Atlantik
dünyasının has çekirdeği, kendi dünya görüşüne liberalizm, bu görüşün militanına liberal der. Bu dünya liberal sözünü güzel, iyi, tatlı sözcükleri
gibi hoş sözcükler grubundan sayar. Birine liberal deyince, mecazi anlamıyla o
kişiye ‘hoşgörülü kimse’ demiş
oluyorlar.
Bunlar
kendilerini dünyanın direği saydıklarından, reddiyecilerine özgün bir ad vermek
yerine giderek daha sık biçimde, eksiklik gösterecek biçimde illiberal diyorlar. İl-liberal; yani
liberal-olmayan. Mecazi anlamıyla da, ‘hoşgörülü
olmayan, bağnaz, dar görüşlü’ kimse!
Kendini
beğenmişlikten öyle muzdaripler ki, ‘küresel’ olduklarını söyleyip duruyorlar; ama
dünyanın büyük kısmında ‘liberal’ lafının
bağımlılık, kölelik, eşitsizlik olarak anlaşıldığının farkında değiller.
Mecazi anlamıyla ise bizdeki ‘liboş’
lafının taşıdığı türden çok katlı aşağılamalarla yüklü olduğunun da…
*
Bizde
kimi köşe-yazarlarının kalemine dolandığını görmeye başladığımız illiberal lafı, 1997 yılında Fareed Zakaria imzasıyla Amerikan Foreign Affairs adlı dergideki makalede işlenmiş. Türkçesi için tıklayınız.
Yafta olarak son kullanılışı, Vişegrad Grubu’nun boynuna asılmış olarak Avrupa’da karşımıza çıktı. Vişegrad ülkeleri Barcelona Merkezi, Friedrich Ebert Vakfı, Yurttaşlar Avrupası adlı üç kurumca 2017’de yayımlanmış bir kitapla illiberal ilan edildi. Dikenli tel örgüler resimli karanlık kapağı, kitabın ruhunu kestirme yoldan anlatıyor: Günün düşmanı illiberalizm!
Yafta olarak son kullanılışı, Vişegrad Grubu’nun boynuna asılmış olarak Avrupa’da karşımıza çıktı. Vişegrad ülkeleri Barcelona Merkezi, Friedrich Ebert Vakfı, Yurttaşlar Avrupası adlı üç kurumca 2017’de yayımlanmış bir kitapla illiberal ilan edildi. Dikenli tel örgüler resimli karanlık kapağı, kitabın ruhunu kestirme yoldan anlatıyor: Günün düşmanı illiberalizm!
*
Vişegrad
Grubu dört ülke tarafından oluşturulmuş bir dostluk ve işbirliği platformu. Kısaca
V4 olarak biliniyor. Polonya, Macaristan, Çekya, Slovakya’dan
oluşuyor. Bu ülkeler farklı dinsel geleneklerden olsalar da tek bir uygarlığın
üyeleri olduklarını, birlikte hareket ederek sorunlarını daha hızlı
çözeceklerini düşünmüş ve 1991’de “V4” olmuşlar. Hepsinde, kuruluşları bin yıl
öncesine kadar giden Vişegrad adlı birer kale-kent var; grubun adı buradan
geliyor. Birbirleriyle komşular. Dördü de 2004’te AB üyesi oldular.
Beraberliklerini AB üyesi olduktan sonra bugün de sürdürüyorlar. (http://www.visegradgroup.eu)
*
AB’deki İlliberal Demokrasiler:Visegrad Grubu ve Dağılma Riski başlıklı kitap, V4 ülkelerin
AB’nin yüce liberal değerlerinden uzaklaştıklarını, Avrupa’yı doğu – batı
ayırımı temelinde görmeye ve göstermeye başladıklarını, Avrupa’nın bütünleşme
sürecini dinamitlediklerini söylüyor. Bu ülkeler ‘euroscepticism’ (abkuşkuculuğu)
çizgisine gelmişler. Yani, anti-AB’ci ya da AB’nin reddi anlamına da gelebilen
AB eleştiricisi olmuşlar. AB’yi eleştiriyorlar; ulusal egemenliğin Brüksel’e
devrinin istenmesinden rahatsızlar. Brüksel iktidarını iş dünyasıyla içiçe ama halktan
uzak ve bürokratik olmakla, eşitlikçi olmamakla eleştirenler kervanına
katılmışlar. Fena!
*
Kitaba
göre bu ülkeler demokrasi mi, evet demokrasi. Çok partili siyasal sistem var,
iktidar açık yarışmacı seçimlerle belirleniyor, parlamento işliyor, ifade ve
söz özgürlüğü var, vb.. Peki bunlar liberal ülkeler mi, zinhar hayır! 1990’larda Kopenhag Kriterleri sayesinde liberalleşiyorlarmış. Ama her ne
olmuşsa olmuş, bu kutlu süreci kesmişler. Polonya
liderinin “bizim için egemenlik,
hukukun üstünlüğünden [yani devletin piyasa adına sınırlanmasından] önde gelir”
demesi… Macaristan liderinin “liberalizm yolsuzluktan, üç beş kişinin
herşeye sahip olmasından başka bir şey getirmiyor” demesi… Demokratikleşmede
mesafe alıyorlar, ama bir türlü devletlerinden –egemenliklerinden- ve halkın
ihtiyaçlarını görmek saplantısından –popülizmden- kurtulamıyorlar. Liberalleşemiyorlar,
illiberaller!
*
Biz
en iyisi şu “illiberal” terimine
biraz ilgi gösterelim.
Ve Vişegrad deneyimini görüş alanımıza çekelim.
Çünkü bu laf ile bu deneyimde çağın temel gerçeği saklı gibi duruyor. Yani Batı’nın elinde dünyaya satabileceği rüya kalmadığı, demokrasi örtüsünden vazgeçip doğrudan “liberalizm ihracı”na sıkıştığı, dolayısıyla ideolojik hegemonya gücünün gözle görülür biçimde zayıfladığı gerçeği…
Ve Vişegrad deneyimini görüş alanımıza çekelim.
Çünkü bu laf ile bu deneyimde çağın temel gerçeği saklı gibi duruyor. Yani Batı’nın elinde dünyaya satabileceği rüya kalmadığı, demokrasi örtüsünden vazgeçip doğrudan “liberalizm ihracı”na sıkıştığı, dolayısıyla ideolojik hegemonya gücünün gözle görülür biçimde zayıfladığı gerçeği…
[BAG, Aydınlık, 15 Nisan 2018]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder