çekici olarak ikincisinden gelen bir öneri, çok dikkate değer(di).
Şöyle dediler: “Anayasa’nın madde 3’ünde ifade bozukluğu var; anayasa gibi temel metinlere yakışmayan bir bozukluk; düzeltilmesi iyi olur.”
*
İddialarına göre Madde 3’teki ifade bozukluğu “Dili Türkçe’dir” şeklindeki cümledeydi. Akil adam havasındaki öneri sahipleri “kimin dili? neyin dili? bu cümlenin öznesi yok” diyorlardı.
Oysa ifadenin tam hali “Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir” biçiminde...
Kendilerine bu söylenince de şöyle demişlerdi: “A, evet, doğru! Ama yine de bu kendi başına bir cümle olarak ele alındığında öznesiz gibi duruyor. Öznesini cümlesine koymak ve ifadeyi daha net hale getirmek iyi olur.”
*
Önerilerinin, konunun özüyle değil doğru anlatım biçimiyle sınırlı olduğunu ileri süren öneri sahipleri, cümleye özne de önerdiler. Onlara göre en doğru ifade şöyle olurdu: “Resmi dili Türkçedir.”
Bu kimselerin “yalnızca ifade bozukluğunu giderelim diye…” derken samimi olup olmadıklarını bugüne dek çözemedim. Ciddi adamlar idiler. Hatta bazıları, geçmişte hukuk bilgilerine sık sık başvurduğumuz kişiler arasında yer almış siyasetçilerdi.
Gelin görün ki durum adamlardan daha ciddi.
Çünkü önerileri bir “ifade bozukluğu”nu düzeltmiyor. Aksine, doğrudan özü değiştiriyor; onları da ulusal ve üniter devlet yapısını değiştirmek isteyenler cephesine savuruyor.
*
Şimdiki yazılış biçimine göre yorumlandığında, Anayasa’nın 3. Maddesi bize Türkçenin 3 sıfatı ve statüsü olduğunu söylüyor: (1) Devletin dili –devlet dili- Türkçedir; (2) Ülkenin dili –resmi dil- Türkçedir; ve (3) Milletin dili –ulusal dil- Türkçedir” diyor.
Öneri sahibi ise önerisiyle Türkçe’nin devlet dili ve ulusal dil sıfatlarını siliyor; Türkçeyi yalnızca resmi dil sıfatıyla sınırlandırıyor.
*
Resmi Dil – Devlet Dili ayırımı, farklı dillerin kabul edildiği federasyon tipi devletlerde ayrı statüleri anlatır. En açık örneği, kuzeydeki komşumuz Rusya’da Sovyetler Birliği döneminde ortaya çıkmıştı. SSCB sistemi, Rusçayı ülke genelinde resmi dil olarak tanımlamıştı. Devlet dili sıfatı/statüsü ise, örneğin Kırgızistan’da Kırgızcaya yada Gürcistan’da Gürcüceye, yani alt kademeyi oluşturan federe devletlerde kullanılacak dillere verilmişti. Bu ayırma, dünya literatüründe de kabul gördü.
Öyleyse, Anayasa’ya “resmi dil Türkçedir” gibi bir ifade yerleştirmenin sonucu açık değil mi? “Devlet dili” sıfatını açığa çıkarıp daha sonra kullanılmak üzere askıya bırakarak, federasyon meraklıları için tam bir yol temizliği!
*
Ulusal dil, yerel –etnik diller ile birlikte düşünülmesi gereken bir sıfat. Anayasa’dan Türk Milleti’ni ve onun egemenlik hakkını silmeye yönelmiş siyasetlerin aldıkları mesafe malum. Bölgesel özerklik isteyenlerin, her bölgede [devlet dili ayarında] “bölgesel dil”in kabul edilmesini dayattıkları da sır değil. Bunu yapanların “çokkültürcü / çoketnikli / çokmilletli” bir siyasi yapı için uğraştıklarını sağır sultan bile duydu.
Böyle bir dönemde, Türkçeden ulusal dil sıfatını almanın sonuçları belli değil mi? Türkçeye ait olan ulusal dil statüsünü boşluğa atmak, ulusal devletin yerine çok-milletli yamalı bohça bir siyasal düzeneğe zemin hazırlamaya yarar, başka birşeye değil!
*
Anayasa’nın 3. Maddesinde “ifadesi bozuk” denen hüküm, Türkçe’nin resmi dil, devlet dili, ulusal dil biçiminde üçlü statüye sahip olduğunu gösteren; kökleri derin; kapsamı net; doğru bir ifadedir.

İfadede sorun yok. Olduğunu söyleyenlerin bilgileri mi eksik yoksa niyetleri mi bozuk, bu olasılıkların üzerinde durmak daha isabetlidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder