7 Eylül 2016 Çarşamba

TiSA’ya HAYIR, EGEMENLİĞE EVET!


Başlıktaki söz, Güney Amerika ülkelerinden Uruguay’da 2015 yılının başlarında yapılan büyük bir mitingin pankartında yazıyor.
Bu ülkenin sendikaları, demokratik kitle örgütleri, siyasal partileri ve devlet yetkilileri, görüşmeleri süren TiSA adlı Hizmet Ticareti Anlaşması’nı ulusal bünyeye zararlı görmüşler. Anlaşmanın kamu hizmetlerini özelleştirmeyi zorunlu kılmasını, özelleştirilenleri dünyanın dev şirketlerine teslim etmeyi garanti altına almasını, bunu yaparken de beş yıl boyunca yapılanlar ve yapılacaklar hakkında herhangi bir kimse ve kesime en ufak bir bilgi vermeyi yasaklamış olmasını kabul edilemez bulduklarını ilan etmişler.
Sonuçta Uruguay’ın bu anlaşmadan çekildiğini dünyaya duyurdular.
*
Türkiye’nin halen içinde yer aldığı TiSA’ya karşı yapılan eleştiriler ilginç ve önemli.
Bunlardan birine göre TiSA, turbo şarjlı özelleştirme anlaşması. Yani bu anlaşmayı küçük motordan daha çok güç elde etmek için, içine zorla, atmosfer basıncından daha fazla hava doldurmayı sağlayan pompaya benzetiyorlar.
TiSA, “demokrasiyi tehdit eden gizli bir özelleştirme anlaşması’. Tehdit, kamu hizmetleri ile ulusların egemenlik hak ve yetkileri üzerinden büyüyor.
Anlaşma kamu hizmeti kavramını ortadan kaldırıyor. Kamu hizmetlerini para ile alınıp satılan mala dönüştürüyor. Zaten can yakıcı boyutlarda olan toplumsal eşitsizlik sorununu, zayıf ölür - güçlü yaşar düsturuna bağlanmış piyasa mantığına teslim ediyor. Toplumsal eşitlik ve ilerleme sağlamak için kullanılabilecek tüm kaynakları kurutuyor.
Aynı anda halkın egemenlik hak ve yetkisine el koyuyor. Kamu hizmetlerinin üretim ve sunumunu tekellere devrederken, bunlara ilişkin tüm karar yetkisini de onlara aktarıyor. Tekelci şirketler, ulusal yasa ve kurallara bağlı olmayı sevmezler. Nitekim TiSA, dev şirketler ve bunların hamisi devletler tarafından, ülkelere adeta bir ‘hizmet ticareti anayasası’ dikte edilmesi anlamına geliyor.
*
Avrupa’daki TiSA’cılar açıkça söylüyorlar; “biz dünyanın en büyük hizmet ihracatçısıyız, çok kar ederiz!” Ama bu savunma Avrupa’daki anti-TiSA’cıları ikna etmeye yetmiyor; “ihracatı yapacak olan Avrupa’nın kendisi değil, Avrupa’yı da yönetmeye girişmiş küresel şirketler olacak” diyorlar.
Anti-TiSA’cılar, kişilerin dolaşımı çerçevesinde göçmenlere ‘bağımsız hizmet sunucusu’ statüsü vermenin anlamını ise ürkütücü buluyorlar. İnsanların başka bir ülkeye bir işle bağlı olarak gönderilme sistemini, Suudi Arabistan ve Katar gibi yerlerde uygulamaları görülen köleliğe yakın insan çalıştırma statüsünün yaygınlaştırılması diye nitelendiriyorlar. Elbette bunu, insan ve işçi hakları bakımından kabul edilemez görüyorlar.
*
2013’ten bu yana yürüyen TiSA’da ülkemizin temsilini, başında Nihat Zeybekçi’nin bulunduğu Ekonomi Bakanlığı yürütüyor. Bu bakanlığın Anlaşmalar Genel Müdürlüğü, GATS adlı anlaşma için yapılmış çalışmaları kendisine temel almış görünüyor. Bakanlığın internet sitesinde bazı bilgiler var; ancak bunlar 2014 yılının başında donmuş durumda. Buna göre Türkiye adına “gerçek kişilerin dolaşımı” ve “karayolu yük taşımacılığı” konularında önerilerde bulunulmuş. İnternet taramasından öğrendiğimize göre, geçen son ikibuçuk yılda sağlık hizmetleri ile ilgili kimi öneriler de var. Sitede bunlar hakkında herhangi bir bilgi yok.
Pazar günkü yazımda ülkemizin tutumu üzerine yapılmış açıklama yok diye yazmıştım; yanlışımı düzelteyim. Bakanlığın internet sitesinde yazdığına göre “ülkemizin tutumu” şu: “Türkiye, hizmet ticareti alanında ilave serbestleştirme sağlanması amacıyla tüm hizmet sunum biçimlerini ve hizmet faaliyetlerini kapsayacak şekilde müzakereler yürütülmesine önem vermektedir.”
Siyasi iktidarın Türkiye adına geliştirmiş olduğu tutumu başka bir yazıda ele almak üzere, doğru tutumu şimdiden belirtmekte yarar var:
TiSA’lara hayır, ulusal egemenliğe evet!

(BAG, Aydınlık Gazetesi, 7 Eylül 2016)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder